31 Ekim 2007 Çarşamba

Bir kale ve sahibi...

 

Önünden geçen herkesin hayranlıkla baktığı, ihtişamlı bir kaleye bu yazı..

 

Duman kokan, griye çalan, her duvarında geçmişinin onda bıraktığı izler görülebilen bir oda… bir ev, yıllardır carpıstıgı hayatının savaşından çıkmış yıkıntı içindeki bir ev,bir yuva!!!

 

Her şeyden darbe yemiş yorgun bir adam, içindekileri ile birleşmiş, hepsinden bir parça alıp acı gibi gerçeğe dönüşmüş, nefes alabilen bir aldıgını zanneden bir adam…

 

Ben bütün odalarını gezdim kalenin her oda da bir acıyı gördüm. Dışarısıyla içinin farklılığını içinde kaybolunca öğrendim. İçine sızılmasının zor olduğu kadar çıkışının da kolay olmadığını izledim.

Odaların birer birer kilitlendiğini, kolay kolay da açılmadığını fark ettiğimde ise çok geç kalınmıştı.

Çünkü odanın birinde kilitli kalmıstı kalenin sahibi...

Hersey yolundaymis  gibi izlenim birakir, guvenmek  sanki adiymis gibi ve sogukkanli ve guzel oyun oynarim der oyunumu.Kimseye ihtiyaci olmadigini soyler.Ama sakin  inanmayin. Bunlarin altinda gercek ben karmakarisikliklar icinde ve yalnizlikla ve korkuyla basbasadır.Dikkatlice dinleyen biri,aslında onu ve soylemediklerini işitir...

Kendisine ne kadar daha cok yakinlasirsaniz,size daha da kor ve gozu kapalica saldirabilir.

 

Üzerine titrediklerimiz , özendikçe sakındıkça elimizden kayıp gidiyor bir bir .Sakındıklarımız mıdır hep giden , gidecek sandığımız mı sakınılır ?

 

Sorgulamaları çok önce olmalıydı belki... Oyunun kurallarını yazarken, yaşarken... Oyun... Hala oyun diyordu... Evcilik oyunu, evlilik oyunu.... İflah olmaz bir oyuncuydu... Hayatın ve çevresinin ona çizdiği rolleri oynayan... İyi bir eş, iyi bir ebeveyn...

 

Mantığına o kadar güveniyordu ki yaptığı herşeyin doğruluğuna karşı şüphesi yoktu bu zamana kadar...

 

Herkesin de onaylamasını bekliyordu gizliden gizliye... Gizliden gizliye mi? Buna kendi bile inanmamıştı... Yüzünde acı bir ifadeyle karşısındakilere nasıl empozeler ettiğini farketti... Ama ona göre öyle olmalıydı! ! ! Doğru olan buydu! ! ! Yine ben merkezci olmuştu... Herşeyi kendine yoruyordu, kendinde başlatıp yine kendinde bitiriyordu...


Parçalanmış hayatlar, yıkık dökük harabelerin üzerine kurulmuyor yenilikler, sırıtıyor yeni kokmuyor.

Yaşadığımız,seçtiğimiz,güzel umutlara kurduğumuz hayatlarımızdan başka bir hayata yatay geçiş yapamıyoruz.

Zorunlu ! Mecbur ve borçlusun elindeki hayatı sonuna kadar yaşamaya, değiştiremezsin hayatının yolunu,sokağını kapı numarasını.Birbirine kenetlediğimiz yaşamımızı, bizimki ile kelepçelediğimiz o gün isterken bugün bilemezken başka yaşamlarla beraber , anahtarı da pas tutmuştur çoktan ,açılmaz olur.Açıp gitmeye çalışırken de kanar, debelenirken de paramparça olur heryerimiz kırık dökük çizik !

 

Biçare. caresizlik cıkmazlara sokar. Diger elindeki hayatı bu sefer kanırtırsın. Cunku cıkmazlara girmişsindir,diger hayatıda suruklersin. Canın acıyordur, istersin ki onunki de acısın...

Bahaneler ararsın.

 
Hayatımız,yaşanmışlıklar bizi bıraksa da asılolan biz onu bırakamıyoruz.İşte ne kadar arzulasak da başka bir hayata yatay geçiş yapamıyoruz. Korkuyoruz...

Kapanmaz yaralar vardır, sevinçlerle bezenmiş !
Mutluluklar vardır , gözyaşları ile yıkanmış !
Umutlar vardır, yıllar ile örülmüş !

Hayatlar vardır,başka hayatlara eş olamamış,geçmiş tren , kaçırılmış,istasyon da yapayalnız kalmış ,peşi sıra giden trene rayların üzerinden bakakalınmış…

Son düdüğü çalıyor İstasyon şefi ,

Bir sonraki trene çok vakit var.

 

Seni sen yapan ne kaldı söyle ? beynin ! yüreğin ! düşüncelerin ! ideallerin ... gem vurmadığın ne kaldı ?

 

Handan

 

Hiç yorum yok: