29 Ağustos 2009 Cumartesi

"SMS ile kontör dolandırıcılarına dikkat!" 25.08.2009

Son günlerde derneğimize ulaşan tüketici şikâyetleri arasında SMS ile kontör dolandırıcılığında artış olduğunu belirten Tüketici Hakları Merkezi TÜ-MER Hukuk Komitesi Başkanı Av.Faruk HANÇER “SMS ile kontör dolandırıcılarına karşı tüketicileri uyanık olmaya, firmaları ise kampanyalar hakkında tüketicileri ayrıntılı bilgi vermeye davet ediyoruz.” dedi.

Tüketici Hakları Merkezi TÜ-MER Hukuk Komitesi Başkanı Av.Faruk HANÇER’in konuyla ilgili açıklaması aşağıdadır:

Son günlerde SMS ile dolandırıldığı iddiası ile çok sayıda tüketici derneğimize müracaat ederek hukuki yardım talebinde bulunmuştur. Mağdur tüketiciler çeşitli firmaların kampanyalarına SMS ile katıldıklarını, bir süre sonra kendilerine içeriğinde “Para Ödülü Kazandınız” ibaresi içeren SMS ler ulaştığını belirtmektedir. Firma isimleri ile irtibat kurulacak kişi isimlerinin de yer aldığı bu SMS lere aldanan tüketiciler dolandırıcılar ile irtibata geçerek para ödülünü nasıl alabileceklerini sormaktadır. Söz konusu şahıslar para ödülünü talep eden tüketicilere banka hesaplarını açabilmek ve diğer masraflar için kontör şifresi göndermek zorunda olduklarını ve ödemelerin banka hesaplarına otomatik yapılacağını söyleyerek ikna etmektedir. Önceden katıldığı kampanyalar hakkında gerekli araştırmayı yapmayan tüketiciler SMS ile kontör dolandırıcılarının tuzağına kolayca düşmektedir.   

Mağdur tüketiciler, dolandırıcıların çeşitli firmaların kampanyalarına SMS çeken tüketicileri nasıl tespit ettiklerini anlayamadıklarını ifade etmektedirler. 

Konuyla ilgili derneğimiz tarafından yapılan araştırmada; bazı firma çalışanları ile görüşülmüş, bu yöntem ile çok sayıda mağdur tüketicinin yüzbinlerce TL dolandırıldığını kendilerine yapılan müracaatlardan anladıklarını ve söz konusu SMS lerin tüketicilere rastgele gönderildiğini ifade ederek kendilerini savunmuşlardır.  

Tüketicilerin mağdur olmamaları için; bu ve benzeri kampanyalara katılmadan önce kampanya hakkında firmaların internet sitelerinden ve iletişim numaralarından gerekli araştırmaları yapmaları ve kendilerine ulaşan para ödüllü mesajlara itibar etmemeleri gerekmektedir.  

Dolandırıcıların tuzağına düşen mağdur tüketicilerin ise ellerinde bulunan telefon mesajları ile savcılıklara ivedilikle suç duyurusunda bulunmaları gerekmektedir.  

Öte yandan SMS yolu ile kampanyalar düzenleyen firmalara, böylesi dolandırıcılık olaylarına karşı tüketicileri titizlikle uyarmaları, mağdur olan tüketicilere ise hukuki hakları konusunda yardımda bulunmaları ve istismar edilmeye müsait kampanya yöntemlerini tercih etmemelerini tavsiye ediyoruz.

 

Av.Faruk HANÇER  

Hukuk Komitesi Başkanı

0538.275.12.75

 

TÜ-MER

TÜKETİCİ HAKLARI MERKEZİ

Mimarsinan Mah. Davutpaşa Cad. No:1 Büro:9 Esenler/ İSTANBUL

TEL: (212) 611 10 00 – FAKS: (212) 545 0 888

www.tuketicimerkezi.org – www.tumer.org  E- posta: tuketici@tuketicimerkezi.org

 

 

27 Ağustos 2009 Perşembe

Cep telefonu olan bu yazıyı mutlaka okusun

NEREDEYSE herkesin cep telefonu olduğuna göre, bu yazıyı sizin de okumanız gerekiyor.

Merak edenler için ülkemizde ne kadar cep telefonu olduğunu açıklayalım. Türkiye’de 117 milyon cep telefonu var. Bunların yaklaşık 50 milyonu kullanılmıyor.

KAYBOLMA VEYA ÇALINMA

Cep telefonunuz kaybolursa ya da çalınırsa ne yapacağınızı biliyor musunuz?

“Canım sağolsun, yenisini alırım” demeyin. Olayın ciddi riskleri var.

Örneğin bulan ya da çalan kişi kendi kullanabileceği gibi, başka birine de verebilir.

Telefonunuzu kullanacak olan kişi, 2 bin 500 civarındaki abone merkezlerinden birine gider ve (sahte bir kimlikle) “sim kart” almak suretiyle, telefonunuzu kullanmaya başlar.

Telefonunuz; hırsızlık, tehdit, şantaj, terörizm veya yasa dışı başka bir olayda ya da eylemde kullanılırsa, IMEI denilen elektronik kimlik bilgisinden hareketle size ulaşılabilir...

Hemen ardından da haksız bir suçlama veya tutuklama ile karşılaşabilirsiniz.

NE YAPMAK GEREKİYOR?

Cep telefonunuzun kaybolması ya da çalınması halinde, sevimsiz bir suçlama veya tutuklama ile karşılaşmak istemiyorsanız;

1- Cep telefonunuzun IMEI numarasını, uygun bir yere kaydedin.

2- Cep telefonunuz kaybolduğunda veya çalındığında, Telekomünikasyon Kurumu Bilgi İhbar Merkezi’ni 444 97 77 veya 0312 232 23 23 numaralardan arayarak, kimlik bilgilerinizi doğrulatmak suretiyle, cep telefonunuzu geçici olarak kullanıma kapattırabilirsiniz.

3- Cep telefonunuzun IMEI numarasını bilmiyorsanız “* # 06 #” tuşlarına basın. Elektronik kimlik belgenizi ekranda göreceksiniz. O numarayı uygun bir yere kaydedin.
Çalınınca ya da kaybolunca Bilgi İhbar Merkezi’ne bildirip, olası tehlikelerden kurtulabileceksiniz.

4- Biraz daha zamanınız varsa, cep telefonunuzun arka kasasındaki IMEI numarasını bulun. İkisinin de aynı olması gerekir. Aksi halde, elinizdeki telefonun IMEI numarası klonlanmış (elektronik kimlik bilgisi değiştirilmiş) olabilir.

SATARKEN DİKKAT

Türkiye’de 50 milyon civarında daha önce kullanılmış, şu anda yenisi alındığı için kullanılmayan, cep telefonu var.

Bunların, elden üçüncü kişilere belgesiz satışı, son derece riskli. Telefonunuzu alan kişi veya onun sattığı kişi, yasa dışı bir eylemde ya da olayda kullandığında, sizin başınız ağrır.

İkinci el telefonların, bunu alan firmaya “gider pusulası” karşılığı satılması gerekiyor.

Gider pusulasına, sattığınız cep telefonunun IMEI numarası da yazılacak bu da sizi satışı belgelendirme yönünden rahatlatacaktır.

İKİ ÖNERİ

Yukarıdaki sorunları çözmek için iki somut önerimiz var.

1. Kullanılmış cep telefonunun satışında KDV oranı yüzde 18 yerine yüzde 1 olsun.

Böylelikle, kullanılabilir olanlar kayıt altında ekonomiye kazandırılsın.

2. Cep telefonu satılırken, alıcıya telefonla birlikte cihazın marka, model ve IMEI numarasını belirten “mobil cihaz kimlik kartı” verilmesi zorunlu kılınsın.
Çalındığında ya da kaybolduğunda, cep telefonunun sahibi, bu numaraya göre bildirimde bulunsun.

Bakın işte, ne kadar pratik bir çözüm.

Bunun için bir genelge ve bir de kararname yeterli...

 

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Kadınların kariyer gelişimine kim, neden engel oluyor?

 

 

 

İş hayatında pek çok engelle karşılaşan kadınlar, ötesine geçemedikleri bir "cam tavan"ın altında çalışmak zorunda kalmaktadır. Cam tavan; kadınların belirli bir seviyede birtakım engellere takılması anlamına gelmekte, ki cam tavan kullanımıyla kastedilen, karşılaşılan sorunların belirsizliğidir. Kadınlar için çalışma hayatının en büyük engeli olan bu cam tavanın üç boyutu bulunmaktadır; yani bahsedilen üç basamaklı bir cam tavandır.

Bu cam tavanın boyutlarının ortaya çıkmasındaki belirgin faktörler çoğunlukla sosyo-kültürel nitelikte olup, sosyalleşme süreci; normlar, kanunlar ve kurumsal düzenlemeler; eğitim düzeyi ve endüstriyel gelişim seviyesi ile birebir ilişkilidir. Cam tavanın 3 boyutunu oluşturan 3 ana engel vardır ki, kadınlar bu bariyerler doğrultusunda kariyer gelişimlerini belirlemektedir.

Bu engeller:

1.Erkek yöneticiler tarafından konulan engeller

2.Kadın yöneticiler tarafından konulan engeller

3.Kişinin kendi kendine koyduğu engellerdir.

Erkek Yöneticiler Tarafından Konulan Engeller

Cam tavan literatüründe en çok erkekler tarafından konan engellerden bahsedilmektedir.

Tarafsızlık ilkesi: Cinsiyetler arasındaki fark kabul edilirken bir üstünlüğün olmadığının kabul edilmesi durumu.

Cinsiyet körlüğü: Kadın-erkek farkı yok; “insan” görüşü hakim.

Koruma, kollama içgüdüsü (iyi niyetli ayrımcılık): Kadın birtakım mazeretlerle (“Ailesi çok önemli, çok iş vermeyelim”gibi) kollanır.

Kadınlara yönelik önyargılar: Çoğu negatif olan bu önyargılar kadınların verilen üst düzey işleri yapamayacağına dair görüşleri içerir. Kişilik, kararlılık ve azim açısından yetersiz olarak değerlendirilirler.

Kadınlarla kurulan iletişim zorluğu

Gücü elde tutma isteği

Yönetici kadınlar diyor ki...

"Kariyerimde ilerlemem için eğitim programları çok önemli oldu. Ama kadınlara eğitim konusunda yeterli imkanlar tanınmıyor. Özellikle üst düzey yöneticilik söz konusu olunca yurtdışı eğitimler ön plana çıkıyor, ki kadınlar bu konuda çok dezavantajlı. Bunun da iki nedeni var. Öncelikle, kadınların ailesini bırakıp eğitime gidemeyeceği varsayılıyor ve bu konuda onun fikri bile sorulmuyor. İkincisi, bu kadar yatırımı yaptıktan sonra, ‘evlenir, çoluğa çocuğa karışır, bırakır, gider’ korkusu taşınıyor."

"Erkek yöneticilerin çoğunun eşi, aile ile ilgili tüm sorumlulukları yüklenmiş ev hanımı durumunda. Dolayısıyla, onların önündeki model bu olunca, sizden de başka türlüsünü beklemiyorlar. Öncelikli sorumluluğunuz kocanız ve çocuklarınıza karşı olduğu varsayılınca da, sizin zaten üst düzey pozisyonları kabul bile etmek istemeyeceğiniz düşünülüyor. Bunu düşünseler bile, bu kadar sorumluluk getiren pozisyonlar için size güvenmiyorlar. Evdeki sorumluluklarınızın günün birinde ağır basacağı ve bırakıp gideceğiniz endişesi hep var. Halbuki kadınlar, her ikisini de yürütmenin yolunu mutlaka buluyor."

Kadın Yöneticiler Tarafından Konulan Engeller

Kadınların yüzde 50-60’ı daha çok erkek yöneticilerle çalışmak istiyorlar. Daha çok erkek yöneticilerin koyduğu engeller tartışılırken kadın yöneticilerin koyduğu engeller göz ardı ediliyor.

Tarafsızlık ilkesi

Cinsiyet körlüğü

Koruma, kollama içgüdüsü

Kendini referans alma yanılgısı: Kadın yöneticilerin bilinçaltındaki “Ben bu noktaya nasıl geldiysem, herkes aynı şekilde gelebilir. Özel bir çabaya gerek yok mantığı”.

“Kraliçe arı” sendromu; başarıyı yüceltme ihtiyacı: Tepe yönetimde görülen ‘tek kadın’ olmanın bir başarı ve ayrıcalık göstergesi olduğu inancı.

Çok boyutlu kıyaslama; çok boyutlu kıskançlık: Kadın çalışanların çeşitli nedenlerle (aile hayatı, fiziksel özellikler vb.) bir çeşit tehdit unsuru olarak görülmesi.

Kadınlara yönelik önyargılar

Erkekler gibi düşünerek, onlardan biri olduğunu gösterme çabası: Genellikle anti-feminist eğilimlerle sonuçlanmakta.

Kadınların Kendi Kendilerine Koyduğu Engeller: Cinsiyet rollerine ilişkin tutumlar: “Kadının yeri neresi?”

Toplumsal değerleri sorgulamadan içselleştirmek: Kadınlara karşı olan negatif önyargıları kabul etme, benimseme.

  • İş-aile çatışması ve suçluluk duygusu ile başa çıkamamak
  • Özgüven eksikliği, kararsızlık, ne istediğini bilememek
  • Kendini geliştirme, koşullarını değiştirme isteği, inancı veya imkanı olmamak
  • Sistemin değiştirilemeyeceğine duyulan inanç
  • Sistemi destekleme zorunluluğu hissetmek
  • Kariyerde yükselmeyi tercih etmemek/kariyer yönelimli olmamak
  • Kariyerde yükselmenin gerekliliklerini ve zorunluluklarını göze almamak

Yönetici kadınlar diyor ki...

"Kadınlar toplumun değer yapısını benimseyip, kendilerini buna göre pozisyonluyorlar. ‘Ben kadınım: önce ev kadınıyım, önce anneyim, önce eşim’ gibi düşünceleriniz, yol ayrımına geldiğinizde size karar verdiriyor. Verilen kararla da yaşamak her zaman çok kolay olmuyor.”

"Kadının önündeki engellerden en büyüğü, kendine güvensizliği. Kendine güvenmiyorsa ilk fırsatta çekiliyor. Kocayı ve çocuğu da bahane ediyor.”

Araştırmalar gösteriyor ki...

Kritik başarı faktörleri, kadınların başarısı ve kariyerde yükselmesi; ve anne-babanın aile hayatını dengeleme çalışması konularında yaptığım üç farklı araştırma sonucuna göre kadınların ve erkeklerin, iş hayatında kadına bakışı farklılıklar gösteriyor.

‘Kadınlar ve Liderlik’ konusunda, kadınlar “kadınların üst düzey görevler için erkeklerle yarışabilecek yetenekte” olduğuna daha fazla inanmakta.

raştırma sonuçları gösteriyor ki, ‘yönetici kadınlara karşı tutum’ konusunda da kadınlar genel olarak daha olumlu bir görüşe sahipler.

‘Çalışan kadın ve aile’ hakkındaki görüşlere baktığımızda ise şaşırtıcı bir tablonun ortaya çıktığını görüyoruz. ‘Kadınlar ve aile hayatı’ konusunda kadın ve erkek cevaplayıcıların görüşleri paralellik gösterirken, “kadının yeri eşinin yanında bulunmak ve iyi bir anne olmaktır” görüşüne kadın cevaplayıcılar daha fazla katılmakta.

Türkiye’de kadın ve erkeklerin çeşitli meslek gruplarına göre dağılımında da kadın-erkek farklılıkları belirgin. Erkekler çoğunlukla ticaret ve satışta yer alırken, kadınlar idari personel olarak yer alıyor. Özellikle direktör ve üst düzey yönetici oranlarına bakıldığında kadınların sayısının erkeklerin sayısından bir hayli düşük olduğu görülüyor.

Yönetici kadınlar diyor ki...

"Kadın önce kendi zihniyetini değiştirmeli; kendi rollerini gözden geçirmeli. Hayatın gerçekten müşterek olduğuna önce kendini inandırmalı. Ev işlerinde yardım eden eşlerine aşırı minnettarlık duymak, hayatı müşterek görmemek demektir."

"Evin üzerine titrer, gereğinden fazla titiz davranırsanız, hiçbir zaman bitmeyen bir yük omuzlamış olursunuz. Kadınlar artık evle ilgili daha rahat olabilmeyi öğrenmelidir."

Araştırma sonuçlarına göre, evlenmek, kadınların kariyer gelişimi üzerinde çok az bir etki yaratmaktadır. Evlenmenin, erkeklerin kariyer gelişimi üzerindeki etkisi çok daha belirgin ve olumlu. 'Toplumsal değerler' ve 'çocuk sahibi olmak' kadınların kariyer gelişimini negatif yönde etkilerken, erkeklerin kariyer gelişiminde pozitif bir etki yapmakta. Araştırma sonuçlarına göre, kadınlar ve erkeklerin kariyer gelişiminde olumlu etki yapan en önemli faktörler zeka, kendine güven ve çalışkanlık..

Yönetici kadınların kariyer gelişimi ile ilgili görüşlerine bakıldığında kararlılık, ne istediğini bilmek, bilinçli tercih yapmak; çalışmayı sevmek; dürüst ve güvenilir olmak; planlı, özverili ve disiplinli çalışmak; her şeyi yapabileceğine karşı duyulan inanç, özgüvenin kritik başarı faktörleri olduğunu görülmektedir.

Özetle; "Kadın önce kendini belirli yerlere layık görmeli ve bu yeri çok isteyip, hak etmeli. Siz kendinizi layık görmezseniz, kimse de sizi layık görmez."

Kaynak: www.cocukdayaparimkariyerde.com

Doç. Dr. Zeynep Aycan

 

 

20 Ağustos 2009 Perşembe

Hamal Kıssası

Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar... Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu...

Yanımdaki hamalla yola çıktık.

İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği...

Diyordum ki içimden 'Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!..' Nitekim çok geçmeden dedi ki:

'Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!...

'Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!..' Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü.

Salarken yükünün ipini 'Sen de dinlen hadi' dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.

Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum.O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum.

Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında... 'Yükünü indirip sen de dinlen', demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım...

Sonra yine durdu. Bana da 'dinlenmemi' söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra 'dinlenelim mi' diye sordu, aksi aksi başımı salladım...

Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.

Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;'Hadi kalk, dedi. Bana yaslan.

Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.' Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana. 'Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda... Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait...

Halbuki bir yükü 'taşımak' bizim işimiz, 'altında ezilmek' değil!.. Unutma ki bir yük , taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle...

Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil.

Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler..

www.ikyworld.com

__._,_.___

 

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Geleceğin popüler meslekleri

 

 

 

 

Fütüristler Derneği Onursal Başkanı Alphan Manas, gelecekte değişen iş yapış biçimlerinin sosyal hayatı değiştireceğini söylüyor. Manas'a göre gelecekte "profesyonel veliler" ve 'marka olmuş isimler'le çalışacağız

Onur Uysal

Geleceğin popüler meslekleri servis sektöründen çıkacak

"Çalışanlar daha dağınık ve konularında özgün şirketlerde çalışacak. Yavaşlayacak işgücü büyümesi, işgücü çeşitlenmesine neden olurken, bu gruba engelli ve yaşlılar da dahil olacak. 'Baby Boomers' kuşağının yaşlanmasıyla birlikte onlara yönelik meslekler popülerlik kazanacak…" Bu sözler Fütüristler Derneği Kurucusu ve Onursal Başkanı Alphan Manas'a ait.

Bahçeşehir Üniversitesi Fütürizm Kulübü tarafından organize edilen "Future Talks" toplantılarına konuşmacı olarak katılan Brightwell Holding Yönetim Kurulu Başkanı Manas, bilgi ve teknolojilerin yanı sıra toplum yapısında yaşanan demografik değişimin iş hayatı ve meslekler üzerinde yapacağı olası değişimi anlattı. Otomatik Geçiş sistemi (OGS) ve Deniz Taksi projelerinin fikir babası Manas'a göre yakın gelecekte sanıldığı gibi şuan popüler olan meslekler yok olmayacak, yalnızca yeni şekilleriyle karşımıza çıkacak.

Çift diploma önem kazanacak

Gelecekte çift diplomanın önem kazanacağını, hangi konuda eğitim alınırsa alınsın ikinci dal olarak hukuk ve psikolojinin olmazsa olmaz hale geleceğini söyleyen Alphan Manas her ne kadar kulağa hoş gelmese de işe alımlarda zeka düzeyini ölçen IQ testinin kullanılacağını da öngörüyor: "IQ seviyesi 150'nin üzerinde olanlar için girişimcilikten bahsetmek zor. Bu seviyenin yukarısındakiler mühendisliğe yatkın kişilerdir. Yönetilmesi zor, söz dinlemeyen ve söylenene karşı çıkmaya meyilli bu grubu yönetmek ise ayrı bir iş olacak."

Türkiye açısından bakıldığında özellikle servis sektörünün gelecekte popüler iş kolları yaratacağını söylüyor Manas. Servis sektörünün "kişiye özel" hale geleceğini belirten ve 'freelance' iş kollarında kişisel markaların öne çıkacağının da altını çiziyor. İşte bir 'fütürist'in gözünden geleceğin meslekleri…

'Fütürist'in gözünden geleceğin meslekleri...

  • Devletlerin vergi toplayan, ticaretten çekilmiş yapısının gelişmesi sonucu güvenlik, eğitim ve sağlık hizmetlerine yönelik personel alımı artacak.
  • "Veli" kavramı tarihe karışacak. Çocuklarımızın velileri tıpkı profesyonel apartman yöneticileri gibi bu işi meslek olan yapan kişiler olacak.
  • Organik gıdaların dünya üretiminin yüzde 10'una ulaşması 2015'i bulmayacak. Bu yüzden gıda mühendisliğinin yanı sıra, organik üretim yapılan tarlaları yönetmek ve bunları pazarlamak bir iş kolu haline dönüşecek.
  • Estetik cerrahi yine giderek parlayan bir iş olacak. Burun, yüz gerdirme ve silikon operasyonlarının bir arada olduğu paket ameliyatlar başlayacak.
  • Robotların yaygınlaşmasıyla "robot programcılığı" popüler hale gelecek.
  • Köşe yazarlığı gazete bünyesinden ayrılacak. Köşe yazarları 'tıklanma' başına para kazanacak.
  • Hukuk ikinci dal olarak üniversitelerde tercih edilecek. Gittikçe kompleks hale gelen iş dünyası nedeniyle herkes en azından belli bir seviyeye kadar kendinin hukukçusu olmak zorunda kalacak.
  • Yaşlanan nüfus nedeniyle 'evde bakım hemşireliği' en fazla aranan mesleklerden biri olacak.
  • Genetik mühendisliğinin yanı sıra 'genetik danışmanlığı' da oldukça gündemde olacak. Bu kişiler, genetik yapıları takip edip tahmini genetik bazlı hastalıkları önceden takip edecek ve aile hekimleriyle ortak çalışacak.
  • Enerji sektörü özellikle kimya ve elektrik mühendisliğinde birleşik alanlar yaratacak. Solar, rüzgar ve yakıt pili mühendisliği bunlardan yalnızca birkaçı.

Kaynak: iş'te insan

 

PROSTAT KANSERI VE RISK FAKTÖRLERI

Prostat organı her erkekte bulunan, mesane çıkımında yerleşmiş , idrarın içerisinden geçerek atıldığı bir organdır. Prostat organı işlev olarak meniye bazı maddeler salgılayan bir bez dokudur.

Prostat kanseri akciğer ,barsak ve mesane kanserinden sonra en sık görülen kanser türüdür.Ancak erkeklerde akciğer kanserinden sonra ölüme neden olan en sık ikinci kanserdir. Son yıllarda erken tanı testlerinin yaygın olarak kullanmasıyla birlikte teşhis edilebilen vakaların artması sonucu prostat kanserinin görülme sıklığında bir artış bunun yanı sıra tedavi yöntemlerindeki gelişmeler ve erken teşhisin verdiği avantajlar ile bu hastalığın ölümcül sonuçlarında azalma görülmektedir. Prostat kanseri için risk faktörleri mevcuttur. 
Ailesel yatkınlık: Birinci dereceden akrabalarında (baba, kardeş, dayı, amca) prostat kanseri bulunan kimselerin bu kansere yakalanma riskleri normal nüfusa gore iki kat daha fazladır 
Hormonlar :Erkeklik hormonlarının prostat kanserinde önemli rollerinin olduğu bilinmekte, ilerlemiş evredeki prostat kanserinin tedavi seçenekleri arasında androjen yapımının azaltılması ve bundan fayda görülmesi bunun kanıtıdır. 
Beslenme : Uzun yıllardır fazla oranda katı yağ tüketiminin prostat kanseri gelişiminde bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Domates,kırmızı biber ve karpuz gibi besinlerin yapılarında yüksek oranda bulunan likopen prostat kanseri riskinin azalmasına yol açan bir antioksidan olduğu son yıllarda bldirilmiştir. 
Cinsel aktivite :Seksüel aktvitenin direkt olarak prostat kanserinde rolu yoktur ancak kadınlardaki serviks (rahim ağzı) kanserinin nedenlerinden biri olan enfeksiyoz ajanların prostatı da etkileyerek prostat kanserine yol aça bilecekleri ileri sürülmüştür. 
Sigara ve alkol :Sigaranın ve alkolün rolü tam olarak kanıtlanmış değildir ancak genel tıbbi prensipler çerçevesinde tüketimi önerilmemektedir. 
Prostatın iyi huylu büyümesi :İyi huylu büyümesi (BPH) ile prostat kanseri arasında bir direkt bir ilişki saptanmamıştır. İki hastalığın aynı şahısta bir arada bulunabileceği de akılda tutulmalıdır.İyi huylu prostat büyümesi olan hastanın mutlaka prostat kanseri açısından incelenmesi gerekmektedir. Prostat bezinin bazı hastalıklarının ( örneğin PIN, Prostatik intraepiteliyal neoplazi) sonraki dönemlerde prostat 
kanserine dönüşebildiği bilinmektedir. 
Prostat kanseri klinik olarak dokunun idrar yolları ve idrar kesesine doğru büyümesine bağlı olarak idrara başlamada güçlük,idrar akım gücünde zayıflama ,idrarda akımında kesiklik, idrar yapmada güçlük,sık idrara çıkma , ani sıkışma hissi ve bazen idrar kaçırma gibi yakınmalarla kendisini gösterebilir. prostat kanserli hastaların tamamında prostat dokusu çok büyüme göstermediği için bu bulguların hiç birisi olmadan da prostat kanseri gelişebilir.İdrar bulgusu olan hastalarda ileri dönemlerde ise böbreklerden idrar boşaltımının engellenmesiyle böbrek yetmezliği bulgularıyla bile kendini gösterebilir. 
Prostat kanseri çevre dokulara yayıldığında hematospermi ( meninin kanlı gelmesi), iktidarsızlık ,kabızlık,karın ağrısı ve rektal kanama gibi yakınmalarla 
kendisini gösterebilir.Prostat kanseri uzak organlar olarak en sık bölgesel lenf düğümlerine ve kemik dokulara yayılabilir ve iskelet sistemi ağrıları, kemik kırıklarına ve anemiye sebep olabilir. 
Prostat kanseri sinsi bir hastalık olduğunu için her kanserde olduğu gibi buradada erken teşhisin önemi büyüktür.Hiçbir şikayet olmasa dahi 50 yaşın tüm üstündeki erkekler ve ailesel risk grubu olan 40 yaş üstündeki erkeklerin senede bir kez prostat kanseri açısından taranmaları ile hastalığın erken teşhisine katkı sağlanması gerekmektedir.Taramada hastalara parmakla rektal muayene, kanda PSA (prostatspesifik antijen) düzeyi ,nadiren şupheli 
durumlarda hastalara rektal ultrasonografi uygulanabilir.

PROSTAT KANSERINDE TEŞHIS, TEDAVI VE KORUNMA

Teşhis 
Prostat kanserine yakalanan hastanın hiçbir şikayeti olmayabilir.İlerlemiş prostat kanseri dışında prostat kanserine ait belirgin bir şikayet ve bulgu yoktur. Bu durum prostat kanserinde tarama uyguylamasını önemli hale getirmaktedir.İdrar yolunda herhangi bir şikayeti olsun veya olmasın ailesinde prostat kanseri olan 45 olmayan 50 yaş ve üzeri erkek ( hatta bazı kaynaklar bunu daha önceye çekmeyi önermektedir) hastalar yılda birkez üroloji uzmanı tarafından prostat kanseri taramasında geçirilmelidir.Tarama sırasında yapılacak değerlendirmeler arasında idrar tahlili, PSA denilen prostat ait ve özellikle prostat kansrinde yükselen enzim ve parmakla prostat muayenesidir.İdrar yolu enfeksiyonu ve idrar yoluna yapılan müdehaleler PSA tetkikinde yanıltıcı yükselmeler yapabilir. Bu konuyu üroloji uzmanı dikkate alıp değerlendirmeyi yapar. PSA yüksekliği veya parmakla muayenede anormal sertlik, nodül gibi bulguların bulunması prostat biopsisi gerektirmektedir. TRUS-bx denilen işlem ultrasonografi eşliğinde prostattan biopsi alma işlemidir.Prostat kanserinde kesin tanı biopsi ile konulmaktadır.Prostat kanserinde yayılım derecesini saptamak amacıyla MR (manyetik resonans ) ve kemik sintigrafisi gibi tetkiklerden yararlanılabilmektedir. 
Tedavi 
Tedaviyi belirlemek için hastalığın derecesini, yayılma alanının bilmemiz gerekmektedir. İki durum mevcuttur. Birincisi mevcut kanserin prostat organında sınırlı olduğu kanser durum, ikincisi kanser hücrelerinin komşu veya uzak organlara sıklıkla da kemiklere yayılımı durumudur. 
Prostata sınırlı kanserlerinin tedavi seçeneklerinden nadir başvurulanı hastaya hiç bir şey yapmaksızın izlem veya bekle gör politikasıdır.Beklenen yaşam süresi 10 yılın altında olan hastalar veya elde edilen PSA, biopsi bulguları ile klinik açıdan önemsiz prostat hastalığı olarak kabul edilen hastalar öncelikle izleme alınırlar . 
Güncel tedavide prostat kanserinin organa olduğu, hastanın yaşam kalitesinin iyi olduğu hallerde en uygun ve en etkili tedavi radikal prostatektomi ameliyatı denen prostat ve çevre ek dokularının tümü ile birlikte alındığı ameliyat şeklidir.Hastalar bu operasyon ile prostat kanserinden tamamen kurtulabilme şansına yüksek olasılıkla sahip olabilmektedir. Bu ameliyata bağlı ameliyat komplikasyonları günümüzde sinir koruyucu girişimler ve laparaskopik radikal prostatektomi ile minimum düzeylere indirilmiştir. 
Radyoterapi tedavisi olarak kullanıma başlanılan Brakiterapi ise prostata sınırlı kanserde diğer tedavi seçeneklerinden birisidir.Prostat dokusunun içine ya da yakınına yerleştirilen ışın yayan çekirdekler sayesinde kanserli hücrelerden kurtulma tedavisidir. Bu girişimin kendine özgü olarak komplikasyon oranları daha düşüktür ve hastanın hayat kalitesi az oranda bozulmaktadır. Uygun hastalarda uygulanması gereklidir. 
Organ dışına taşmış prostat kanseri hastalarında tedavinin ana prensibi erkeklik hormonu olan androjenleri baskılamaktır.Androjenler genelde iyi huylu prostat dokusu ve de prostat kanserinin en önemli büyüme faktörüdür. Bu nedenle prostat kanserlerinde androjenlerin etkilerini azaltmak veya ortadan kaldırmak için ilaç veya cerrahi yöntemlerden faydalanılır. 
Korunma 
Prostat kanserinden korunmak için belirgin bir koruyucu yöntem bulunmamaktadır. Erkeklik hormonu karşıtı ilaçlar prostat kanserinde tedavi edici ajan olarak kullanılmaktadırlar, fakat yan etkileri korunmada uygulanmaya engel oluşturmaktadır. D,E vitaminleri ve domatesteki likopenin koruyucu etkileri ise tartışmalıdır. 
Üzerinde durulması gereken en önemli nokta belli bir yaşın üzerindeki her erkeğin yılda bir kez yapılacak rutin prostat kontrolleri ile bu hastalığın erken dönemde tanısını sağlamak ve bu sayede en uygun bir tedavi planını yaparak, hastaların çoğunda kanserli dokudan tümüyle kurtulabilmek olacaktır.

PROSTAT İÇIN NASIL BESLENILMELI ?

Prostat İçin Nasıl Beslenilmeli ? Prostat kanseri erkeklerde en çok görülen ikinci kanser türüdür, her yıl yaklaşık 780 bin erkeğe tanı konulmaktadır. Peki nasıl beslenilmeli?

Amerika Kanser Derneği'ne göre bu altıncı en öldürücü kanser çeşidi ve senede yaklaşık 250 bin erkeğin ölümüne neden oluyor.

Araştırmacılar yıllardır prostat kanserinin nedenini araştırmakta. Amerikalı araştırmacıların yayınladığı yeni çalışmalara göre, basit kan testlerinin kullanılması, potansiyel olarak ölümcül prostat kanseri için yüksek risk altındaki erkeklerin teşhis edilmesine yardımcı oluyor. 
Teşhis konulan erkekler, var olan ilaçlarla kolayca tedavi edilebiliyor. Bu ilaçlar kan dolaşımındaki kalsiyum seviyelerini azaltmaya yardımcı olabiliyor.

Hayvansal gıdayı azaltıp bol taze sebze tüketin
Mümkün oldukça taze ve organik yiyecekler yiyin. 
Günlük beslenmenize greyfurt ekleyin (Ancak kan sulandırıcı ilaç kullanı-yorsanız önce beslenme uzmanı ile görüşün). 
Düzenli olarak bakliyat tüketin.

Her gün taze sebze yiyin, özellikle kök ailesi sebzelerinden (brokoli, karnabahar, lahana, kara lahana, Brüksel lahanası, pancar vs). Günde dört porsiyon sebze yiyen erkeklerin prostat kanseri olma riski, günde iki porsiyondan az yiyen erkeklerin neredeyse yarısı. 
Hayvansal gıda tüketiminizi, özellikle hayvansal yağ, süt ürünleri ve kırmızı et tüketiminizi azaltın.

Beslenmenize avokado, yeşil çay, pancar ekleyin. 
Sıklıkla domates ürünleri tüketin. 
Tam tahıllı pirinç, makarna, ekmek ve kepekli kraker yiyin (haftada birkaç kez pirinç, makarna gibi tam tahılları domates sosu, zeytinyağı, sarımsak, soğan, baharat ve tofuyla birlikte yiyin). 
Gerekli yağlar, selenyum, çinko, E vitamini, besinsel lif ve fitosterol için düzenli olarak kabuklu yemiş ve tohum yiyin, özellikle keten tohumu tercih edin.

Tatlı olarak taze veya kurutulmuş meyve yiyin. 
Eğer et yerseniz kırmızı et yerine balık ve tavuk yiyin. 
Her gün baharat kullanın, özellikle biberiye, zencefil, sarımsak, zerdeçal, fesleğen, adaçayı, kekik, köri baharatı. 
Taze zencefil, havuç, greyfurt ve pancarın taze olarak suyunu sıkıp günlük 1 bardak için. Brokoli ve domates suyu da eklenebilir. 
Gerekli durumda tercih olarak en fazla iki kadeh kırmızı şarap için.

Kandaki yüksek kalsiyum seviyesi prostat kanseri için risk

Amerika Ulusal Sağlık ve Beslenme Enstitüsü tarafından (NHANES) 2 bin 814 erkek üzerinde yapılan bir çalışmada yüksek kan kalsiyum seviyesi ile prostat kanseri arasındaki direkt bağlantıyı ortaya çıkarmak için inceleme yapılmış. İncelemeler sonucunda kandaki kalsiyum seviyesi en yüksek olanların daha az olanlara göre daha fazla risk taşıdığı bildirilmiştir.

Aile öyküsü önemli 
Ancak yüksek kalsiyum seviyesi ve prostat kanseri gelişme riski, ailenin kalıtsal geçmişiyle oldukça ilintilidir. 
Bu araştırma süresince toplamda 85 prostat kanseri vakası ve 25 prostat kanserinden ölüm meydana gelmiş, araştırmaya katılanlar tarafından verilen kan örnekleri ise ortalama olarak kanserin ortaya çıkışından yaklaşık 10 sene kadar önce verilmiş. Bu da demek oluyor ki ailesinde prostat kanseri öyküsü olanlar çok erken yaşta takibe alınmalı.

Çalışmanın yürütücülerinden olan Wake Forest Üniversitesi'nden Gary Schwartze, "Eğer gerçekten serumdaki kalsiyumun yüksek olması kişiye prostat kanseri için risk yaratıyorsa, bu çok iyi bir haber. Çünkü serumdaki kalsiyum seviyesi değiştirilebilir" diyor.

Prostat kanseri riskini artıran; kalsiyum kan seviyesi mi yoksa vücuttaki kalsiyum seviyesi mi?

Prostat kanseri riskini artıranın gerçek kalsiyum kan seviyelerinin mi yoksa vücuttaki kalsiyum seviyesini normal seviyede tutma işlevini gösteren paratroid hormon seviyelerinin mi olduğu net değil. Kandaki yüksek kalsiyum için tedavi olan kişiler genellikle kronik böbrek yetmezliği olan kişilerdir ve bu da D vitamini seviyelerini beraberinde getirir.   Düşük D vitamini seviyeleri de paratroid hormon seviyelerini yükseltmektedir.

Wisconsin Üniversitesi'nden Halcyon Skinner adlı başka bir araştırmacı da, günlük diyetteki kalsiyumla kandaki kalsiyum seviyesi arasında çok düşük bir ilişki olduğunu söylüyor. 
Buna rağmen, prostat kanseri için yüksek risk altında bulunan erkeklerin yüksek kalsiyum içeren yiyeceklerden az yemelerinin avantaj sağlamadığı vurgulanıyor.

BALIK YAĞI PROSTATI ÖNLÜYOR MU?

Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırma, balık yağı tüketiminin erkeklerde en sık rastlanan kanser türü olan prostat kanserini büyük ölçüde engellediğini ortaya çıkardı.

US News and World Report dergisinin haberine göre, San Francisco'daki California Üniversitesi bilim adamları, yüksek miktarda omega-3 asiti alan kişilerde prostat kanseri riskinin yüzde 60′a yakın azaldığını tespit etti. Omega-3 asidi somon, ringa ve orkinos gibi balıklarda yüksek miktarda bulunuyor. Araştırma aynı zamanda, omega-3 yağ asidinin, prostat kanseri geninin etkisini de tersine çevirdiğini ortaya koydu.

Araştırma çerçevesinde prostat kanseri rastlanan 466 erkek hasta ile 478 sağlıklı erkeğin yemek alışkanlıkları incelemeye alındı. Ayda ortalama iki-üç kez omega-3 açısından zengin balık yiyenlerin prostat kanserine yakalanma riskinin yüzde 36 azaldığı saptandı. Haftada bir kereden fazla balık yiyenlerde ise prostat kanserine yakalanma riskinin yüzde 57 oranında düştüğü anlaşıldı.

Araştırma ekibinin başında bulunan Profesör John Witte, omega-3 yağ asidinin, prostat kanserini önleme sürecinin "enflamasyonu önleme etkisiö ile gerçekleştiğini açıkladı. Buna göre, bağışıklık sisteminin dış etkilere yanlış şekilde tepki vermesi olarak kabul edilen enflamasyon, kanser riskini tetikliyor. Omega-3 yağ asitleri ise enflamasyonu önleyerek dolaylı şekilde kanser riskine etkide bulunuyor.

Araştırmanın ortaya koyduğu bir diğer sonuç da, az miktarda alınan omega-3 yağ asidinin, vücudunda COX-2 geni bulunanlarda ters etki göstermesi oldu. Buna göre omega-3, prostat kanserini hızlandıran COX-2 genini tetikleyerek, bu geni taşıyan erkeklerde kanser riskini tırmandırabiliyor.

 

İYI HUYLU PROSTAT BÜYÜMESI TEDAVISINDE GRENLIGHT LAZER

İyi huylu prostat büyümesi prostat hastalıkları içerisinde en sık görülenlerdendir. Genel olarak orta yaş üzeri erkek topluluğunu ilgilendirir. Tedavide özellikle teknolojinin gelişimi ile birlikte çeşitlilik artmıştır.

İyi huylu prostat büyümesi tedavisini 2 ana başlık olarak ayırmak gerekmektedir. 
*Medikal (ilaç) tedavisi 
*Cerrahi tedavi 
Medikal (ilaç) tedavisi ile amaçlanan ilk planda prostat dokusunda relaksasyon sağlama ve ikinci planda prostat hacminin küçültülmesidir. Ancak medikal tedaviye yanıt zaman alabilmekte ve bazı vakalarda yetersiz kalabilmektedir.Uygun vakalarda yapılacak medikal tedavi iyileştirici olabilirken uygun olmayan vakalarda zaman kaybına sebep olmaktadır. Bu açıdan orta veya hafif derecede iyi huylu prostat büyümesi olan hastaları medikal tedaviye almak uygun olmaktadır. 
Cerrahi tedavide ise amaç prostat dokusunun hacmini azaltmaktır.Cerrahi tedavide günümüzde daha az kullanılmakla birlikte bazen gereksinim duyulan açık yöntem, teknolojik gelişim ile birlikte artık daha sık kullanılır hale gelen endoskopik (kapalı) yöntem mevcuttur. 
Greenlight laser yöntemi ile iyi huylu prostat büyümesi tedavisi günümüzde birçok merkezde uygulamaya girmiştir. Yaygınlaşan tedavi ile ulaşılan hasta sayısı oldukça önemli rakamlara ulaşmıştır. 
Greenlight laser yöntemi prostat bezinin fotoselektif buharlaştırılması esasına dayanmaktadır. 
İyi huylu büyümesinin hala altın standart tedavisi olarak uygulanan" kapalı prostat cerrahisi ( TUR-P )" girişimine önemli bir alternatif olarak değerlendirilmektedir. Bazı özellikler ile ve ameliyat sonrası dönem rahatlığı açısından hastalar için daha avantajlı olarak gözükmektedir. 
Hayat kalitesinin korunması açısından hastalar tarafında tercih edilen bir yöntem haline gelmiştir. 
Toplumda hangi hastaların greenlight laser yöntemi ile tedavi olabileceği konusunda tartışmaların olduğu bilinmektedir. Cerrahi tedavi ihtiyacı olan tüm iyi huylu prostat büyümesi hastalarına uygulanabilir bir tedavi yöntemidir greenlight laser yöntemi. Kısaca başlıklar haline getirmek istersek ise 
Herhangi bir yaştaki 
*İdrar yapmada zorluğu olan hastalarda 
*Medikal tedavinin yetersiz olduğu hastalarda 
*İdrar yapamayıp sonda ile yaşam sürebilen hastalarda tercih edilebilen bir tedavi yöntemidir. 
Ayrıca çeşitli nedenlerle ameliyat olamayacak ama büyümüş prostatında dolayı idrar zorluğu veya idrar yapamayan prostat kanserli hastalardada idrar akımını sağlamak için kullanılabilecek bir yöntemdir. 
Greenlight laser yönteminin yararlarını sıralayacak olursak 
*Ameliyatta ve sonrasında kanama minimal düzeydedir. Bu klasik ameliyatlarda olan kanamaların ameliyat sırasında ve sonrasında hastanın girebileceği sıkıntıları en aza indirmektedir, genel durumu ile ilgili sıkıntı yaratmamaktadır. 
*Ameliyat süresi buharlaştırma yöntemi kullanıldığı için oldukça kısalmaktadır. 
*Hastanın hastanede kalış süresi 1 gün ile sınırlıdır. 
*Ameliyatta uygulanacak anestezi yönteminde oldukçe geniş alternatif ve rahatlık sağlamaktadır. 
* Hastanın yaşamdaki tüm aktivitelerine dönüşü daha çabuk olabilmektedir. 
Greenlight laser yöntemi hasta ve cerrah için oldukça rahat bir teknik olmasına karşın sonuç olarak bir ameliyattır.Hiçbir tedavi ve müdehalenin risksiz olması düşünülemez. Ancak greenlight laser yöntemi diğer yöntemlere göre riski en aza indirmeyi hedef alarak kullanıma başlamıştır.

BROKOLIYLE DOMATESI BERABER TÜKETIN

Lahana ailesinin bir üyesi ve karnabaharla yakından akraba olan brokoli, önemli anti kanser etkisi olan sulforafan ve indol fitobesinlerini içeriyor.

Brokoli ve domates, ayrı ayrı kansere karşı etkinliği tanınmış iki sebze. Ancak yeni bir araştırma, ikisinin günlük diyette beraber tüketiminin prostat kanserine karşı daha da etkin olduğunu ortaya koydu. 
Anti kanser etkisi 
Brokoli son yıllarda geleneksel sebzelerimiz kadar olmasa da sıkça sofralarımızda yer almaya başladı, umarım tüketim sıkılığı daha da artar. Lahana ailesinin bir üyesi ve karnabaharla yakından akraba olan brokoli, önemli anti kanser etkisi olan sulforafan ve indol fitobesinlerini içeriyor. 
Brokoli ve domates, ayrı ayrı kansere karşı etkinliği tanınmış iki sebze. Ancak yeni bir araştırma, ikisinin günlük diyette beraber tüketiminin prostat kanserine karşı daha da etkin olduğunu ortaya koydu. Brokoli ve domatesi beraber tüketmeye gayret edin. Size bu şekilde bazı tariflerde hazırladım, faydalı olmasını dilerim. 
Beslenme bilimi yaklaşık 20 yıldır yapılan araştırmalarla birçok fitobesinin antioksidan olarak çalıştığını ve serbest radikalleri zarar vermeden önce etkisiz hale getirdiklerini biliyordu. 
Bu sonuçlar yeni 
Ancak yeni araştırmalar brokolideki fitobesinlerin çok daha derin bir seviyede işe yaradıklarını gösterdi. Bu bileşenler genlerimize detoksta görev alan enzimlerin üretimini artırması sinyalini veriyor. Kansere karşı hücre hasarına karşı bedenimizi koruyor. 
Brokoli yemek için beş neden 
1 - Brokoli mide sağlığını destekliyor. Yapılan bir çalışmanın sonucunda araştırmacılar sulforafan açısından zengin brokoli tüketiminin ülserin birincil nedeni olan helikobakter pilori enfeksiyonunu önleyebileceği sonucuna vardılar. 
2 - Cilt için brokoli tüketmeye devam edin. Brokoli içindeki Sulforafan aynı zamanda güneşten zarar görmüş cildin onarılmasında da yardımcı oluyor. Bu da brokoli tüketiminin cilt kanseri riskini azaltabileceği anlamına geliyor. Bunlara ek olarak brokoli kalp hastalığı riskini önemli derecede azaltan az sayıda meyve-sebzeden biri. 
3 - Katarakt önleyici olduğu düşünülüyor. Haftada iki kereden fazla brokoli yiyen kişilerde katarakt riskinin ayda birden az tüketenlere göre yüzde 23 daha düşük olduğu görüldü. 
4 - C vitamini ve kalsiyum içeriği çok iyi. Pişmiş 250 gram brokoli içerdiği 74 miligram kalsiyum ve 123 miligram C vitamini nedeniyle kemikleri güçlendirmek açısından da faydalı. 
İçerdiği C vitamini ve ayrıca 1359 mikrogram beta karoten ve az miktarda çinko ve selenyum sayesinde bağışıklık sistemini de güçlendiriyor. 
5 - Hamileler özellikle tercih etmeli. Özellikle hamileyseniz mutlaka brokoli yiyin. 250 miligram brokoli, 94 mikrogram folik asit sağlıyor. Folik asit olmazsa fetüsün sinir sistemi hücreleri gerektiği şekilde bölünmüyor ve problem ortaya çıkıyor. 
Domatesli Brokoli 
Malzemeler: 
250 gr brokoli (az su veya buharda haşlanmış) 
3 adet domates 
Yarım su bardağı lor peyniri 
1 - 2adet kuru soğan 
2 yemek kaşığı sıvıyağ 
2 diş sarımsak 
Maydanoz 
Az tuz 
Yapılışı: 
Tencereye yağı, soğanı, sarımsağı, tuzu koyup çok kavurmadan yumuşatın domatesleri küp küp ilave edip pişirin. Az pişmiş brokoliyi sotelediğiniz domatese ilave edin. Lor peynirini ekleyin. 180 derecelik fırında üzeri kızarana kadar pişirin. Maydanozla süsleyip sıcak olarak servis yapabilirsiniz. 
Brokoli Çorbası 
Malzemeler: 
300 gr. brokoli 
1 diş sarmısak 
1 küçük kutu -200 ml- light süt 
1 çorba kaşığı un 
2 Yemek kaşığı sıvıyağ 
Az tuz 
2 domates rendesi 
Yapılışı: 
Brokolileri sarmısaklarla birlikte buharda beş dakika pişirin veya az suda haşlayın. Derin bir tencerede sıvı yağı ve unu pembeleştirin 4 su bardağı soğuk su ve rende domatesi ekleyin. Kaynayana dek karıştırın. Kaynayınca buharda pişirdiğimiz brokolileri ve sarmısakları ekleyin. 10 dakika kaynadıktan sonra süt ve tuzunu ilave edin. Birkaç dakika daha kaynattıktan sonra ateşten alıp blenderdan geçirin. 
Brokoli Omlet (2 kişilik) 
8 - 10 adet brokoli 
1 sogan 
7 - 8 mantar 
2 domates 
7 - 8 dal maydanoz 
1 çorba kaşığı sıvıyağ 
3 yumurta 
Tuz, karabiber 
Yapılışı: 
Sıvıyağını tavada ısıtıp soğanı pembeleştirin. Mantar, brokoli ve zeytinleri ekleyip iki dakika daha kavurun. Ocaktan alıp domates, tuz ve karabiberi ekleyin. Yumurtaları bir kâseye kırın. Maydanoz, tuz ilave edip karıştırın. Brokoli ve mantarlı karışımı yumurtalı karışıma ekleyip karıştırın. Fırında veya yağsız tavada pişirin

 

5 Ağustos 2009 Çarşamba

İncitmeyecek Kadar Uzak, Üşümeyecek Kadar Yakın Olmak.......

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.

Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.

Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.

Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.

Tartışa tartışa, nihayet geceolunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış .

İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.

Ama başka bir problem çıkmış ortaya.

Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş.

Ne var ki, her gece kâh uzaklaşakâh yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzakdurmayı öğrenmişler.

KISACA ;

Bizim de uzun dikenlerimiz var.

Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.

Bazen faydalı, bazen de zararlı.

Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.

Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.

Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.

Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenenlerden olabilmek dileğiyle..