26 Kasım 2007 Pazartesi

~yorumsuz~

Kalemi elime almaya ne zaman kalksam aklıma sen geliyorsun.Yazmayı istediğim o kadar zamanda korkup geri bırakıyorum elimden.Düşünüyorum sonra bu sayfa neden boş kalıyor diye.

Onca kez açıp bir iki satır bile yazamadan defteri neden kapadığımı anlayamıyordum.

Bu bembeyaz kağıt parçasının böyle kalması daha mı doğruydu?Acaba kendime itiraf edemediğim kaçıncı duyuları yeniden yazmak mı zor geliyordu bana.

Yine yeni baştan. Yine aynı duygular.Belki yazmamak için seni içimde yaşadığımdan kaynaklanıyordu.

Ne yazacaktım düşünüyorum sonra. Elime kalemi ne zaman alsam acıya dair satırları biriktirmişti defterim.Belki de bu yüzden bembeyaz düşlerde yaşatmalıydım seni.

Yazmayarak yaşamalıydım bu sefer belki.

Korkularımın yüreğimi hapsedip , yine acıya dönmesini istemiyordum çünkü.

Peki şimdi neden satırlara yenik düşmüştü bu kağıt parçası?

Hep yazdığım, yazarken yaşadığım yer değildi bu dört duvar. Önümde geceyi parlatan ışıklar diyarı vardı.

İlk kez gecenin karanlığında değildim. Işıl ışıl parlayan bir Ankara akşamındaydım. Akşam diyorum çünkü gece karanlıktı benim için.Oysa burası tam aksini ispatlayacak kadar aydınlık,gecenin yarısı geçeli çok olmasına rağmen.

İlk kez gökyüzüne bu kadar yakınım. Işıldayan şehirde aydınlığı keşke yıldızlar verseydi diyorum sonra.Bu teknolojiye,gelişime esir düşmüş şehir yerine, yıldızlardan alaydım umudumu diyorum içimden.

Toplsan üç tane yıldız var ve onlarda sokak lambalarının aydınlığında sönükleşiyorlar.

Bak yine yazamıyorum. Oysaki seni anlatmak vardı fikirlerimden taşan, sana seni yazmak,seni yazarak yaşamak vardı.

 

Şimdi durup dururken geceden, sokak lambalarından,yıldızlardan bahsetmeye ne gerek vardı dimi?

Bilemiyorum. Karışan düşüncelerimden hangisinden seni çıkarıp paylaşmalıydım buraya.

Korkularıma engel olup beklide duymayı beklediğin sözleri söylemeliydim.

Ne fark ederdi ki yazsam. Nasılsa sana ulaşmayacak cümlelerde kalmayacak mıydın?Acaba o da diye sorduğun soruların cevaplarını nasılsa duyamayacaktın benden.Belki yaşanılan onca hayal kırıklığının acısını sana ödetmek ağır bir cezaydı.ama beni anlamalıydın sen.Anladığını biliyordum da.Doğru kişi dediğim beklentilerimi hepsi sende birikmişken beni anlamaman imkansız zaten.

Diyorum ya kimi sevsem acıyı bırakıp gitti bedenimden.

Seni sevmekten korkuyordum evet.Her ne kadar ruh ikizim olduğunu bilsem de , geleceğimden korkuyordum .

Geçmişimin geleceğime yansıması hep bu yüzden işte.Bir gün beni diğerleri gibi bırakıp gideceğinden yana korkularım yine.

Her ne kadar senin için aksini yaşatacağını bilsem de , umutlarımın korkularıma yenik düşmesi hep bu yüzden.

Geçmişimin iz düşümlerini, peşimi bırakmayan gölgelerini geleceğimin aydınlığına engel olması bu yüzden.

Gün, güneş, masmavi gökyüzü her ne kadar gerçeği yaşıyormuş gibi gösterse de bizlere her şey karanlıkta yaşanmıyor muydu?

Bir yıldız seçmiştim sen diye.Onu izlerken parlayan br başka yıldızı gördüm sonra ,aralarındaki onca mesafeye aldırmadan birbirleriyle anlaşıyorlardı sanki.Bir o parlayıp sönüyordu bir de diğeri.Bir sen aydınlatıyordun beni,bir de ben seni.

Gün ışıyacak sonra.Biz kaldığımız yaşantılarımıza devam edeceğiz.Unutacağız birbirimizi,günlük telaşelerimize,görevlerimize ve hedeflerimize döneceğiz.

Sonra yine gece olacak ve tekrar belireceğiz gökyüzünde ,kaldığımız yerden birbirimizi yaşatmaya devam edeceğiz.

Benim yıldızım farklı olmalı bunu iyi biliyorum. Her ne kadar güneşin aydınlığına aldanıp parlaklığını yitirse de, gökyüzünde gözükmese de aslında kaybolmadığını bilmeliyim ben.

Günlük işlerimize dalıp unutmamalı, beni.

Gerçeklerden, gerçeklikten bu kadar kopmuşken ne bekleyebilirdim ki.Aşk bile kendini çağın gerekliliğine uydurmuştu.Nerde o eski zaman sevdaları şimdi düşününce aşk bile gülüyordur onlara. Değer mi diyordur.Birisi için dağları delmeye ne gerek var,deli olup çöllere düşülür mü hiç diyordur içinden.

Aşk diyorum kendini teslim etmedi mi sanallığa.

Gezeceksin,eğleneceksin,beraber vakit geçirip güleceksin sonra ,sonrası yok işte.

Aşk böylebr şey olmalıydı.Belkide ikimize seçtiğim yıldız gündüzleri bu yüzden yoktu.

Kendini göstermiyordu güneşin aydınlığında bu sebeple.Evet kesinlikle bu yüzdendi.Çünkü her ne kadar gündüz aşkın teknolojik halini gösterse de biliyorum ki gece bambaşka haliydi aşkın.

Yani aşk .yani bizim bildiğimiz şimdi eski hallerine gülen aşk gecenin karanlığında bu yüzden aydınlığa vuruyordu kendini.

Bir çeşit isyandı bu belkide.Ben buradayım bir yere gitmedim,siz aşk sandığınız ilişkilerinize devam etsenizde ben geceyi giyiyorum üstüme.

 

Bana en çok gece karanlık ve birbirlerini aydınlatan yıldızlar diyarı yakışır diye.Her yıldız başka bir gerçek aşktı bende.Yani bilinen ama unutulan.Var olan ama saklı kalan.

Peki sen hangisiydin benim için? Yani ay, güneş ya da yıldız?Belkide yıldızları sönükleştiren,gerçek aşk parıltılarına engel olan bir sokak lambası???

Vildan Özbekin

 

Hiç yorum yok: