27 Ağustos 2007 Pazartesi

Bir evlilik yıldönümü


http://www.milliyet.com.tr/2007/08/20/yazar/resim/dundar.jpgAdviye Gül, 1980'de Kayseri'deki bir düğünde görmüş Hayrünnisa Hanım'ı... Çok beğenmiş.
Zaten nicedir Sakarya Üniversitesi'nde asistan olan, 30 yaşındaki oğluna bir kısmet arıyormuş.
Hayrünnisa'yı gördüğü anda gözü ona takılıp kalmış.
Hayrünnisa Özyurt, Çemberlitaş Kız Lisesi'nde öğrenciymiş o zaman... 15 yaşındaymış. Aslen Kayserili olan babasının işi İstanbul'daymış.
Adviye Hanım, Özyurtları soruşturmuş. Mazbut bir aile olduklarını öğrenince oğluna haber vermiş.
Abdullah Bey ile Hayrünnisa Hanım görüşmüşler. Evlenmeye karar vermişler. Acilen bir nişan yapılıp yüzük takılmış.
Nikâh için gün alınmış.
* * *
Kayseri Evlendirme Dairesi arşivindeki evlenme defterine göre Gül'lerin nikâh tarihleri 20 Ağustos 1980 Çarşamba...
Yani 27 yıl önce bugün...
Fotoğraftaki 15'lik gelin, uçları oyalı beyaz türbanı içinden mahcup bakıyor objektife...
Damadın gür siyah bıyıkları ile siyah kalın kaşları öne çıkıyor.
Nikâhın şahitliklerini damadın dayısı Ahmet Tahir Satoğlu ile gelinin amcası Veysel Zeki Özyurt yapmışlar.
Düğün arabası bir Chevrolet imiş. Arabayı damadın halasının oğlu Mehmet Tekelioğlu kullanmış.
Bugün AKP İzmir Milletvekili...
İzmir'den, İstanbul'dan gelen misafirlerle, evde yemekli, dualı bir Kayseri düğünü yapılmış.
Böylece görücü usulü tanışan Gül'ler geleneksel bir düğünle baş göz edilmişler.
* * *
Cumartesi yaş gününü kutlayan, bugün evlilik yıldönümünü kutlayacak olan Hayrünnisa Gül, haftaya da Türkiye'nin yeni "First Lady"si olmaya hazırlanıyor.
Bugünlerde onun türbanı kadar, çocuk denecek yaşta gelin olması, örtünüp lise 2'den okulu terk etmesi de tartışılıyor.
Kızların çocuk yaşta "kocaya verilmesi", Anadolu için tanıdık, metropoller için yabancı bir âdet...
Hele evlendirilirken örtülerek ya da okuldan alınarak tahsilinin yarım bıraktırılması, kadınları cehalete mahkûm eden bir uygulama...
Türban ise, Mehmet Y. Yılmaz'ın teşhisiyle söylersek, "kadının toplum içinde yer alabilmesini belli örtünme kurallarına bağlayan, kadın-erkek eşitsizliğini herkesin gözüne sokan bir anlayış"ı temsil ediyor.
Yılmaz, "Bu anlayışın Çankaya ile ödüllendirilmesi, Türkiye'nin dört bir yanında toplumsal yaşama katılım konusunda baskı altında tutulan genç kızlar için bir rol model oluşması anlamına geliyor" diyor.
* * *
Doğru belki, ama şu da sorulabilir:
Hayrünnisa Gül, evlilik nedeniyle suya düşen tahsil hayalini gerçekleştirmek için liseyi dışarıdan bitirip üniversiteyi kazandığında onu kapıdan kovmak ve "Türbanı çıkarmazsan okuyamazsın. Kocanın yanına dön" demek de "Türkiye'nin dört bir yanında toplumsal yaşama katılmaya çalışan genç kızlara" bir başka baskı değil midir?
Üniversiteler, baskıdan arındırılmış bir toplumsal yaşamı öğretmek ve savunmak için herkese, (en çok da o baskıyı üzerinde hissedenlere) açık olması gereken bilim ocakları değil midir?
Hayrünnisa Gül, kızını kendisi gibi 15'inde evlendirmek yerine kendi düşünü onda gerçekleştirip onu üniversitede okutmasıyla da "Türkiye'nin dört bir yanındaki genç kızlara ve ailelerine bir rol model" olamaz mı?
* * *
15'lik kızların çocuk yaşta evlendirilip başı bağlandıktan sonra okuldan alınmasını derin bir sorun olarak görsem de, bu macerayı yaşamış bir kız çocuğunun okuma hırsını, kendi yazgısını yaşamayacak çocuklar yetiştirme ihtirasını, dahası, hukukun verdiği birey hakkını kullanıp kendisini okula almayan devletini mahkemeye verebilmesini ve sonunda Köşk'e çıkabilmesini cumhuriyetin hezimeti değil, onun kazanımlarının yarattığı bir sonuç olarak yorumluyorum.
Çetin Altan ustanın tavsiyesine uyup "enseyi karartmıyorum".

Can Dündar  Ada

 

 

Hiç yorum yok: