3 Kasım 2007 Cumartesi

Özledim...

Hepsini özledim. Biraz ondan biraz şundan biraz bundan. Baba şefkatini ve aşkını özledim , annemin bana bakışlarını özledim, okul yıllarımı, çocuk saflığımı, ergen vurdumduymazlığımı, ilk aşkımı özledim.   

 Sızlanma dolu inleyişlerden sonra yataktan kendimi zorlayarak uzandım , yere düşmüş olan ; seren'in hediye ettiği , mavi çember şeklinde dizayn edilmiş , antika saate bakmak için. Saat 10 olmuştu, sereni unutmuştum. Gene seren'in o hiç sevmediğim kinayeli konuşmalarını dinlemek zorundayım . Haksız olduğumu düşündüğüm anlarda kendimi savunma gücünü hiçbir zaman bulamamıştım kendimde . Bu herhalde doğuştan gelen kişiliğimin sevmediğim ama kurtulamadığım bir özelliğiydi. Keşke bir yolunu bulsam da sevmediğim tüm özelliklerimi bir torbaya koyup çöpe atsam. Çöp kamyonu da benim torbamı asla benim bulamayacağım metan gazının patlama derecesinde birikme yaptığı çöplüğün en bilinmez yerine atsalar. Hep böyle derdim başkaları için nelerden feragat ettiğimi düşündüğümde. Haksız da sayılmam. Hep birileri için bir şeyler yapmıştım ama sıra kendime geldiğinde yapmam gerekenleri devamlı ertelemiştim. Hayat beklide bundan ibaretti. Neyi yapmamıştım neylere kendimi layık görmemiştim. Birçok şey vardı aklımda. Hatalarımı unutmak için belki de geçmişteki birkaç mutlu anıyı düşünerek kurtulabilme umuduyla , hayallere daldım. Hani hep bahsedilen film şeridi vardır ya , o film şeridini ölüm anı gelmeden gözümün önünden geçirmeyi denedim.

Yaşamımda ilk hatırladığım sahne babamın omuzlarında parkta gezdiğim andı. Gerçek anlamda bir kraliçeydim. İsteklerimin birçoğu reddedilmiyor , reddedilenlerse yüksek oktavlı ağlama nidasıyla gerçekleşiyordu. Babamın omuzlarındayken ne kadar mutluymuşum meğerse. Dünyanın gerçek hakimi. Herkese meydan okuyabilirmişim, kimseye ihtiyacım yokmuş babamdan başka.

Annem okula yazdırmaya götürdüğündeyse nasıl da sevinmiştim. Neden aynı sevinci okulun ilk haftası gösteremedim diye hayıflandım. Annesi 1 hafta sınıfın parmaklıklarından onu izlemişti , ağlıyor mu acaba, yemeğini düzgün yiyor mu , biri kızıma kötü bir şey yapar mı diye. Sonra da parmağımı kanattığım için ağladığım zaman ben ağladığım için annemin de ağlaması geldi aklıma. Ne güzel bir anneye sahipmişim. Annelik ne kutsalmış.

Derken ergenlik yıllarım. Ortaokulda çok güzeldi. Sıra arkadaşımı hatırladım. Neden artık görüşmüyorum ki diye geçirdim içimden. Halbuki mezun olurken nikahlarımızda şahitlik yapacaktık birbirimizin. Hatta ben kızıma onun adı pelin'i o da benim adım merve'yi koyacaktı. Onlar bile unutuldu. Acaba ne yapıyordur şimdi. Yıllardır haber almadım. Birbirimizi çok severdik oysa. Neden görüşmedik yıllardır. Ah...Ah...

Ve ilk aşk. Her şeyin en masum haliyle yaşandığı yıllar. Çantaya bırakılan kokulu mektuplar , teneffüslerde kaçamak yapılan deftere seni seviyorum yazmalar ve onsuz geçmeyen dakikalar. Bir daha acaba o umutlu halime kavuşacak mıyım. Her şeyden habersiz , katıksız seven ve sevgiye aç halime. Yine o sevecen olacak mıyım.

Hepsini özledim. Biraz ondan biraz şundan biraz bundan.
Baba şefkatini ve aşkını özledim , annemin bana bakışlarını özledim , okul yıllarımı , çocuk saflığımı , ergen vurdumduymazlığımı , ilk aşkımı özledim. Her şeyin ilkini özledim. Neydi beni onlardan uzaklaştıran. Neydi beni yalnızlaştıran 

  

 

alıntı

 

Hiç yorum yok: