29 Mart 2008 Cumartesi

Verimlilik uzmanı raporu

Büyük şirketlerden birisinin genel müdürü, gerçek bir klasik müzik aşığıymış. Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş. Vereceği konserin en önemli parçası da Schubert'ın ünlü 'Bitmeyen Senfoni' siymiş'. Genel müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile, konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin verimlilik uzmanına vermiş ve;

"Lütfen bu konsere git ve bana izlenimlerini aktar" demiş.

Genel müdürden aldığı talimatla, konsere giden verimlilik uzmanından, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş.

Sayın Genel Müdürüm diye başlıyormuş.

1- Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. Bunların sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda bulunurlar.
2- Orkestrada on iki kemancı var. Bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar, ve aynı notaları seslendiriyorlar. Bence ciddi bir yanlışlık. Kesinlikle personel tasarrufu yapılmalıdır.
3-Onaltılık notalara ağırlık verilmiş. Doğrusu büyük ziyan. Seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı anlamaz. Bu nedenle; onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan elemanlar yerine, sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalıdır.
4-Yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. Bu durum gereksiz tekrardan başka bir şey değildir.
Dolayısıyla; tekrarlar önlendiğinde, iki saatlik konser yarı yarıya inecektir.

Özet olarak sayın genel müdürüm; eğer Schubert bu önlemleri alsaydı "Bitmemiş Senfoni" kesinlikle biterdi.

Arz ederim efendim.

Fıkra

Kadının biri, 46 yaşındayken kalp krizi geçiriyor ve hastaneye kaldırılıyor. Ameliyat masasındayken, ölüme yakın, birden bir Hayal görüyor. Azraili görüyor ve soruyor: 'Benim saatim geldimi?' Azrail cevap veriyor: 'Hayır, senin daha 43 sene, 2 ay vede 8 günün var'. Narkozdan uyandığında, estetik yaptırmaya karar veriyor. Yüzünü gerdirttiriyor, dudaklarını doldurtturuyor vede Göğünslerini düzelttiriyor. Kısacası: 'Yeniden doğmuş gibi' Daha uzun bir süre yaşıyacağını bildiği için şimdi, o kadar ameliyatın değdiğini düşünüyor. Son ameliyattan sonra, hastaneden tamamen yeni bir insan gibi çıkıyor. Tam karşıdan karşıya geçiyor ki, ambülans çarpıyor. Ölüyor. Cennette Azrail'e soruyor: '40 seneden daha
fazla yaşıyacağımı sanıyordum! Neden o zaman bana o ambülansın çarpmasını sağlayıp, Beni öldürttün?' Azrail cevap veriyor:'Kız, Allah canını almasın
ben seni tanıyamadım...

17 Mart 2008 Pazartesi

SİZ KİMİ DAVET EDERDİNİZ?

SEVGİ

Bir kadin evinden çikti , evinin önünde beyaz, uzun sakallari olan 3 yasli adam gördü. Onlara: 'Sizi tanimiyorum ama aç olmalisiniz. Lütfen evime buyurun ve birseyler yiyin.' dedi. 'Kocaniz evde mi?', diye sordular. 'Hayir', dedi,kadin. 'Disarda.' 'O zaman giremeyiz', dediler. Aksamleyin kocasi eve geldiginde kadin olanlari ona anlatti. Kocasi:'Onlara eve geldigimi söyle ve onlari eve davet et', dedi. Kadin disari çikti ve yasli adamlari davet etti. 'Biz bir eve hep beraber girmeyiz', dediler.

Kadin: 'Neden?' dedi. Yasli adamlardan biri cevap verdi:'Onun adi 'Zenginliktir', dedi, arkadaslarindan birini göstererek. Ve bir digerini göstererek 'Onun da adi 'Basari'dir, ve ben de 'Sevgiyim.' Ve ekledi:'simdi esinle konus ve hangimizi evinize davet edeceginize karar verin', dedi. Kadin eve girdi ve olanlari kocasana anlatti. Kocasi çok sevindi. 'Ne kadar harika', dedi. 'Zenginligi davet edelim, gelsin ve evimize zenginlikle doldursun', dedi. Kadin:' Neden basariyi davet etmiyoruz? dedi. O sirada onlari dinlemekte olan kizlari:'Sevgiyi davet etsek daha iyi olmaz mi?', diye sordu.

'O zaman evimiz sevgiyle dolar.' Adam:'Bence kizimizin tavsiyesine uyalim', dedi. 'Disari çik ve Sevgiyi davet et, Sevgi bizim misafirimiz olsun', dedi. Kadin disari çikti ve Sevgiyi seçtiklerini söyledi ve Sevgiyi evlerine davet etti. Sevgi kalkti ve eve dogru yürümeye basladi. Diger iki arkadasi da kalkti ve onu takip ettiler. Kadin büyük bir saskinlikla:'Ben sadece Sevgiyi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?' , diye sordu. Yasli adam cevap verdi:'Eger siz Zenginlik veya Basariyi davet etmis olsaydiniz, diger ikimiz kalacaktik, ama siz beni(Sevgiyi) davet ettiginiz için, Ben nereye gidersem, Basari ve Zenginlik de benimle gelir.' Her nerede sevgi varsa, basari ve zenginlik de vardir. Bu hikayeyi sevdiginiz herkesle paylasarak, siz de Sevgiyi davet edin.

13 Mart 2008 Perşembe

Fıkra

Bir gün Cin Ali, öğretmenine giderek dersten sonra kendisiyle görüşmek
istediğini söyledi. Öğretmen kabul etti ve sordu:
-
Sorun nedir Ali ?
-Ben bu sınıfın düzeyine göre fazla zekiyim. Bir üst sınıfa geçmek istiyorum.
İstek konusunda bilgi verilen Müdür Cin Ali'ye bunun için bir testten
geçmeyi isteyip istemediğini sordu.
Cin Ali tereddütsüz kabul etti ve test başladı.
-Söyle bakalım Ali: 3X4
-Oniki
-Peki 6X6
-Otuzaltı Müdür bey
-Japonya'nın başkenti
-Tokyo

Ve test bir saat sürdü, Cin Ali hiç hata yapmadı. Test sonunda Ali'nin
öğretmeni de soru sormak istedi. Ali ve Müdür bu isteği kabul ettiler.
Öğretmen sorulara başladı:
-İneklerde dört tane, ben de iki tane olan nedir ?
-Bacaklar öğretmenim!
-Doğru! Peki; senin pantalonunun içinde olup, benim pantalonumun içinde
olmayan nedir ?
Müdür bu soruya çok şaşırır....
- Cepler öğretmenim.
-Kadınların tüylerinin en kıvırcık olduğu yer neresidir.
Velet tereddütsüz yanıt verdi:
-Afrika'dır öğretmenim.
-Yumuşak olup, kadınların ellerinde sertleşen nedir ?
Müdür gözleri faltaşı gibi açılmış tam konuşacakken Ali yanıtladı:
-Tırnak cilası.
-Peki... bekâr bir kadına göre evli kadında daha geniş olan nedir ?
Müdür kulaklarına inanamıyordu...
-Yatak öğretmenim.
-Vücudumun en nemli yeri neresidir ?
-Dil öğretmenim.

Nefes nefese kalan Müdür test'i bitirmeye karar verdi ve:
- Değil bir üst sınıfa, ben bunu doğrudan Üniversiteye göndereceğim. Çünkü ;
ben bütün sorulara yanlış cevap verdim
!!!!

KISSADAN HİSSE:

İnsanların ahlakları yaşlandıkça bozulur !!! :) :)

10 Mart 2008 Pazartesi

Zayıflıklar yerine iyi yönlere odaklanmak

Makale

Zayıflıklar yerine iyi yönlere odaklanmak

İlkokula başlayana kadar hepimiz en doğal halimizle bize verilen eşsiz yeteneklerimizi kullanırız. Yaptıklarımızla ailemizden ve yakınlarımızdan takdir dolu sözler alır, yeteneğimizi sonuna kadar kullanmaya çalışırız. Zaten doğal olarak yaptığımız şeylerdir bunlar. Genelde her çocuğun en az bir özelliği dikkat çeker ve şaşırtır insanları. Bu övgü dolu sözlerle geçen büyülü rüya ise çok kısa sürer, birden saat 12’yi vurur ve bir de bakarız ki ne prenseslik kalmış ne de prenslik.

Artık 7 yaşına geldiğimizi, okula gitmemizin gerektiğini söyler büyüklerimiz. E, onlar söylüyorsa vardır bir bildikleri!

İlkokula kadar alkışlarla yükselen başarı grafiğimiz birden dalgalanmaya, hatta düşmeye başlar; alkışlar, övgüler azalır. Eski yaratıcı, harika resim yapan, müzik kulağımızla büyükleri hayrete düşüren halimiz birdenbire değişmeye başlar. Bazı derslerde başarısız olmaya başlarız. Anlayamadığımız dersleri bir şekilde anlamamız gerektiği söylenir, çünkü normali budur. Büyüklerimiz ve toplum böyle düşündüğü için bunu hem sözel hem de sezgisel olarak hissettirirler. Üzerimizde büyük baskı olsa ile bütün bunların üstesinden gelmemiz gerekir. Hatta mühendis olup üzerine MBA yapsak ne iyi olur değil mi? Kurumsal bir şirkette yıllarca çalışıp, o işi becerdiğimizi de kanıtlamamamız gerekir elbette.

Bütün bu kargaşa içinde o kadar çok başarı için çalışmamızı isterler ki, gerçek yeteneklerimizi artık ne kendimiz ne başka biri hatırlamaz. Tıpkı çok değerli bir eşyamızı hem kimse bulamasın, hem de sonra kullanmak üzere evde bir yere saklayıp, lazım olduğunda bulamadığımız gibi…

Bu hüzünlü film gerçek bir hikayeden alıntı! Çoğumuz bu filmin başrol oyuncusu olduk, her bölümde farklı roller oynadık. Doğal yeteneklerimizi geliştireceğimize, büyüklerimizin, yöneticilerimizin söylemleriyle, psikologların yardımıyla zayıflıklarımız konusunda uzman olmayı seçtik. Güçlü yönlerimizi ise yıllar sonra karşılaştığımız, sokaktaki oyun arkadaşımız gibi ilk bakışta tanıyamayacağımız kadar unuttuk.

Şunu unutmamalıyız ki, zayıflıklarımızı geliştirmeye çalışarak ancak onları vasat düzeye getirebiliriz, çünkü güçlü yönlerimizi mükemmel hale getirirsek kendimiz ve kurumumuz için harikalar yaratabiliriz. Tabii ki zayıf yönlerimizi bilmeli ve onları en azından engel olmaktan çıkarmalıyız. Ama tüm enerjimizi zayıflıklarımızı bulmaya harcamak bizi en fazla ortalama bir insan yapar.

Herkesin dünyadaki en az bir ihtiyacı karşılayabilecek bir veya birkaç yeteneği vardır. Herkes doğal yeteneğini kullanarak en iyi yaptığını yapsa acaba neler olurdu?

Kurumlar çalışanlarının zayıflıklarını büyüteçle aramayı bırakıp, kaynaklarını çalışanlarının güçlü yanlarını geliştirmeye harcasalar mutlu, motive ve bağlılığı yüksek çalışanlarla çalışarak, o çalışandan en yüksek performansı alabilirler.

Zayıflıklara yatırım yaparak ortalama bireyler ve toplumlar oluşturabiliriz. Ustalarla çalışmak istiyorsak, güçlü yönlerimizi tozlanmış sandıklardan çıkarmalı, yatırım yapmalıyız. Çoğumuz için bunları bulmak çok zor olabilir fakat zamana bırakırsak çıkma olasılığı imkansız hale gelebilir. Bulmanın yollarından en sağlıklısı yakın aile çevremizde, özelikle de çocukluğumuzu bilen gözlemleyenlere “benim en iyi yaptığım şey nedir?” sorusunu en az 5 kişiye sormanız olacaktır. Çünkü zaten doğal yeteneğinizi fark etmeden yaptığınız için bulmak da kolay olmayacaktır.

Bir düşünün, yeteneklerinizi kullanmayacaksak neden onlara sahibiz? Ya da eğer yeteneklerinizi kullansaydınız nasıl bir siz olurdunuz? Belki her gün kullanıyorsunuz, belki de uzun zamandır hiç kullanmadınız ama artık kendinize “Ben neyi iyi yapıyorum?” diye sormanın zamanıdır.

Yazar Hakkında :

Deniz Ağgül Güler
editor@yenibiris.com

4 Mart 2008 Salı

Paradoks sorular ve cevapları...?

Soruları hatırlayalım:
 
1-Uzadıkça kısalan şey nedir?
 
2-Ali, sepetteki elmaların yarısını ve bir yarım elmayı Ayşe'ye; sonra kalan elmaların yarısını ve bir yarım elmayı Ahmet'e ve yine kalan elmaların yarısını ve bir yarım elmayı da Hasan'a veriyor. Sonuçta sepette sadece bir elma kaldığına göre başlangıçta kaç elma vardı?
Not: Elmalar bölünmeden paylaşılıyor.
 
3- Bir avcı otobüse binmek ister. Yalnız, otobüse boyutları en fazla 1mt. olan eşyalar alınmaktadır. Avcının tüfeği ise 1,5 mt.dir. Tüfeğin şeklini bozmamak şartı ile otobüse nasıl biner?
 
4-Bir tabakta 7 tane portakal var. Bu portakalları, 7 çocuğa birer tane bütün portakal vererek paylaştırın ve hâlâ tabakta bir portakal kalsın?
 
5- Dünyanın çevresini ekvatordan geçecek şekilde bir ip ile bağladığımızı kabul edelim.(yaklaşık 40 bin km.) Bu ipi her noktadan 1mt. havada tutabilmek için, ne kadar daha ip ilave etmeliyiz?
 
6- Bir duvarın üzerinde 5 adet kuş duruyor. O sırada oradan geçmekte olan bir avcı, tüfeğini ateşleyip ikisini vuruyor. geriye kaç kuş kalır? (Cevap 'hiç' değil)
 
7- İki kişi yolda karşılaşıyorlar. Küçük olan, Büyüğün öz oğludur. Ancak büyük olan küçüğün babası değildir. Bu nasıl olur?
 
8- Bir çocuk, 7 elmanın ikisi hariç hepsini yerse, kaç elma kalır?
 
9- Bir satranç tahtasında kaç tane 'kare' vardır? ( 64 değil !)
 
10- Yılın kaç ayında 'otuz' gün vardır?
 
11- Ali ile Veli 100 metre yarışı yapıyorlar. Ali, Veli'yi 5 metre farkla geçiyor. Yani Ali yarışı bitirdiğinde Veli 95. metrededir. Tekrar yarışmaya karar veriyorlar. Fakat bu sefer Ali, başlangıç çizgisinden 5 metre geriden başlıyor. Aynı hızla koştuklarını kabul edersek bu yarışı kim kazanır?
 
12- B - İ - Ü - D - ?
Soru işareti yerine hangi harf gelmelidir?
 
13- A, B, C, D VE E birbirlerinden ve sıfırdan farklı tamsayılardır.
 
ABCDE x 4 = EDCBA ise A=? B=? C=? D=? E=?
 
14- 2 + 2 + 2 = 244 Bir işareti değiştirerek eşitliği sağlayın.
 
15- Bir tüccar, sattığı mala %10 zam yapar. Ancak zamdan sonra satışlar düşmeye başlar. Fiyatı, yeni fiyatın %10 altına çeker. İlk duruma göre kârda mıdır, zararda mıdır?
 
16- Üç kedi, üç fareyi üç dakikada yakalarsa dokuz kedi, dokuz fareyi kaç dakikada yakalar?
 
17- 2 - 8 - 18 - 32 - 50 - ?
 
18- Bir tartı aletinde iki kutu ayrı ayrı tartılıyor. İlk kutu 5kg, ikinci kutu da 6kg geliyor. İki kutu beraber tartıldığında ise ibre, 12kg'ı gösteriyor. Yanlış tartıldığı belli olan kutuların gerçek ağırlıkları nedir?
 
19- Bir kalem ve bir silginin toplam fiyatı 110 TL'dir. Kalem, silgiden 100 TL daha pahalı olduğuna göre herbiri kaçar liradır? (Cevabı akıldan veriniz)
 
 
 
CEVAPLAR:
 
 
1- Hayat veya Ömür.
 
2- 15 elma
 
3- Avcı tüfeğini boyutları 1 mt. olan bir kutuya koyar. Küpün en uzak iki köşesinin uzunluğu, yaklaşık 1.73 mt. dir.
 
4- Son kalan çocuğa portakal, tabakla birlikte verilir.
 
5- 6,28 mt. Çapı 40bin km. olan bir daire düşünürsek, yarıçapı sadece 1 mt. arttırmamız gerektiği anlaşılır. (Çevre=2pr ise r yerine (r+1) yazılır. O da 2p farkeder.)
 
6- Vurulan 'iki' kuş kalır. Diğerleri kaçar.
 
7- Demekki 'annesi'dir.
 
8- İkisi hariç ise tabi ki 'iki' tane kalır.
 
9- 204 kare vardır. Bütün 1x1(64 adet), 2x2(49 adet), 3x3(36 adet), 4x4(25 adet), 5x5(16 adet), 6x6(9 adet), 7x7(4 adet), 8x8(1 adet) ölçülerindeki kareler 204 tanedir.
 
10- Şubat hariç bütün aylarda 'otuz' gün vardır.
 
11- Ali, Veli'ye 95. metrede yetişeceğinden, son 5 metreyi, hızlı olan Ali önde bitirir.
 
12- Bir, İki, Üç, Dört, Beş... Yani B
 
13- A=2 - B=1 - C=9 - D=7 - E=8
 
14- +'lardan birini 4 yaparız.
 
15- %1 zarardadır.
 
16- 'Üç' Çünkü herbirine bir fare düşer.
 
17- 72 (Genel terim:2n²)
 
18- İlki 6, ikincisi 7 kg
 
19- Kalem=105 TL, silgi=5 TL

White Chapel

Bir İngiliz ailesi yaz tatillerini
geçirmek üzere Almanya'ya gitmişti.
Bir gezinti sırasında çok güzel bir
kır evinde kaldılar. Gelecek tatillerini
böyle bir evde geçirmek istediler.
Evin bir papaza ait oldugunu öğrendiler
ve içinide gördükten sonra hemen
gelecek tatil için anlaşma imzaladılar.
İngiltere'ye döndükten sonra birden
evin hanımı, ziyaretler sırasında WC'ye
rastlamadıklarını hatırladı.
Merakını yenmek için papaza bir mektup
yazdı:
 
"Sayın Bayım, ben sizin kır evinizi
kiralayan bayanım. WC'nin nerede
bulunduğunu acaba bana yazabilir misiniz?
Saygılarımla."
 
Mektubu alan papaz, WC'nin ne anlama geldiğini
anlayamamış, Almanya'daki Anglıcan Kilisesinin
"White Chapel" sözcüğünün baş harfleri
olduğunu sanmıştı. Ayrıntılı bir mektupla
yanıt verdi:
"Sayın Bayan;
Başvurunuzun yüce bir duyguyla ilgili
olmasından dolayı memnunluk duydum.
İlgilendiğiniz yerin evden 12 km uzaklığında
bulunduğunu bildirmeyi şeref sayıyorum.
Oraya sık sık giden birisi olarak bunun
biraz zorluk yaratacağını bildirmek istiyorum.
Sık sık gitme durumunda, isteyenler yemeğini de
beraberinde götürebilirler. Oraya bisikletle,
araba ile, ya da yürüyerek gidilebilir.
 
Ancak oturacak bir yer bulabilmek ve
başkalarını rahatsız etmemek için biraz erken
gitmekte yarar vardır. Söz konusu yerde soğuk
hava düzeni bulunmakta ve çok hoş bir etki
yapmaktadır. Çocuklar büyüklerinin yanında
oturmakta ve hazır bulunan herkes birlikte şarkı
söylemektedir. Girişte size bir kağıt parçası
veriyoruz. Geç kalanlar yanındakinin kağıdını
kullanabilirler.
 
Aynı kağıdın birkaç kez kullanılmasına olanak
vermek için çıkışta herkes kullandığı kağıdı
iade eder. Faaliyetlerin ürünleri yoksullara
dağıtılmak üzere toplanmaktadır. Öte yandan
yapılanların dışarıdan da duyulabilmesi için
içeride gelişmiş bir hoparlör sistemi bulunmaktadır.
 
Müdavimlerin çesitli pozisyonlarda dışarıdan da
izlenebilmelerini sağlamak amacıyla özel cam
bölmeler vardır. Verdiğim bilgilerin açık ve
yeterli olduğu düşüncesi ve bu kadar önem
verdiğiniz yerde sık sık buluşabilmek umuduyla
en içten saygılarımı sunarım."

Sandalye.../Fıkra


Renkli kişiliği ve düşük not vermesi
ile öğrencileri arasında özel bir
üne sahip olan felsefe öğretmeni,
sınav yapacağı gün öğrencilere,
önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını
söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp
masanın üzerine koydu.
Sonra:
"Sınav sorumu soruyorum" dedi. "Bu
sandalyenin var olmadığını kanıtlayınız."
Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını
okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge
düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında
ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden
yüz vermek zorunda kaldı.
Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu
iki sözcük yer alıyordu:
- Hangi sandalyenin?

Kadeş Savaşı.../Fıkra


Tarih dersinde öğretmen birini tahtaya
kaldırmış ve sormuş:
-Oğlum Kadeş Savaşını kim yaptı?
Çocuk hemen yanıtlamış:
-Hocam vallahi billahi ben yapmadım.
Hoca sinirinden çıldıracak. O sinirle
dışarıya çıkmış, koridorda Matematik öğretmenini
görmüş ve durumu Matematik öğretmenine anlatmış:
-Hoca hanım bu öğrenciler beni çıldırtacak;
Kadeş Savaşını kim yaptı diye soruyorum,
vallahi billahi ben yapmadım diye yanıt
veriyorlar, çıldıracağım...
-Hocam üzülmeyin çocuktur bunlar hem yaparlar
hem de yapmadım derler... Tarihçinin sinirleri
iyice tepesine çıkmış ve soluğu Müdür Bey'in
odasında almış.
-Müdür Bey bu nasıl bir okul, ne öğrencisinde
hayır var, ne de öğretmeninde; öğrenciye
Kadeş Savaşını kim yaptı diye soruyorum,
ben yapmadım diyor, öğretmene durumu
anlatıyorum, bunlar çocuktur hem yaparlar
hem de yapmadım derler diyor, kafayı yiyeceğim.
Müdür Bey: Siz hiç kendinizi üzmeyin Hocam,
bunda merak edilecek birşey yok, şimdi
Bakanlığa bir yazı yazar ve Kadeş Savaşını
kimin yaptığını sorarız... Tarih Öğretmeni
aldığı yanıt ile oracığa yığılıp kalmış ve
Müdürden bir hafta izin almış...
Bir hafta sonra Bakanlıktan bir yazı:
Bu yıl ödenek olmadığı için Kadeş Savaşı
yapılamayacaktır. Bilginize...

Zayıf Not.. /Fıkra


Üniversite son sınıf öğrencisi
yazılı sınavından kalınca doğru
hocasına gider:
-"Siz sınıfta bırakarak hayata atılmamı
önlüyor ve beni cezalandırıyorsunuz.
İşin bu yanını hiç düşündünüz mü?"
-"Tabii düşündüm. Hocanın görevi bilgiyi
ölçmek, yeterli olmayanı sınıfta
bırakmak değil mi?"
-"İyi. O zaman size bir teklifim var.
Bir soru da ben size soracağım.
Doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu
kabul edip sınıfta kalacağım.
Bilemezseniz, notumu düzeltecek ve sınıfı
geçirteceksiniz.
(Hocanın keyfi yerinde. Teklifi kabul eder.)
Ve öğrenci sorar:
-"Yasal olup, mantıklı olmayan nedir?
Mantıklı olup, yasal olmayan nedir?
Ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?"
Hoca uzun uzun düşünür ama cevabı bulamaz.
İddia gereği öğrencisine iyi not vererek
sınıfı geçirir. Ama aklı da soruda kalır.
Sonunda sınıfın en iyi öğrencisini çağırır,
olayı anlatır ve sorunun yanıtını bilip
bilmediğini sorar.
Öğrenci hemen cevap verir:
-"Siz 65 yaşındasınız ve 23 yaşında bir
kadınla evlisiniz.Bu yasal ama mantıklı
değil. Karınızın 25 yaşında bir sevgilisi var.
Bu mantıklı ama yasal değil. Siz karınızın
sevgilisini, zayıf alıp sınıfta kalması
gerekirken iyi not verip mezun ediyorsunuz.
Bu da ne mantıklı, ne de yasal."

Tanısana.../Fıkra


Biyoloji dersinden yapılacak sınav için
sınıftaki herkes acayip çalışmış, notlar
fotokopiler havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın
yapılacağı gün gitmişler bir de bakmışlar,
ortada kağıt kalem yok sadece sıra sıra
mikroskoplar. Hocada başlarında bekliyorken
demiş ki, "Bu mikroskoplarda lam'da bir böceğin
bacağı var, sınavınız bacağından böceği
tanımak" Tabi hemen itirazlar, ama fayda
etmemiş, hoca dediği dedik. Öğrenciler
mikroskopların başına geçmiş. Ama bir şey
yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış,
kapıyı çarpıp çıkmış. Hoca arkasından seslenmiş :
"Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?"
Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış :
"Tanısana hadi, tanısana kim olduğumu

Yazı Tura.../Fıkra


Temel üniversite sınavına girmiş. Her soruda
yazı tura atarak cevapları vermiş. İki saat
sonra öğrencilerin çoğu sınav kağıdını verip
salonu terk etmiş, Temel hala yazı tura atıyor.
Öğretmen gelip başına dikilmiş:
- Temel hepsini yazı tura atıyorsun, hala
bitiremedin mi?
Temel:
- Hocam bir saat önce bitirdim ama cevaplarımı
kontrol ediyorum!

3 Mart 2008 Pazartesi

HAYATINIZ NE KADAR DOLU OLURSA OLSUN.....

Kavanoz ve 2 Fincan Kahve Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez kavanozu ve 2 fincan kahveyi hatırlayınız! Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur. Öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar? Onlar da "evet" doldu derler tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde "evet" derler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler! Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "eveet" diyerek; ben "Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım" der. Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir."Şayet kavanoza önce kum doldurursanız..." diye, anlatmaya devam eder, "çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur. Bu ara bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar: Peki , o iki fincan kahve nedir? Profesör gülerek: -"Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!" Hata yapmaktan korkmayın. Ancak, silginiz kaleminizden önce tükeniyorsa, hatalardan korkmalısınız.

HERŞEY GÖNLÜNÜZCE OLSUN !!! SEVGİ VE SAYGILARIMIZLA.