20 Eylül 2007 Perşembe

Oyunlar

Oyunlardan oyun seçmeye bayılır ya küçük çocuklar; o da bir heves seçmişti bir oyun. O kadar sevmişti ki, oyun olamayacağına inandı. Zaman geçiyordu. O en büyük bir düş bahçesinde yaşıyordu. Bir fotoğraf var ki, hayatında hiç o kadar içten gülmemişti. Anlar vardı ki, yürümekten bi'tap düştüğü halde, o var diye günlerce bacaklarının ağrısından hareketsiz kalmayı göze alıyordu.

Sonra bir yanlışlık sezdi. Yapamadı, oyuna anlık son verdi. Düşünecekti. Bu yüzden perde kapandı. Bu sefer oyunu o devralmıştı. Diğeriyse, değişim kısmında gitti oyunun tümden bittiğini sanıp. Mola verilmişti oysa sadece. Mola. Perde açılacaktı yine.. Kapanan perdeydi, oyun değil.

 

Sonralarda, oyunun "oyun" olduğu ve bir gün elbetki biteceği gerçeğini unutup, çocukluklara girişti. Oyun sadece onun olabilirdi. Başkasının olamazdı. Onlar daha ilk görüşte anlaşmıştı, bitmezdi. Öyle de güzel bitti ki! Öyle de kanırtıcı bir yeri oldu ki onda oyunun!

 

Defalarca sahnelense bu oyun, kanacak kadar çocuk o! Herbir sahnesinde, kendini acıyla da olsa bulacak kadar saf olan o!

 

Uzun bir zaman sonra, kendimi kandıramadığı için diğerini kandırma yolunda ilerliyor. Diğerinin onu kandırmalarını, sineye çektiklerini, içime attıklarını ona başka bir şekilde sunuyor.

 

Alıntı..

Hiç yorum yok: