15 Aralık 2008 Pazartesi

İş stresinin altında yatanlar...

Geçenlerde Capital dergisinde stresle ilgili okuduğum bir haber okudum. Haberde, 2007 yılında Fransa’da otomobil sektöründe 4’ ü Renault, 6’sı ise Peugeot, Citroen’de ise 10 intihar vakasının işyerindeki stresten kaynaklandığı yazıyordu. Bunalıma girip yaşamına son veren 10 kişinin de beyaz yakalı olarak tabir ettiğimiz eğitim seviyesi yüksek çalışanlar olduğunu yazıyordu.

Bu olaylardan sonra Avrupa’nın ileri gelen şirketleri çalışanlarının stresini ölçmek için özel bir komisyon kurmuşlar. Avrupa Çalışan Destek Hizmetleri Derneği (EAEF), Avrupa’da çalışan her 4 kişiden birinin stres ve depresyonla mücadele ettiğini söylüyor. İş kayıplarının yüzde 50-60’ı stresten kaynaklanıyor. Bu olumsuz tablo sadece Fransa’da değil, diğer ülkelerde de artmaya başladı. Japonya’da da intihar vakaları artıyor.

İngiltere’deki patronları en çok korkutan risklerden biri de, çalışanların ruhsal sağlık sorunlarının olması. Verimsizlik ve motivasyon kaybıyla sonuçlanan stresin Amerikan ekonomisine verdiği finansal zararın yıllık 150-200 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’de ise tablo daha ağır. Türkiye’de yapılan çalışmalar her 5 kişinden birinin ruh sağlığının bozuk olduğunu gösteriyor. Fakat finansal zarar ölçülmediği için henüz elimizde rakamsal veriler yok. Ortalama çalışma süresinin 54 saati bulduğu Türkiye, Avrupa’nın en uzun çalışılan ülkesi konumunda. Dolayısıyla Türkiye işyeri stresinden en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor.

Hepimiz bu karamsar tablonun bir yerlerinde değişik şekillerde yer alıyoruz. Az veya çok günümüz iş yaşamı çarklarına girip de stres faktörleriyle karşılaşmamak mümkün değil. Siz de iş yerinizde her gün stres oluşturacak binlerce faktörle karşılaşıyorsunuz. Bu faktörlerden en az birkaçı, çoğunuzun iş yaşamına her gün değişik olasılıklarla giriyor.

 

Bireysel rekabeti iyice abartmış çalışma arkadaşlarınız, motive etmekten yorulduğunuz astlarınız, yeni bakış açılarına kapalı olan üstünüz, baskıyı üstünüzden eksik etmeyen üstünüzün üstü, daraltılmış bütçeler, ekonomik kriz…

 

Bu listeye eklenebilecek daha birçok unsur, insanlarda stres oluşturarak depresyon gibi ağır sorunlar ortaya çıkarabiliyor.

 

Şimdi bu karamsarlığı aydınlatmak için sizin aklınıza geldiğini tahmin ettiğim bazı soruları yanıtlamak istiyorum.

 

Stres faktörlerini yaşamımızdan çıkarmanın bir yolu var mı?

 

-Ne yazık ki yok. Bu faktörlerin olmadığı steril ve sürtünmesiz bir ortama sahip bir işyeri dünyada henüz yok. Her iş, her işyeri, her yönetim şekli, her kurum kültürü sizde stres yaratacak bir takım faktörleri mutlaka içerebilir. Bu faktörleri hiçbir kurum ortadan kaldıramayacağı için,  “stresle baş etme” eğitimi kurumların çalışanlarına en çok verdiği eğitimler arasında yer alıyor.

 

Eğitimler stresi azaltmada ne kadar etkili?

 

-Eh… Kısmen diyelim. Kesin çözüm değil hiçbir zaman. Tıp ağzıyla söyleyecek olursam, sadece “semptomatik tedavi”, yani hastalığın kendisini ortadan kaldırmayan ama olumsuz etkilerini azaltan tedavi şekli.

 

Peki iş stresini ortadan kaldırmanın veya en aza indirmenin bir yolu var mı?

 

-Evet var. Bütün bu stres faktörlerini ortadan kaldıramazsınız belki ama, bu faktörlerin sizi etkilemeyeceği bir iş yaşamınız olabilir.

 

Sizce bu imkansız mı?

 

-Hayır değil… Çevrenizde işinden şikayet etmeyen işe ayakları geri geri gitmeyen, işi yaşamının çok önemli ve anlamlı bir parçası olan insanlar vardır mutlaka. Gerçek bir azınlıktan söz ediyorum ne yazık ki... Birileri bunu yapabiliyorsa herkes yapabilir, tabi isterse…

 

Çözüm nedir tam olarak?

 

-“Sevdiğin işi yapmak” …

 

Genelde yaşamımıza da, iş yaşamınıza da iki duygu yön verir. Bunlardan biri “sevmek” diğeri ise “sevmemek”.

 

Sizi işe bağlayacak, verimli, başarılı olmanızı sağlayacak ve motivasyonunuzu sürekli kılacak en önemli şey yaptığınız işi sevmenizdir. Zekadan, bilgiden, beceriden, imkanlardan ve sayılabilecek birçok faktörden bahsetmiyorum. Yaptığınız işi seviyorsanız, o işte mucizeler yaratabilmeniz için her şeyi elde edebilir, her koşulu oluşturabilirsiniz zaten. Sevgi ile yapılan her şey olumlu sonuç verir. Bu sadece aşkta değil, işte de geçerlidir.

 

Çevrenize şöyle bir göz atın. Mutlaka bir şeyleri doğal olarak çok iyi yapan insanlar var olduğunu göreceksiniz. Örneğin, etrafınızda hiç çok iyi dans eden, çok güzel yemek yapan, evini, ofisini çok yaratıcı bir şekilde dekore eden, giyiminde bir uyum ve estetik yakalayan insanlarla karşılaştınız mı? Mutlaka karşılaşmışsınızdır…

 

Bu insanlar neden bunları çok iyi yapıyorlar, neden siz onların yaptığı kadar iyi değilsiniz, biliyor musunuz? Çünkü, insanlar sevdikleri şeyleri iyi yaparlar. Ve sevdikleri işleri daha kolay yaparlar.

 

İşinizi sevip sevmeme durumunuza göre işinizin yaşamınızdaki anlamı da değişir. Sevmeyen için işi yaşamak için sadece bir araçken, seven için yaşamının temel taşı ve mutluluk kaynağıdır. Yine işini sevmeyenler işlerinde olan biten her şeyi sorun olarak algılarken sevenler aynı şeyleri bir gelişim basamağı olarak görürler. Böyle gördükleri için de işlerinde karşılaştıkları sorunlara yaklaşım biçimler daha olumlu olur. Herkesin nefret ettiği işler onlar için zevkle, eğlenerek yapılacak işlerdir.

 

Lütfen yaşamınızı ve kendinizi iyi sorgulayıp nelere ilginiz olduğunu ve neleri sevdiğinizi bulmaya çalışın. İlgilerinize ve sevdiğiniz işlere göre yapabileceğiniz işlere bir gecede ulaşamayabilirsiniz ama neyi sevdiğinizi bulursanız o yöne doğru attığınız ufak ufak adımlar sizi bir gün hayal ettiğiniz iş yaşamına kavuşturabilir. Ve hayallerinizin işindeki stresler sizin için sadece motivasyon faktörü düzeyinde olacaktır.

 

Severek, eğlenerek yapabileceğiniz işlere ulaşabilmeniz dileğiyle…

 

Deniz AĞGÜL GÜLER
05 Aralık 2008

 

Hiç yorum yok: