8 Ağustos 2007 Çarşamba

Avuç avuç düşler

Artık kendimize avuç avuç düşler yapamıyoruz. Yaratamıyoruz birlikte binbir renkli hayalleri. Bir olamıyoruz ki hiç. Ya hep sen eksik oluyorsun ya da ben. En iyi biz tamamlardık ya her şeyi.

Şimdi birimiz eksik, birimiz yarım, birimiz tamamlanmamış. Kurulamıyor hiçbir hayal, yapılamıyor avuç avuç düşler. Öyle aç kalıyor ki ruhumuz, bize mecbur olmak öyle boş bırakıyor ki kalbimizi, boş kalan kalbimiz gurulduyor deli gibi. Etrafı saran sessizlik değil, yalnızlık. Biz birlikteyken ne güzel sessiz kalırdık, hatırlar mısın? Hiç konuşmaz, birbirimize dokunur, düşler kurardık.

Yaratmak hiç bu kadar zevk vermedi, birlikteyken hiç bu kadar yaratıcı olmadık; sen benim ilham perim, ben senin ilham perin, dünya ayrı bir gezegen, tepeler eflatun, ağaçların yaprakları kırmızı, üstlerinde asılı duran aşk kitapları, 10bin yıllık eski bir dil, içindeki hikaye biz, bizim içimizde yine biz, içimizde dünya, dünyanın içinde eflatun tepeler, mavi renkli ağaçlar, beyaz kanatlı uçan kaplumbağalar, sert kabuklarının içinde bir gizem, gizemin içinde biz, bizim içimizde gizem, gizemin içinde bir dünya, bizim dünyamız apayrı bir giz…Şimdiyse özlem büyüyor, büyüyor, sonra içine alıyor bizi, nefes alamıyoruz, biz olmayınca havasız kalıyoruz, boğulmaya başlıyoruz, ardından gelen soğuk var, sonra ölümün uzaktan gelen ayak sesleri, o soğukluğu duyuyoruz, yavaş yavaş ölüyoruz, birileri gülüyor, dışarıda bir yerdeler, işte başardık, diyorlar, sonra çürümeye başlıyor bedenimiz, ruhumuz içinde sıkışmış, hareket etmeye çalışıyoruz.

beceremiyoruz, bedenimiz ruhumuzu çürütüyor, özlem ruhumuzu çürütüyor, bizsizlik ruhumuzu çürütüyor, ağlamak için bir damla bile gözyaşı kalmıyor, kuruyoruz, belki düşer gözyaşlarımız bir yere, yeşerir bazı şeyler, özlemi giderir, yeşil rengin büyüsüyle tekrar buluşuruz biz, köklerimiz birleşir, senle ben eflatun renkli bir ağaç oluruz, her sayfasında ayrı bir efsaneden bahseden, ama sonu hep bizle biten altın ciltli aşk kitapları meyve veririz, içinde biz, bizim içimizde ayrı bir dünya, tepeler dağlara dönüşür, eflatun dönüşür elaya gözlerinin rengi gibi, üstünde kahve renkli ağaçlar gözlerimin rengi gibi, böyle döner her şey, bizim içimizde bizim dünyamız, bizim içimizde başkaları değil, sadece biz oluruz…Düş satıcısı çalıyor kapımı birden. Kalbimin buram buram kokan eksikliğini duymuş, ayaklanıp gelmiş. Onu çok kıskanıyorum, sinirlenip hemen kapıdan kovuyorum, başkalarının yaptığı düşleri istemiyorum ben, defol git buradan, diyorum. Gitmiyor hemen, biliyor ne kadar aç kaldığımı, ne kadar boş kaldığımı.

Avuç avuç düşler yapamadık diye aç kaldı ya kalbimiz, şimdi gurulduyor deli gibi. Kapımda düş satıcısı, içimde özlem. Bir süre sonra duracak galiba, diyorum.

Doymadıkça seninle yaptığımız düşlere, deli gibi guruldayacak bir süre, sonra “dur” diyecek sensizlik, ardından gelecek ölüm, sonra çürüyecek her şey, içinde sıkışacak ruhumuz, sonra o da çürüyecek, geride sadece hiçlik kalacak, biliyorum. Bir kabustan fırlayarak uyanmak gibi, fırlasam gökyüzüne, bulsam seni bulutların üstünde, alsam geri, insek kendi dünyamıza, tekrar düşler yapsak
küçük ama güzel, küçük ama renkli, doysa kalbimiz bize, düşlere…

?

Hiç yorum yok: