İkinci Dünya Savaşı diye bilinen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya'yı işgaliyle başladı. Ardında elli iki milyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bıraktı. Mayıs 1945’de son buldu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.
Adı Barış Olacak
Yakında bir oğlum olacak
adını "Barış" koyacağım
Savaşın ortasındayken bile
yüzü hep gülecek yavrumun
Gülen fotoğraflarına bakacağım
Hasbelkader cephedeysem
Yaşama umudum olacak
benim gül yüzlü ciğerparem
Ya kızım mı olursa?
Ne fark eder ki?
Öğütledim hayat arkadaşıma
Adı yine "Barış" olacak
Av.Dr.Özcan Günergök
31 Ağustos 2007 Cuma
1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
Hiçlikte bir an
Sessizlik seslerin arasındaki boşluklarsa onu fark edebilmek de ayrıcalık. Sessiz olan tüm seslerden, kargaşadan, patırtıdan uzak anlamını ve varlığını mütevazilikle iddiasız bir şekilde içinde taşır. Ses ve konuşmalar sessizliğin değerini artırır. Sessizlik istiridyenin içinde saklı inci gibidir. Evrende sessizlik var mı? Zaman, mekan kavramından soyutlanmış evrensel bir şey salt sessizlikte olsa sessizlik de kendi sesine sahiptir.
Hayat kısa diye ne kadar çok deneyim yaşanırsa o kadar iyi midir? Her şey çok hızlı mı olmalıdır hayatta? Yavaşlık ve sakinlik uyuşukluk değildir. Sadece doğal bir akış vardır ve o da hızla yönünü bulmaz. Kadercilik ya da oluruna bırakma değil bu. Eğer her şey çok hızlıysa biraz yavaşlık ve sükunet eğer çok yavaşsa biraz daha devinim ve ivme gerekir. Zıtlıklar bazen birbirine yaklaşabilmeli ki denge sağlanabilsin. Kutuplar arasında gidip gelebilmeli. Sadece bir tarafta kalınca eksik olur.
Yaşam sorgulamaz sadece olduğu gibidir, öyle kalır. Herkes farklı değerlendirir.
Hayat ya hep ya hiç değil. Ortası normaller veya sıradanlar için de değil. Herkes varoluşunu farklı yaşar. Arayış bitmez. Eğer bitseydi bulunulan yerde kalınırdı. Güzel olan aramak. Zaten hiçbir zaman ‘tamam’ diyemezsin. Kesin konuşarak olduğu yerde kalan kendine bir şey ekleyemez. Sürekli mücadele edip sorgulayarak çözümler bulunur ve bu kolay sona ermez.
Yeniliklere açık olmak ilerlemenin ve gelişmenin koşullarındandır. Kendini her şeye kapatmak, kendi önünde engel olmak gibi özellikleri kabullenmek. Aşamamak değil çoğu zaman aşmak bile istememek. Bunu kendinden bir şey olarak görüp değiştirmemek. Kendi engelini önünden almamak. Aynı zamanda kişinin kendine yaptığı büyük bir haksızlık da. Boş vermişlik, umarsızlık, amaçsızlık içinde bir ruh halini deneyimlemek zor. Zıtlıkların olumsuz taraflarını yaşamak da hayatın bir parçası. Fazla zorlamadan oluruna bırakmak ve çoğu zaman memnunluk duymak. Ruh sıkıntıları dışında fazla zorluk yaşamamak tamamıyla içinde olmayışla da ilgili tabi.
Yalnız, soğuk, avare, dalgın, düşüncelerle yaşayan, melankolik... Duygusal şeyler almaya ve vermeye son derece yeteneksiz kişiler yıllarca içlerinde bunun mücadelesini verip aşmaya çalışırlar. Sevgi dolu iyi yanları derinlerde gezinip zıt kardeşinin hırçınlıklarını, acımasızlığını ve insafsız tavrını savaşarak yenmeye çalışırken bazen de çaresizce izlerken ve altında ezilirken. İçteki çatışmanın verdiği huzursuzlukla yaşamak kolay değil elbette. Olumsuz da olsa kendi değerlerine sahip çıkmaya çalışan biri insanlarla az iletişim kursa da onlarla karşılaştığında çok da ilgilisiz olmayabilir. Sadece daha uzak ve mesafeli durmak bir tercihtir aslında.
Genellikle çelişkiler içinde yaşayan biri çok kararlı bir tutum sergileyemez. Kuşku duyar, uzak durur ama bunların yanlışlığının farkındadır. İnsanlarla iletişim kurmak böyle olmaz.
İletişimde yanlış anlamayı aza indirmek için açıklama yapmak gerekli midir? Yoksa olduğu gibi bırakmak mı doğrudur? Karşısındakini ve ne düşündüğünü önemseyen kişi açıklama yapmayı tercih eder. Bu açıklamalar durumu daha da işin içinden çıkılmaz hale getirebilir. Söylenilen her ne ise veya nasıl davranıldıysa o haliyle karşıdaki kişinin anlayışına bırakmak bazen kaçınılmazdır.
Yanlış anlaşılmalara karşı açıklama yapmaya çalışmak ne sıkıcıdır. Karşıdaki bir olayı anlatırken onun vurgulamak istediği noktayı sözcüklerin gidişatından anlayıp aslında hiç üzerinde durmadan geçtiği bir noktaya odaklanıp onunla ilgili soru yöneltilince nasıl da şaşırır. Bu sefer kendisine göre bu durumu değerlendirmeye çalışır. Farklı algıların, değişik bakış açıların çatışması yaşanır.
Bir yandan da güzeldir bu. Birden kesilen akış başka tarafa yönelir. Akan suyun yönünü değiştirmek gibi. Olayı anlatan kişi durumun kendi kontrolünden çıktığını fark eder. Kopukluktan sonra kaldığı yere gelmesi zorlaşır,sinirlenir. Konuşmanın gidişatını değiştiren ise yanlış değerlendirmeye karşı kendini savunucu açıklamalara yönelir. Bu da iletişimde aksamaya neden olur.
Bazı insanlar için her şey kolaydır. Kolay olan ise önemsiz görülür. Uğraşmak hem zor ve yorucu hem de keyiflidir. Neden o sürecin tadına varılmasın? Ulaşmak o kadar da önemli olmamalı. Nasıl ki aşık vuslata ulaşmak istemez. Kavuşunca aşkın biteceğini bilir. Vuslata giden yollarda kendini bulur. Bazıları içinse hiçbir şey kolay değil. Üstelik kolay olsa bile onları zorlaştırmayı huy edinir.
Aşk karşıtlıkların uyumundan oluşan üçüncü bir şeydir. Nasıl ki beden ve ruhun bütünlüğü tini oluşturuyorsa ve tin her ikisinden de üstünse aşk da öyledir. Karşıtlıkların her birinden daha bağımsız, ulaşılamaz, tek ve yüce olandır. Öznenin nesneyi çıkarsızca düşlemesi, hissetmesi, ulaşılmaz soyutluğunu sevmesidir ve buna duyduğu saygıdır.
Aşık olan kişi karşısındakinin isteklerini doyurabileceğini bekler. Bu açıdan bakıldığında aşık olan bencildir. Karşısındaki bir nesnedir ve o hoşuna gider, tutkuyla ona bağlanır. Varlığına ters gelebilecek davranışlarda bulunarak o nesneye yaklaşmaya çalışır. Nesne uzakta kaldıkça aşk büyür. Nesneyi önemli hale getiren ona duyulan aşktır.
Dünyadaki doğal gelişimde olması gerekenler oluyor, yaşanıyor tüm diğer canlılar nasıl yaşıyorsa bunu kabul etmek gerekiyor. Neredeyse görünmez olmayı seçen kişi ise bu doğallığı yadsıyarak kendisine çarpanları yorumlamakta zorluk çekebilir. Yaşamanın, bu dünyada varolmanın her insan için aynı anlama gelmeyeceğini düşünebilir. Dünyaya geldiği andan itibaren onu etkileyen şeylerin bütünlüğüyle düşüncelerinde bir kalıp oluşturup ona uymaya yönelebilir. Hiç bir şey olmaya çalışmak. Bunun içinde bütün duygulardan, eylemlerden arınarak kayıtsız olmaya çalışmak ama buna erişmenin her şeyden zor olduğunu görmek. Üzerinde eğreti duran şeyleri silkeleyip güç ve mutluluk verenleri, yargılamayanları tercih edebilir -belki de soyut ve mistik olana yönelerek-.
Boşlukta ve huzursuz olduğunu fark eden kişi kendi içinden çıkıp karşısına geçtiği zaman nesneleşir. Nesnenin içinde bulunduğu duruma kayıtsızlaşmaya, şiirsel ve ironik bir keyif almaya çalışır. Bu da sonsuzluğu hissettirir.
Hiçliğe ulaşma ve bir şey olmama ironistin belirsiz ve kesinlikten yoksun tutumunu güçlendiren son noktadır.
Toplumdan uzak duran biri çalışma hayatı içinde olabilir mi? Kendini pek çok şeyden geri tutan belirsiz bir yaşam içinde olan kişi bir amaç uğruna değil ama üretimde bulunmak için enerji bulabilir mi? Arada bir yanan ışık görülmezse ve önemsenmezse söner.
Anlamsızlık kendine sağlam bir yer ediniyorsa ya da bir şeyler etkenlikten alıkoyuyorsa harekete geçebilme isteği de kaybolur. Hayatı ciddiye almamak, onunla karşılıklı oynamak genellikle de onun kurnazlıklarına karşı koyamamak. Durumun yanlış ve doğru olması da önemli değil. Önemli olan kendini tüm yanlarıyla hissettirebilmesi. Hiçbir şey çok fazla duygulanmaya neden olmuyor ya da etkilemiyor ve şaşırtmıyorsa, her şeyden sonra “bu mu yani bu kadar mı?” deniyorsa çaba göstermek de önemini yitirir.
Kemikleşmiş düşüncelerden sıyrılabilmek değişimi de getirir. Hayat kesinlik ve katılık içinde doğru algılanamayabilir. Hor görülüp uzak durulan şeylerle karşılaşmak ilk planda ürkütücü gelse de düşünceler bir gün değişimin bir aşaması olarak yerlerini başkalarına bırakabilir.
Bir şeyleri geride bırakmak zor. Vazgeçmek hem huzur, hem keder verip hem de hoş bir hisse neden olabilir. Alışılan, inanılan şeylerin yıkılması -bu sancılı değişim- yeni şeylere yer açmak için geçirilmesi gerekli bir süreçtir. Eskilerin yerini yenilerin alması ve boşlukların doldurulması gerekliliği ilerleyebilmek için öne çıkan bir durumdur. Kökleşmiş olanlardan kurtulup da yeniye geçiş süreç gerektiriyor. Geçmiş geride kalmışsa ona tebessüm etmek veya pişmanlıkla bakmak da anlamsızdır.
Yitirilmiş bir şeye karşı özlem duymak hayatın insani yanlarından biridir. Karşıt duygular bir yerden sonra birbirine dönüşüyor. Her ikisi de çok derinde hissedilmişse. Yaşanan durumlar ağır ve zor olsa da dayanmak için enerji ve güç de bu durumun içinde oluşur. O duygu tam olarak kaybolmasa da sürekli onunla yaşamak bir yere saplanmak ve hareket edememekle bir. İçteki sızı her zaman taşınsa da sevinçleri de ekleyerek yaşamaya devam etmek insan olmanın kaçınılmazlarından.
Geçen şey geride kalıyor. Ya hiç yaşanmamış gibi ya da derinlerde iz bırakan hayal gibi. An sona eriyor. Yine de an içinde sonsuzluğu da barındırıyor.
Unutulan bir şey yoktur hepsi kayıtlıdır sadece üzerine eklenen şeylerden örtülür sonra bir şey tekrar ona döndürür ki bunun ne zaman olacağı hangi durumda ortaya çıkacağı hiç belli olmaz. Çağrışımlar onu yüzeye çıkarır tabi ki ortaya çıkaran etkendir diğeri edilgen.
Ne olduğunu, nerede bulunacağını bilmedikleri şeyi arayan ve bekleyen insanlar vardır. Yaşadıklarını veya yaşayacaklarını rastlantıya bırakıp umut ederler. Aslında aradıkları kendileridir ve onu bulmak için adım atmak gerekliliği kaçınılmazdır. Kendini anlamaya çalışırken ıstıraplarla, çilelerle, derin yalnızlık ve ıssızlıklarla çizilen yol da ilerler kişi.
Başka insanların ürettiklerini takip edince o ruh halleri de anlaşılabiliyor tüm çeşitliliğiyle. Tabi samimi, içten olanlar ruhun yansımaları. İnsanın eksik yanları tamamlandıkça daha çok isteniyor böyle olunca da tatminsizlik kendini gösteriyor. Her şey doyurulmalı mı? İstenilen her şeye ulaşınca insan daha mutsuz olmaz mı? Çeşitlilik kafa karıştırıcı olduğu gibi isteklerin de artmasına neden oluyor. Çeşitliliği kabul edip, sahip olmak isteğinden kurtulmak daha huzurlu olmayı sağlayabilir.
Kaybediş zaferden daha çok kazanış olabilir. Zafer aldatır insanı. Kısa süreli bir doyum ve mutluluk sağlar. Kaybetmek ise insanı yüreklendirip daha cesur ve donanımlı olmasına neden olur. Engelin kendisini ele geçirmek engeli aşıp başka bir hedefe ulaşmaktan zor.
Acı bir durum ama kendine zulmeden kendi cehennemini yakıyor ve içinde kül olana kadar yanıyor. Kimse derman olamıyor, en yaklaşabilenler bile.
Yerleşik mutsuzluk dışarıdaki etkenlerle değişikliğe uğramaz. O içtedir, derindedir, genel geçer değildir. Süreklilik gösterir. Olay ve durumlar kısa bir hoşnutluğa neden olsa da fazla etkili olmaz.
Bakış açısının çokluğu ve farklılığı belirsizliğe ve anlaşılmazlığa götürebilir. Bakılan her ne ise tek bir açıklaması olamaz. Dikkatin bir noktaya verilmesi güç bir eylemdir. Böyle olunca da kesinlikten söz edilemez. Gözlem sınırlandığında ve daraldığında, tek yönden değerlendirildiğinde yoğunlaşılan şey hakkında bütün ve doğru olmasa da daha kesin bir şeyler söylemek mümkün olabilir.
Sysiphos’un çabası yararsızdır. Sürekli tekrarlanan sonuçsuz eylemi onu boşluğa ve belirsizliğe götürür. İçinden çıkamayacağı durumun farkında oluşu durumu daha da dramatikleştirir.
Bazı şeyler ne kadar gizlenir ve üzeri örtülürse o kadar görünür olur. Bu da ironik bir durumdur.
Nasıl davranılacağının ve ne yapılacağının kestirilemediği zamanlar vardır. ‘Bu durumda böyle davranırım’ diyen kişi bile kendini şaşırtabilir. Hayatın sürprizleri de böyle bir şeydir. İnsanın kendi doğruları ve sınırları aşılınca karşılaşılır.
yazar:?
Biz olabilmek
“Neden zaman ayırıp yüzyüze konuş muyorsun benimle” diye soruyorsun telefonda. Konuşacak bir şeyim olsa konuşmaz mıyım diye soruyorum, soruna karşılık. “Bizim hakkımızda tek başına karar veremezsin buna birlikte karar vermemiz gerekmiyor mu?” diye kızgınlıkla sorduğun soruya “İkimiz hiç biz olabildik mi” diye soruyorum gereğinden fazla sakin bir ses tonuyla.
Bütün ifadelerden arınmış ses tonum bana bile yabancı geliyor. Biz olmak ne demek acaba diye düşünüyorum. Beni bir kenara bırakarak, benleri bütünleştirerek yeni bir daire oluşturup, olacakların hesabını kar hanesinin içine katmadan yaşayabilmek. Becerebildik mi biz olamadan bunu? Hayır. Paylaşılmamış uzayan zaman dilimlerinde hem birlikte hem ayrı ayrı kendi zamanlarımızı ayrı mekanlarda tüketerek biz olunmuyor.
Biz olabilmek için daha fazlası lazım. Sadece sevmek, kırılganlıkları karşındakini üzmemeye çalışırken susturmak, isteyip de söyleyememek, isteyip de elde edememek hemde inançlarını yok farz edip neyi beklediğini bilmeden beklemek yetmiyor biz olmaya. Ne aşk ne de hayat ince hesaplarla uğraşanlardan hoşlanmıyor biliyor musun? Şu olsun sonra, bu da geçsin belkilerle asla bütün olamayan bizler gibi sonuçlar yaşıyor sonunda insanlar.
Biz olabilmek için ertelenemez zamanlar, bekletilemez yaşananlar. Hayata dair fikri ve kararlılığı olamayanlar bitenin ve gidenin ardından ne olduğunu anlayamadan şaşırırlar ya, ben de buna çok şaşırıyorum. Neyi konuşabiliriz ki bütün konuşmaların yetersiz kaldığı noktalarda. Bundan sonrası oluşamamış biz’in benlerini yıpratmaktan başka bir işe yaramaz.
Ne garip, hep tüketmemek adına ilişikimizi, susturulmuş bütün konuşmalarımı dile getirmezken kendi içimde yarattığım sevgimi tüketmişim farkında olmadan hemde yıpratmadan bitirmemek adına yapmışım bunu. Olduğu gibi saklamaya çalışırken azalmış isteklerim ertelenmişlikler ardında. Çok klasiktir ama sevmek emek ister. Aşırılıkların hiçbirini içine almazken fazla serbest bırakmalarda da ipini salar gitsin diye aşk.
Biz olmak biraz da paylaşmaktır aslında. Ben’leri boğmadan, bunaltmadan biz’i korumak. Yaşamak ister biz, toparlanması gerekirse toparlanmalı, eksiklikler varsa bölüşerek giderilmeli, eldekiler çarpılarak çoğaltılmalıdır ki büyüyebilsin ve tamamlasın gelişimini. Ortak paydaların olmadığı mekansız birlikteliklerde mahremiyet ne kadar korunabilir ki?
Evet, mekan-zaman ister birliktelikler. Sabah birlikte uyanmaya, paylaşmaya, yalnızlığa-kalabalığa, sessizliğe-gürültüye, bazen günü onu çok özleyerek geçirmeye bazen de kısa yokluklarda nefes almaya ihtiyacı vardır. Hastalıklarda kötü günlerde “Ben yanındayım” lara iyi günlerde de uyumla dans ederken “Sen olmasan olmazdı”larla beslenmesi gerekir. Kimi zaman sinsi sinsi sokuşturmalara kimi zaman da ağız tadıyla yapılan kavgalar ister.
Fırtınalarda pencereleri sıkı sıkı kapatmak, soğuklarda sıkı sıkı ısınmak, güneşli günlerde uzun yolculuklar, farklı manzaralar seyretmek ister. Güzel bir film seyrederken aynı mendille sessizce gözyaşlarının silinmesidir, flörtümsü kıskançlıklarla ben buradayım dikkatli ol mesajları veren tehditle bakan sevgi dolu gözlerdedir. Ama illa güvenle uyumaktır koyun koyuna. Hayata ve insanlara “Biz” adına laf söyletmeyenler, hayatı ve getirdiklerini yaşabiliyorlarsa yan yana çoğu kez de onaya sunmadan yapabiliyorlarsa bunu ve o noktada cevapsız suskun sorular doluyorsa ortalığa oluşmaya çalışan “biz” yavaş yavaş başlıyor ayrılmaya.
Birlikteliğini, başkalarının gözüyle hayata bakarak, başkalarının sözüyle yönlendirmeye ve şekillendirmeye çalışırken onaya sunan, onay bulamayınca yaşanacakları erteleyen insanların birlikte bir “biz” olamayacaklarını anlaman dileklerimle bağlamak istiyorum yazımı.
Oldum olası keşkelerden hiç hoşlanmamışımdır ama keşke bugün seninle konuşabilecek bir şeylerim olsaydı da bu boğan sessizlik içinde olmasaydık.
yazar:?
Hec beyle olur?
Kars'ta bir yerel TV halkın arasına karışarak gündelik hayata dair röportajlar yapıyor. Muhabir, yaşlı bir amcaya mikrofon tutup soruyor;
- Nasılsın dayı, eyi misen?
- Şükür oğul, canı taşirem, eyiyem, coh eyiyem.
- Halin, keyfin, sağlıgın da eyi midir?
- Eyidir, he, coh eyidir.
- Şehirden, hizmetlerden memnun musun?
- Nası soz!
- Validen, kaymakamdan, belediye başkanından?
- Hiç eyle olur? Bizim ağzımız dövlete ne diyebilir.
- Yani memnunsun.
- Allah dövlete millete, kaymakam bege, bölediye başganımıza zeval vermesin.
- Memnunsun?
- Dövletimiz, kaymakamımiz, başganımiz, şanlı ordumuz başımızdadir, her ne olursa bir fiil o dakika yanımızdadir. Ben vatanıma nası serzenis ederem? Amma, benim derdim başkadır.
- Allahına gurban dayı, söyle nedir?
- Doksan sene once buraya Ruslar girdi ya?
- He girdi.
- Hani bu belediye binalarını, okulları, çesmeleri, istasyonu, yolları, kaldırımları Ruslar yaptılar ya?
- Rus işgalinde yapıldı değil mi dayı?
- He.
- Hec benim dövletime, milletime sözüm olur mu? Ben aha bu Rusların avradını ... Doksan sene önce bu kaldırımları, caddeleri yapıp gittiler, bir gün olsun bi kere Kars'a gidek, yollar bozuldu mu, kanallar tıkandı mı demediler, insan bi gelir de bakar buralara, hec beyle olur?!
Dekor / Fıkra
Akşam yemeği esnasında çocuk babasına sorar, Kaç çeşit kadın göğsü vardır?
Baba şaşkınlık içinde cevap verir, "yavrum 3 çeşit göğüs vardır.
Bayan yirmilerde ise aynı kavun gibidir yuvarlak ve sıkı,
otuz ve kırklarda armut gibidir güzel durur fakat biraz sarkıktır,
elliden sonra ise aynı soğan gibidir
"Soğan??"
Evet, siz onlara baktığınızda, onlar sizi ağlatır."
Adamın karısı ve kızı çileden çıkar ve kızı annesine sorar,
"Anne kaç çeşit PENİS vardır?"
Anne biraz gülümseme ile cevap verir. "Yavrum 3 çeşit erkek organı vardır.
Erkek yirmilerde ise aynı meşe ağacı gibidir. Sert ve güçlü.
Otuz ve kırklarda ise huş ağacı gibidir, esnek AMA kullanışlı,
ellisinden sonra ise aynı yılbaşı ağacı gibidir."
"Yılbaşı ağacı??"
"Kökünden sökülerek ölmüş, toplarla süslenmiş sadece DEKOR!!!!!!!....."
100 öpücük
Yurt disinda yasayan adam karisina bir mail gonderiyor:
Sevgili karicigim, bu ay maasimdan sana para gönderemiyorum, onun
yerine
100 öpücük gönderiyorum.
Sen benim bir tanemsin.
Kocan Allen
Karisi da ona cevap veriyor,
Sevgili askim,
Gonderdigin 100 öpücük için tesekkür ederim. Masraflar söyle;
1- Sütçü bir aylik süt için 2 öpücügü kabul etti,
2- Elektrikçi 7 öpücükten sonra anlasmaya razi oldu,
3- Evsahibi kira için hergün 2-3 defa ugruyor,
4- Bakkal sadece öpücüge razi olmadi, ona ilave baska seyler de verdim,
5- Diger masraflar toplam 40 öpücük...
Beni lütfen merak etme, daha 35 öpücük bakiyem var ve bu ayi çikarabilirim.
Gelecek ay için de ayni yönde mi plan yapmaliyim? Lütfen bilgi ver.
Sevgili karin Josephine
50 yaş üstüne test
50 yaş üstüne 12 soruluk hayat testi
ABD’li bilimadamlarının geliştirdiği 12 soruluk bir test, 50 yaşın üstündeki bir insanın gelecek dört yıl içindeki ölüm riskini yüzde 81’lik bir isabet oranıyla ortaya koyuyor.
İşte test soruları:
1-Kaç yaşındasınız:
60-64= 1 puan; 65-69= 2 puan; 70-74= 3 puan; 75-79= 4 puan; 80-84= 5 puan; 85 ve üzeri= 7 puan
2-Erkek veya kadın:
Erkek= 2 puan
3-Beden-kitle endeksi:
25'ten az (normal ağırlık veya daha az)= 1 puan ekleyin
(Beden kitle endeksinizi bulmak için kilonuzu boyunuzun karesine bölün. Örnek: 65 kg/1.75m*1.75m= 21.2)
4-Diyabetiniz var mı:
2 puan
5-Kanser (küçük deri kanseri vakaları hariç)
2 puan
6-Aktiviteleri engelleyen ve evde oksijen takviyesine gerek duyulan akciğer rahatsızlıkları:
2 puan
7-Kalp yetmezliği:
2 puan
8-Sigara içilmesi:
2 puan
9-Sağlık veya hafıza sorunu yüsünden banyo yapma güçlüğü:
2 puan
10-Sağlık veya hafıza sorunu yüzünden harcamaların hesabını tutma gibi konularda güçlük çekme:
2 puan
11-Sağlık sorunu yüzünden yürüme güçlüğü:
2 puan
12-Sağlık sorunu yüzünden büyük eşyaları çekme veya itme güçlüğü:
1 puan
SONUÇ
0-5 PUAN: 4 yıl içinde ölüm riski yüzde 4'ten az
6-9 PUAN: Yüzde 15 risk
10-13 PUAN: Yüzde 42 risk
14 VE ÜZERİ: Yüzde 64 risk
Bulunmayacak tek şey
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk
değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"
Çocuk, ona dönerek:
- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".
- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"
- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..."
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:
- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"
- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder."
Çocuk biraz düşünüp:
- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"
- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.
- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."
- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi.
İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
-"Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."
- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"
- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu.
Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti ."
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir
30 Ağustos 2007 Perşembe
Msn kullanıcilari, dikkat!
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, son aylarda artan MSN üzerinden kontör hırsızlığı konusunda internet kullanıcılarını uyardı.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, resmi internet sitesi www.kom.gov.
Son günlerde MSN şifrelerinin çalınmasının yaygınlaşmasıyla birlikte MSN mağduru vatandaşların sayısında da artış olduğunun belirtildiği sitede, internet kullanıcılarına ait Yahoo, Google, MSN Messenger gibi haberleşme programlarına ait şifrelerin ele geçirildiği kaydediliyor.
Şifresi ele geçirilen kişinin iletişim listesinde bulunan irtibatlarına
ulaşıldığının vurgulandığı sitede, şu bilgiler yer alıyor:
"Mağdurun konuşmaları taklit edilerek, mağdur adına konuşan hackerlar, karşılarındaki kişilerden kontör veya borç para talep edebilmektedir. Daha sonra ise bu kişileri bazı sitelere yönlendirerek ya da resim ve dosyalar göndererek bu
kişilere ait şifre bilgilerini haksız kazanç elde edebilmek, şahsı yeni kurban haline getirmek ve aynı yöntemle kurban zincirini genişletmek için ele geçirmeye çalışmaktadırlar."
Şifreler nasıl ele geçiriliyor?
MSN şifrelerinin genelde bir yazılım aracılığıyla çalındığı gibi çoğu zaman da kullanıcının hataları nedeniyle şifrelerin hackerların eline geçtiğinin bildirildiği sitede, şunlar kaydediliyor:
"MSN kullanıcıları bir şekilde listelerine ekledikleri kurbanın önce MSN şifresini çalmaktadır. MSN şifreleri, gönderilen bir dosyanın (cv, resim gibi) açılması veya trojan, keylogger gibi zararlı yazılımlarla ele geçirilebilir.
Diğer bir yöntem de ise ’Haberi gördün mü, girip okusana’ veya ’senin için bak ne hazırladım’ tarzı ilgi çekici söylemlerle kurbanların hazırlanan sahte web sayfasına yönlendirilip MSN şifrelerini yazmaları sağlanır. Bu işlemin gerçek bir hizmet olduğunu düşünen kurbanlar, şifrelerini şüphelenmeden yönlendirilen sayfaya girmekte ve bilgiler hackerların eline geçmektedir."
Bu şekilde MSN şifresi elde edilen kurbanın hesabına girilerek irtibat listesindeki diğer kişilerin de benzer yöntemlerle şifrelerinin çalındığının belirtildiği sitede, bu yüzden MSN ve internet kullanıcılarının çok dikkatli olmaları gerektiği bildiriliyor.
Alınacak önlemler
İnternet dünyasında yüzde 100 güvenliğin hiçbir zaman sağlanamayacağının unutulmaması gerektiğinin vurgulandığı sitede, MSN kullanıcılarına şu önerilerde bulunuluyor:
"MSN kullanıcılarının şifrelerini ve bilgilerini sürekli güncellemeleri
gerekmektedir.
MSN şifresi, en az 10-12 haneli olarak belirlenmeli ve rakamların yanında harfler ve semboller de kullanılmalıdır.
MSN adresleri için seçilen gizli soru MSN hırsızlarının cevabını
bulamayacağı zor bir soru olmalı ve soruya verilen cevap unutulmamalıdı
Gerekirse soru ve cevap bilgisayar dışında farklı bir ortama kaydedilmelidir.
Kontör, şifre istekleri ile kredi kartı numarası ve internet hesap bilgisi veya banka hesap bilgisi gibi taleplere şüpheyle yaklaşmalıdır.
Chat ortamında tanışılan kişilere şahsınız, aileniz, adres, telefon, işiniz gibi konularda şahsi bilgilerinizi vermekten sakınınız.
[Alintidir]
Kadın olmak
Eskiden kadin olmak daha kolaydi.
Kadinlar sadece evde olur, yemek yapar, cocuk bakarlardi.
Sadece esinin geliri dusukse kadin calisirdi ve calisan kadina acinirdi.
Kadin calisiyorsa, evine bakamayacagi dusunulurdu,
zaten kadin bekarken calisiyor idiyse bile evlenince evinin kadini olurdu.
90'li yillara gelindiginde kadin sadece evde olmak istemedi, artik
calismak ekonomik olarak ozgurlesmek istiyordu.
Once universite okumaya ,sonra calismaya basladi. Bu kadinin hosuna gitmisti.
Calisiyor, istedigi gibi harciyor, geziyordu.
Artik calisan kadin evli olmak degil bekar olup gununu gun etmek istiyordu.
Yasasin ozgurluk...
Calisan kadin artik iskolik olmustu, calisiyor ve yuksekliyordu.
Zirveye ulasmisti. Bircok sirkette once orta kademe, sonra ust kademe yonetici kadin oldu.
Doksanlarin sonuna gelindiginde sirketler yalniz ve iskolik 30lu yaslarinda kadinlarla doluydu..
Bu calisan kadina yetmedi, citayi biraz daha yukseltti.
Artik hem evli ve hem de basarili calisan kadin olmaliydi.
Calisan kadin etrafina bakindi. Basarili, parali koca adaylari gozden gecirildi.
Adaylardan kel, sisman ve kisa boylu olanlar hemen elendi.
Ince ruhlu, saraptan anlayan, 14 Subat'ta muthis surprizler
yapabilen, kimsenin bilmedigi yerlerde basbasa tatillere goturen, yasamayi
seven ve bol bol espiri yapanlar hemen kapisildi.
Yurt disindan gelinlikler getirtildi. Otellerde muhtesem dugunler yapilip, Maldivler'e ya da Bali'ye balayina gidildi.
Balayindan sonra calisan kadin hizla is basi yapti.
Gunduzleri toplantidan toplantiya kostururken artik aksam yemegini de dusunmeye baslamisti.
Aksam ne yenmeli, nereye gidilmeli, esinin gomlekleri, pantolanlari utulu mu, kiyafetleri kuru temizlemeciye
gitti mi geldi mi, marketten alinacaklarin listesini cikar, is cikisi git al, eve gel, aksam yemegini hazirla....
Calisan kadin artik mutluydu. Gece yatagi sicacikti.
Uzulunce derdini paylasan, hastalaninca ona bakan, aglayinca destek
olacak bir omuza, goz yaslarini silecek sevkatli ellere sahipti. 15 saat
kosturmak kadina viz geliyordu. Etraf bu sekilde kosusturan, ev ile is
arasi cift vardiya calisan Kadinla doluydu.
Zaman geciyordu. Calisan kadin 35 ine yaklasiyordu.
Biyolojik saati "be bek, be - bek" diye uyari vermeye basladi.
Evet calisan kadin hemen cigliklar atmaya basladi "Bebek de yaparim kariyer de " diye...
Calisan kadinlar hemen sosyetik kadin dogumcularin randevularini doldurdular.
Calisan kadinlar ajandalarina ve islerinin temposuna
uygun zamani secip hemen mikroenjeksiyonla bebek yapmaya basladilar.
1-2 ay sonra guzel haberler sirayla gelmeye basladi,calisan kadinlar hamileydiler.
Calisan kadin hem hamile, hem guzel olmak istedi.
Hemen diyetisyenlere kosulup, ozel hamile diyetleri alindi, bol bol
kivi yenmeye baslandi. Eskisi gibi tatli, tursu, borek, erik aserilmiyor,
karpuz, kivi ve mango isteniyordu gecenin bir yarisi eslerden.
Calisan kadin cocugunu eski usul buyutmeyecekti. Hemen onlarca
hamilelik, bebek buyutme kitaplari alindi, bir cok internet
sitesine uye olundu, Yoga ve anne-baba kurslarina yazilindi.
Calisan hamile kadin artik gun gun takip ediyordu bebeginin gelisimini.
Bugun 43. gun, bebegim uzum tanesi gibi... 59. gun, parmaklari olustu... 89.
gun, bugun ilk defa hickirdi... 210 uncu gunden sonra artik bebegin
matematik zekasinin artmasi icin Mozart dinletilecek.
.. Sonunda mutlu gun geldi.
Calisan kadin artik anneydi. 3-4 aylik izinden
sonra calisan kadin oldurucu diyetlerle zayiflayarak incecik bir sekilde isbasi yapmisti.
Artik basarili bir yonetici, iyi bir es ve anne olarak 24 saat calisiyordu.
Bebek buyudukce, sosyallesmesi icin calisan kadin cumartesilerini
cocuguna ayirdi. Artik tum anneler topluca etkinliklere katilmaya
basladilar. Yas gunu partileri, tiyatrolar,piyano dersleri, basketbol,
tenis ve yuzmekurslarinin biri bitiyor, digeri basliyordu.
Calisan kadina bu da yetmedi. Artik hem calisiyor, hem
iyi bir es olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapiyordu. Calisan
kadin citayi birkez daha yukseltti.
O artik evinde katkisiz, saglikli ekmekler, receller yapmali,
organik gidalarla, vitamini bol sebze yemekleri hazirlamali,
cocuguna ve esine ozel gunlerde pastalar yapabilmeli, bu pastalari cok guzel susleyebilmeliydi.
Butun calisan kadinlar yemek yapma kurslarina kosmaya basladilar.
Evlerine ekmek yapma makinalari aldilar,
toplanti aralarinda bir birlerine yemek tarifleri vermeye
basladilar, "Dun nefis bir cavdarli ekmek yaptim, istersen tarifini
vereyim" "Ben de hafta sonu harika bir pasta yaptim. Evdekiler bayildi. Bir
aksam gelin de size de yapayim" Bakalim calisan kadin bundan sonra citasini nereye yukseltecek?
Gelelim erkege...
Bu surec icerisinde calisan erkek ise citasini hic yukseltmedi.
80 lerde, 90 larda ve 2000 lerde hep TV izliyor,bira iciyor ve maca gidiyordu...
Crack nedir.?
Herkezin crack konusunda bir miktar bilgisi vardir ancak bu konuda en iyiyim demek genelde çok zordur.Ilk basta zor gibi görünebilir fakat isin içine girdikçe çok zevkli oldugunu farkedersiniz. Crack dünyasina girdikçe PC nize ve onda kullandiginiz programlara daha fazla hakim oldugunuzu farkedersiniz.
Crack için neye ihtiyacimiz var.? Assembly dil bilgisi elbette size bir miktar faydali olacaktir ancak bu konuda bir bilginiz yoksa hiç dert etmeyin çünkü sadece birkaç tane komuta göz asinaliginiz yeterli olacaktir tabii baslangiç için.
Gerekli Software
Ilk öncelikle ilk ihtiyacimiz olacak program W32Dasm8.9 and Hiew.Bu programlari çesitli arama motorlarindan ariyarak bulabileceginiz gibi benden maillede isteyebilirsiniz.
Baslangiç Için Gerekli Birkaç Detay
ASM kodlari ile ugrasmak pek kolay degildir, bütün hepsini bilmek zordur ancak gerekli olan birkaç tanesi üzerinde duralim.
ASM kodlarinda her iki basamak bir byte gösterir.Yani 75564345=4 byte'dir.75 bir byte,56 bir byte gibi.Eger biz bir kodu degistirmek istersek daima iki basamagi degistiririz.
Je:Jump if equal
Jne:Jump not equal
nop:no operation
call: call a operation
jmp: jump
Program Koruma Tipleri
Programlar için çesitli koruma tipleri mevcuttur.Mesela cd driverda cd olup olmadigini check eden koruma tipleri,password koruma tipleri ki eger dogru password'ü girmesseniz ya program register olmaz yada çalismaz ve son olarakta süreli programlar ki özellikle dergilerin verdigi cd lerdeki programlar böyledir süresi dolunca (30 gün, 90 gün) program çalismaz.En kolay kirilan programlar windows altinda çalisan ve register etmek istediginizde bir pencere içerisinde hata mesaji veren programlardir.
Cracking'e Baslayalim
Ilkönce su Winrar95 programini inceleyelim.
Satirda görecekleriniz sunlar olacaktir.
:00413A8F 6A6A push 0000006A
:00413A91 E863640000 call 00419EF9
:00413A96 59 pop ecx
:00413A97 50 push eax
:00413A98 FF7508 push[ebp+08]
* Reference To: USER32.MesssageBoxA
:00413A9B E8120B0100 Call 004245B2
:00413AA033C0 xor eax,eax
:00413AA2 A358674200 mov dword ptr [00425758],eax
:00413AA7 A338564200 mov dword ptr [00425638],eax
:00413AAC564200 mov dword ptr [0042564C],eax
:00413AB1 EB56 jmp 00413B09
*Referenced by a (U)nconditional or (C)onditional Jump at Adress: <-------Buraya Dikkat
:00413A82(C)
*Possible StringData Ref from Data Obj ->"Winrar"
:00413AB3 68D86A4200 push 00426AD8
:00413AB8 FF359C644200 push dword ptr [0042649C]
*Reference To: USER32.Set WindowTextA, Ord:0000h
:00413ABE E86B0A0100 Call 0042452E
*Possible Reference to String Resource ID=00048 : "normal"
:00413Ac3 6A30 push 00000030
*Possible Reference to Dialog:ARCINFODLG,
"Registration Failed" üzerine tikladiginizda karsiniza çikan ASM kodlari bunlar."Referenced by a (U)nconditional or (C)onditioanl Jump At Adress:" satirina ve ondan sonra gelen"I:00413A82 (C)" adresine dikkat edelim.Iste bu adresteki komut bizi hep buraya yani hata mesaji aldigimiz komut satirlarina yolluyor.Öyleyse simdi oraya gidelim.Win32dasm ekraninin yukarisinda bulunan "Goto CD LOc"(Goto Code Location) butonuna tiklayalim.Yeni bir pencere açildi ve o pencerenin sag alt tarafinda "Code Offset (Hex)" yazili bir kutucuk var.Simdi biraz önceki 00413A82 adresini buraya yazip ok tusuna basalim.Bizi "Registration Failed" mesajina yollayan komut satirindayiz iste."Jne" komutunu görebilirsiniz orada.Bu komutun üzerindeyken satirin rengini yesile degistirdigine dikkat edin.Ekranin altina bakin orada asagidaki gibi bir satir göreceksiniz.
Line:34985 Pg 467 of 998 Code Data @:00413A82 @Offset00013082h in File:Winrar95.
@Offset 'den sonraki 00013082 sayisi bizi ilgilendiren sayi oluyor.Yanindaki "h" harfini ve basindaki "000" lari hesaba katmadan "13082" sayisini bir kenara not edelim.Simdi HIEW programimizi çalistirip programimizi kirma vakti geldi iste merak etmeyin çok az kaldi.Hiew programinin içinde istediginiz exe file'ini çalistirabilirsiniz.
Crack işleri ile ilgilenler için aşşagıda verecegim kodlar çok yararlı olacaktır. Ayrıca bu kodlardan programcılarda yararlanabilir. Çogu program sizden register etmeniz için bir "account name" ve" password" ister ancak gel gelelim bu programlar bu işlem için yani register işlemi için sizden çeşitli
miktarlarda $$$ da istemektedirler. Eee napacagız o zaman tabiki programı bir şekilde kırmalıyız. Tabi her programı kırabilirsiniz diye bişey yok ama çogu programı kırabilirsiniz nasılmı "W32Dasm" türü bir disassembler kullanarak bir çok programı
kırabilirsiniz. Şimdi konumuz W32Dasm olmaına göre bu kısımları biraz atlayalım.... Diyelimki bir programın dodlarını makine diline cevirdiniz ve karşınıza şu şekilde satırlar geldi....
:00405C63 6882000000 push 00000082
:00405C68 56 push esi
:00405C69 FFD7 call edi
:00405C7F 7E6B je 00405CEC
:00405C6B 8D44247C lea eax, dword ptr [esp+7C]
:00405C6F 8D4C243C lea ecx, dword ptr [esp+3C]
:00405C73 50 push eax
:00405C74 51 push ecx
İşte bu satırlar programcının yazdıgı kodların makine dilindeki karşılıgıdır. Sizin bu kodlarda yapacagınız ufak bir degişiklik(je yi jne çevirmek gibi.) programın istediginiz serialle çalışmasına sepeb olabilir. Tabi her programın farklı codları oldugu için hepsinin kırılış şeklide farklıdır ama ana mantık aynı. Aşşagıda çok işinize yarayacak olan kodları veiryorum. İlerde lazım olacak bir köşeye yazın.
Hex Kodu: ASM Kodu: Anlamı:
75 yada 0F85 jne jump if not equal
74 yada 0F84 je jump if equal
EB jmp jump directly to
90 nop no operation
77 yada 0F87 ja jump if above
0F86 jna jump if not above
0F83 jae jump if above or equal
0F82 jnae jump if not above or equal
0F82 yada 72 jb jump if below
0F83 yada 73 jnb jump if not below
0F86 yada 76 jbe jump if below or equal
0F87 jnbe jump if not below or equal
0F8F yada 7F jg jump if greater
0F8E jng jump if not greater
0F8D jge jump if greater or equal
0F8C jnge jump if not greater or equal
0F8C jl jump if less
0F8D jnl jump if not less
0F8E jle jump if less or equal
0F8F jnle jump if not less or equal
NOT:Üzerinden para kazandıgınız programları sakın cracklemeye çalışmayın.
Microsoft Programları
Bilmeniz gerekenler:
Genellikle ilk 6 basamaktan sonra yazıcaklarınız önemli diyildir...
Microsoft Programları CD-Key'in sadece ilk 6 basamağının doğruluğunu
kontrol eder.
040-3066839 (Çoğu Program)
0401-3066839 (Microsoft Office programları..
0402-3066839 (upgrade Sürümler)
* Eğer ilk bölme 4 basamaklı ise ilk bölmedeki numaradan 1 çıkararak
Upgrade Programı, Full Sürüm gibi kullanabilirsiniz.
Peki hiç Microsoft'un bir ürününü Harddiske atıp birkaçkere kurduktan
sonra "Bu Programı illegal Kullanıyorsunuz.
Setup)" gibi bişiyle karşılaştınız mı?
Bunun sebebi Setup.tdf dosyasıdır, bu dosya Program her kurulduğunda aktif
olur ve programa göre 10. yada 15. kurulumdan sonra bir kez daha kurmanıza
izin ermez. Tek yapacağınız şey, Bu dosyayı herhangi başka bir Microsoft
Programından aldığınız aynı isimdeki dosyayla değiştirmek. Bu kadar Basit.
SOFTICE PROGRAMI
Bu programi multiedit.com adresinde bulabilirsiniz.
İlk basta her 15 dakikada ortaya cikan mesajlari nasil ortadan kaldiracagimizi anlaticam.Bunun icin Win32 API fonksiyonunu cok iyi bir sekilde ogrenmeniz lagizim.ilk once Softice`yi calistiriyoruz ve sonrada Multi edit programini.Ortaya cikan mesaj penceresini kapatiyoruz.
sub_40F164 proc near
call j_GetTickCount
mov ecx,37h
cdq
idiv ecx
retn
sub_40F164 endp
Tick`ler yukardaki satirlarda gerceklesmektedir.
sub_411748 proc near ; CODE XREF:
sub_440430+U3C
call sub_40F16 =>iste bu fonksiyonun ta kendisi
mov ds:dword_449388,
mov eax,ds:dword_
cmp eax,ds:dword_
jz short loc_41176F =>hicbirsey yapmiyoruz
mov eax,ds:off_449A38 =>treckler burda esit +15 dakka
mov edx,ds:dword_
call sub40F1AC =>zarar verici prosedur
Loc_41176F: ;CODE XREF:sub_411748+
mov eax,ds:dword_
mov ds:dword_44938C,
retn
sub_411748 endp
Ayrintili aciklamalar sadece "call sub_40F1AC" icin gerekli.Sadece fonksiyonunu anlamamiz yeterli.Bu prosedur 15 dakikanin gecip gecmedigini kontrol eder.En kolay bu komutu kirabilmemiz icin "call sub-40F1AC" kullanmadan asagidaki komutlari kullanarak kiracagiz;
xor eax,eax
xor eax,eax
nop
Bu komutlarla istemedigimiz o mesaj penceresinden kurtulmus oluyoruz...
Wİnzip 8’in crack’i nasıl yapılır…
Programın Özellikleri :
Winzip programı bir dosya sıkıştırma programıdır. Programı lisanslı kullanmazsak tüm fonksiyonları
Kullanılan Araçlar :
W32Dasm 8.9 versiyonu, Hiew6.15 versiyonu.
Programın Kırılması :
Internet üzerinden veya bilgisayar dergilerinin verdikleri Winzip programının 8.0 versiyonunu bilgisayarımıza kurduktan sonra çalıştırırız. Karşımıza gelen ekrandaki seçeneklerden biri olan ve kaydolabileceğ
Bu noktalara gittiğimizde şartlı dallanma komutu olan je komutlarını görürüz. Komutların ofset adreslerini bir kenara not ederiz ve Winzip32.exe dosyasını edit özelliği olan Hiew programı ile unassemble ederiz ve az önce not ettiğimiz ofset adreslerine giderek buradki dallanma komutlarının bulunduğu ofsetleri nop komutu ile doldururuz ve F9 tuşu ile Winzip32 programını günceller ve hiewden çıkarız.
Winzip programını tekrar çalıştırdığımızda yine baştaki ekran gelir ve kayıt seçeneğini seçerek isim ve şifre girip registera tıklarsak hata mesajının gelmediğini görürüz. Fakat program tam olarak adımıza kayıtlanmamıştır. Çünkü programın help menüsündeki about winzip seçeneğine tıklarsak programın lisanssız olduğunu söyleyen mesajı görürüz.
Tekrar W32dasm ile Winzip32.exe yi unassemble edip az önce değiştirdiğimiz dallanma komutlarının olduğu satırlara gideriz. Bu dallanma komutlarının üzerlerinde bulunan ilk CALL komularının çağırdığı prosedürlere gideriz ve bu prosedürleri çağıran noktaların ofset adreslerini baştaki gibi alırız(Bu prosedürleri çağıran yerler, prosedür sonucu çıkan değerleri karşılaştıracak ve bu karşılaştırma sonucuna göre baştaki ekranı ya da istemediğimiz mesajları çıkartacaktır).
00407FAA üstünde bulunan ilk CALL ’in çağırdığı yerde bulduğumuz bu prosedürü çağıran yerlerin ofset adresleri şunlardır: :00407F7A, :00407F9C, :00440568, :00440673, :00440AD1, :00440B83, :0044ED86
Bu noktaları inceleriz.
İlk nokta olan :00407F7A ya gittiğimde komutun altına yakın bölümlerde bir dallanma komutu ararız(Bu noktada yok).
:00407F9C az önce değiştirdiğimiz nokta.
:00440568 , :00440575’te bir jne komutu var je yapacağız(jnenin tersi).
:00440673 dallanma komutu yok.
:00440AD1, :00440aDE’de je komutu var jne yapacağız.
:00440B83 dallanma komutu yok.
:0044ED86 dallanma komutu yok.
:00407FBC üstündeki ilk CALL in çağırdığı prosedürü çağıran noktaların ofset adresleri : :0040108B, :00401221, :004041E8, :00407FB5, :00433D12
:0040108B, :00401092’de je var jne yapacağız.
:00401221, :00401228’de jne var je yapacağız.
:004041E8, :004041EF’de jne var je yapacağız.
:00407FB5, daha önce değiştirdik.
:00433D12, :00433D19’de je var jne yapacağız.
Tekrar Hiew programı ile Winzip32.exe programını unassemble ederek az önce tespit ettiğimiz noktalardaki gerekli değişiklikleri yaparak programı günceller ve hiewden çıkarız.
Winzip programını tekrar çalıştırdığımızda doğrudan program açılır. Help menüsündeki about winzip seçeneğine tıkladığımızda lisanslı kullanıcı olduğumuzu söyleyen bir mesaj görürüz.