7 Haziran 2010 Pazartesi

Gülmenin faydaları

Gülmenin faydaları

Gülmek, stresi yok edip bağışıklık sistemini güçlendirerek yüksek tansiyonu düşürüyormuş.
Psikiyatrlar, insanların sağlıklı kalabilmeleri için kendilerini gülmeye zorlamalarını tavsiye ediyorlarmış. Konuya ilişkin olarak dünyanın muhtelif memleketlerinde etkinlikler düzenleniyormuş.
Mesela:
İsveç, ABD, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda’da gülme gün veya haftaları tertip edilmekteymiş.
Ocak 2000’de Kopenhag’da 100 bin kişi toplanıp bir ağızdan gülerek Guiness Rekorlar Kitabı’na girmişler.
15-21 Mayıs tarihleri arasında İngiltere’de Millî Gülme Haftası yapılacakmış.
Hindistan’da 400 civarında gülme kulubü varmış.
Türkiye de 2000’den başlayarak nisanın ilk 7 gününü ‘gülme haftası’ olarak kutlayacakmış.
İncelemeler, gülme ile insan beyninde tabiî morfin yerine geçen endorfinin oluştuğunu ortaya çıkarmış. Endorfin, morfinden 20-30 kat daha kuvvetliymiş, sinir sisteminde sinyaller şeklinde yayılıyormuş.
Buna bağlı olarak beyindeki stres hormonu azalıp insan, rahatlıyormuş.
Kalp atışları önce hızlanıp basınç artıyor, sonra yavaşlayarak kan basıncı düşüyormuş.
Uzmanlar, bu hadiseye “dolaşım sistemine elastikiyet kazandıran tabiî masaj” olarak nitelendiriyorlarmış.
Kişi gülerken gözlerle tükürükte yer alan bağışıklık sisteminin esas unsurlarından olan ‘lizozom’ enziminin salgılanması çoğalmaktaymış.
Bol geçmiş zaman kipi kullandığımız bu ifadeleri haftalık bir dergiden derledik*
Şunun için:
Milletçe gülmeye en fazla muhtaç olduğumuz günlerdeyiz.
Darbeler, zelzeleler, ekonomik darlıklar, geçimsizlikler, iş yeri ihtilafları ve daha bir çok sebep gülme refleksini zayıflattı.
Zaten her nedense gülme, layık olduğu iltifatı bir türlü bulamadı.
Bu da son birkaç asrın sürekli gerileyen günlerinin kötü bir mirasıdır.
Hele tek parti devrinin köylüye köle uygulaması, gülmeyi unutturdu.
Onun için şair Abdurrahim Karakoç, “Hükumet çatıkkaş dedikleri zat” derken doğrudan doğruya bir gerçeği dile getirmekte.
Bu toplum, sıradan bir karakol komiserinin, bir gardiyanın, bir gediklinin hükumet olarak bilindiği ve ondan şiddetle korkulduğu günlerden geliyor.
Yoksa oldum olası gülmeye yabancı olamayız.
Aynı zamanda iyi Müslümanlar olan geçmiş nesiller, dinimizin gülmeye verdiği önemden bihaber değildi.
Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- kendileri mütebessim idiler.
Ümmetinin de mütebessim olmalarını buyurmuşlardır.
Gülmeyi mükafatla muştulamış, asık suratlılığı yermişlerdir...
-Güleryüz göstermek, sadaka vermek gibi sevabdır.
-Mü’min güleryüzlü, münafık çatıkkaşlı olur... gibi...
Bu kültürden, “ne sırıtıyorsun” azarlamasına gelmişiz.
Bir gencin, çocuğun, kadının... karşıdaki adamın, kusurunu tebessümle telafiye çalışma arayışı bu cümle ile mahvedilir.
Ve o ân bir kalp kırılır.
Gülen insanın terslenmesi muhtemeldir ki başka lisanlarda yoktur.
Hatta ağız dalaşlarında daha kabası yaşanır:
-Pişmiş kelle gibi ne sırıtıyorsun?
Ne kadar çirkin bir soru..
Dayağın terbiye şartı sayıldığı bir dünyada bunlar belki de normaldir.
Dayak en yakına bile atıldığında kul hakkı geçer.
Buna rağmen, surat asılır, kaş çatılır, dayak atılır.
Biz...
Biz, bir şeylerimizi kaybettik.
İnsanlık, ölçülü gülme değil mi, insanlık muhatabını adam yerine koyma değil mi, insanlık, özür dileme, affetme, gönül alma değil mi?
Ve...
İnsanlık, kaş çatmama, surat atmama, tokat atmama, sövmeme, sabretme değil mi?
Toplum önderlerinden kaçı gülmekte?
Kaç devlet adamımız mütebessim... bakkalınız, manavınız, otobüs şoförünüz, iş yerinizdeki şefiniz, müdürünüz, çalışan personeliniz... güler yüzlü mü?
Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür diye bir ata sözü var.
Her şeyi Viyana kapılarından ters yüz geri dönmemizin ardından yitirmeye yüz tuttuk.
Onun için çatık kaşlı memurlar “hökümet” zannedildi. Ne yapsın belki onlar da mazurdu.
Türküsünde “kahpe felek sana nettim neyledim?” diye isyanın en felaketlisini yaşayan bir kişi gülebilir mi?
Bizim gülmeyi en güzel başaran Başbakanımız Adnan Menderes’ti.
İkinci sırayı, ölüm seneyi devriyesinde olduğumuz Turgut Özal alır.
Her ikisi de hem güldüler, hem güldürdüler.
Herkes gülebilir.
Ama; acıları içine gömüp gülmek sadece Allah vergisidir.
O da Enver Ören gibi istisnâî insanlara mahsus.
Bu dünyanın hiçbir şeyi kızmaya ve ağlamaya değmez.
Mümkün olsa da türbülansa giren bir uçağın düşme ânındaki yolcularına sorulsa:
-Hayatınız tehlikede, kurtulmak için neyinizi verirsiniz?
Neler verilmez ki!..
Üstelik bu geçici bir sarsıntıdır.
Her halükârda gülmeli; zorla bile olsa.
Gülmek ve düşünmek sadece insana mahsustur.

İçten gelen gülmek en iyi ilaç

Araştırmacılar, gülmenin, kalp için en iyi ilaç olabileceğini öne sürdü. Dr. Michael Miller, gülmenin, vücutta kan damarlarını rahatlatan kimyasalları salgıladığına inandıklarını ifade etti. Miller, çalışma arkadaşlarının, gülmenin nitrik asit gibi vücutta damarları rahatlatan bir kimyasalı salgılayıp salgılamadığı üzerinde çalışmaya başladıklarını bildirdi. Yalnızca ‘’hah, hah, haa’’ diye gülmenin yeterli olmadığını söyleyen Miller, ‘’içten gelen gülmektir’’ dedi.

Kalbiniz için bol bol gülün

Uzmanlar vücudun en önemli organlarından biri olan kalbi korumak için gülmeyi, spor yapmayı ve aspirin almayı önerirken sigaradan, kilo almaktan ve stresten kaçınılması gerektiğini belirtiyorlar. Uzmanlara göre gülmek, kişinin kalp atışını ayarlıyor, kişiyi nefes alıp vermeye teşvik ediyor ve bu da daha iyi oksijen almayı sağlıyor. Uzmanlar, ‘‘Günde en az bir kere içten kahkaha atarak gülün’’ diyorlar. Uzmanlara göre öfke ve kızgınlık, kalbin en büyük düşman-larından biri. Haftada bir kere yapılacak sporun kalbi ve bağışıklık sistemini kuvvetlendireceğini belirtiyorlar.

Gülüp geçin

Gülmenin ruh sağlığını korumak için en iyi ilaç olduğunu herkes biliyor. Günlük telaşınız arasında gülmeyi unutmuş olabilirsiniz. Yeniden gülmeye başlamak için de geç kalmadınız. Gülmenin beyindeki stres yapan hormonları baskı altında tuttuğunu, kasları gevşettiğini, kanın dolaşımını hızlandırdığını ve kana daha fazla oksijen gitmesini sağladığını belirtelim.

İnsanlığın ortak dili

TÜBİTAK'ın yayımladığı Bilim ve Teknik Dergisi'nin haziran sayısında çıkan bir yazı, gülme konusunu inceliyor.

Gülmek duygusu, insan kada eski bir duygu. Bir Afrika söylencesine göre Tanrı, dünyayı gülerek yaratmış: ‘‘tanrı güler gülmez yedi ilah doğdu ve dünyayı yönetti; kahakahalarla gülünce ışık belirdi. İkinci gülüşünde su oldu ve gülüşün yedinci gününde ruh oldu...’’

Kim bilir, belki de bu nedenle insanlığın ortak dili gülme. İngiliz, Alman, Türk, hangi ulustan olursa olsun insanlar, ortak bir dille anlaşırlar. Bununla birlikte tek tek incelendiğinde hiçbir gülüşün birbirine tam olarak benzemediği görülür. İnsanların kahkahaları, parmak izleri kadar birbirinden farklıdır. Erkek güldüğünde diyafram saniyede 280, bir kadın güldüğünde 500 kere titreşir. Bize çok komik gelen bir olayda soluğumuz ağzımızdan çıkarken öyle hızlı titreşir ki, bir opera sanatçısı bile o en üst seslere ulaşamaz.

Yüzyılımızda insan duygularına ilişkin binlerce kitap ve makale yayımlanmıştır. Ancak bunların çoğu, korku ve endişeyle ilgilidir. Gülmeye yönelik kuramlar, sürekli olarak değişir; çünkü insanların mizah anlayışları hiç aynı kalmaz, hep değişir. Bu nedenle yeterli bir gülme kuramı yoktur. Burda temel güçlük, çok değişik durumlara güldüğüz için bütün gülme durumlarını kapsayacak tek bir tanıma varmanın zorluğudur.

DUYGU MU, DEĞİL Mİ

Günümüzde kimi araştırmacılar, gülmenin duygu olmadığı, bir davranış biçimi olduğu konusunda ısrar ederken, kimi kuramcılar ise onu bir duygu olarak sınıflandırır.

Gülme sıklıkla fizyolojik rahatsızlıklara da yol açabilir. soluk alma bir an kesilir, kaslarda güç yitimi görülür, hatta şiddetli gülmelerde kişi, idrarını bile kaçırabilir.

Gülme üzerine yeterli ve genel kabul gören bir kuram olmasa da bazı öneri niteliğinde kuramlar ortaya konmuştur.

Üstünlük kuramı, bunların en eski ve yaygın olanı. Bu kurama göre gülme, kişinin diğer insanlar üzerinde üstünlük duygusunun bir ifadesi. Bu kuram, Platon'a kadar geri götürülebilir.

Uyumsuzluk kuramına göre ise gülme, umulmadık, mantıksız ya da şöyle böyle uygunsuz olan bir şeye karşı gösterilen zihinsel tepkidir.

Rahatlama kuramına göre gülme, insanın sinirsel enerjisini boşaltarak rahatlatır. Yani ruh için bir süpap görevi görür...

Bütün kuramların ötesinde gülme eyleminin akla getirdiği ilk şey, komik bir durumdur. Komik olanın tanımını yapmaksa, ortaya bir gülme kuramı atmak kadar zordur. İnsanların komik buldukları olaylar, olgular, durum ve düşünceler, tarihin çeşitli dönemlerinde aynı kültürü paylaşsalar bile farklılıklar gösteriyor.

İşin ilginç yanı insanlar, yalnızken kendi başlarına gelen garip şeylere gülmüyorlar. Gülmenin birleştirici bir etkisi var ve bu ancak iki insan arasında geçiyor. Bu birleştirici etki sayesinde kişi, içinde bulunduğu garip durumdan çıkarak gülümseyip yaşadığını karşısındakiyle paylaşabiliyor. İnsan yabancı biriyle karşılaştığında da paylaştığı ilk davranış gülümseme oluyor. Çünkü gülümseme, bizim ve o kişinin karşılıklı birbirimizi kabul edişinin bir göstergesi...

İnsanlar hangi durumda gülüyor

Mizahi olmayan

Gıdıklama

Bebeklere ‘‘cee’’ yapma

Bebeklerde havaya atılıp tutulma

Sihirbazlık gösterisi izleme

Tehlikeyle karşılaşmanın ardından kendini yeniden güvende hissetme

Bir sorunu çözme

Bir spor etkinliği kazanma

Bir dostla karşılaşma

Utanç duyma

Mizahi olan

Fıkra dinleme

Birisinin bir fıkrayı mahvettiğinin farkına varma

Bir fıkrayı anlamayan birine görme

Birisinin bir başkasının taklidini yaptığını görme

Saçma sapan böbürlenmelere ya da abartılı öykülere tanık olma

Sunturlu hakaretlere kulak misafiri olma

Ne çok saklanmış gülümseme var hayatımızda. Birileri ‘Bonus’ gibi, kıyılara köşelere serpiştirmiş bu pırıltıları. Sahibi yok bu hazinelerin. Onlar gören herkesin. Devamlı dönüyor bu filmler her yanımızda. Karakterler değişik, amaçlar aynı. Görüp, paylaşmak sonuçsuz, hiçbir niyetsiz dahil olmak, bir nefeslik onlarla solumak ve nihayet gülümsemek. Aslında ne kadar önemli.

Kendi çemberimizi yaratırken hayatta. Bazen binbir tortu ile doluşturuyoruz yörüngemizi. Gerçek dünyanın, gerçek değişmez değerleri. İş ve gerisindeki kutu kutu tortu depoları, aşk’ın ne gelirse kabulum kırıntıları, ailenin mecbur-görev yaptırımlı genetik birimleri, insan olmanın gerekli gereksiz binbir çeşit detay çöpleri ile bir güzel yaşamaya çalışıyoruz.

Şöyle bir silkelenmek gerek ara sıra. Çerden çöpten kurtulmak gerek. Hep zorunlu olmalar fazlası ile çember içi kirlilik demek. Düşünce temizleyen bir makine olsaydı da, girse idik hep beraber el ele. Ne güzel olurdu. Kurtulurduk o zaman gülümsememekten.

Büyüklük çeşidi tartışılır bir şehirde yaşıyorsanız benim gibi. İşiniz daha da zor. Bin, milyon kırıntısında şehrin ve dahil olan insanların, düşünün bir kere ne de zordur temiz düşünce ile var olabilmek. Hep bir art niyet, hep bir çıkar bombası vardır başkalarının çemberlerinde ve siz bilerek bilmeyerek o çemberler içinde gülümsemeye çalışırsınız. Olsun, türünden omuz silkip devam ederiz ya da onlar gibi tortu oluruz. Ama gülümsemek dünyaya bir katkıdır, unutmamak gerek. Kendince içine somurtmaktan bahsetmiyorum. O bir duygu durumu. Ben, kendine ve dış çembere çöp olanlardan söz ediyorum.

Hayat ne olursa olsun olağanüstü bir kurgu. Acısı da büyük bir deneyim, fazladan mutluluk, bingo. Geridekiler inceden, kabadan detay. Kalan gönüldeki birkaç anı, yüzdeki bir küçük gülücüktür. Gerisi boş, gerisi aldatıcı yalan.
Çersiz çöpsüz, gülümsemelere...

Herkesin birbirine içtenlikle gülümsediği bir dünyada, işlerin çok daha rahat ve keyifli yürüyeceği de kesin... O zaman,lütfen gülümseyin...

Gerçek ve sahte gülümseme

Gerçekten gülümseyen kişinin yüzünde iki şey görülür. Dudaklar yanaklara doğru genişler ve yanaklar da göz çevresinde hafif kırışıklıklar oluşturacak kadar yukarı çıkar. Şunu da unutmayın. Gerçek gülümseme normalde 4 saniye kadar sürer.

Bir politikacının veya yalancı bir satıcının sahte gülümseyişini çözmek ise gayet basit. Bu gülümseme ya çok erken, ya da geç olur. Ama daha sağlam bir kanıt arıyorsanız, gözlerine bakın. Gözlerindeki ifade değişmeden gülümseyen kişi sahtedir.

Kendisini iyi hisseden kişinin gözbebekleri büyür, kötü hissedenin ise küçülür. Eskiden Çinli tüccarlar, müşterilerinin gözbebeklerine bakarmış. Müşterinin gözbebeklerinin büyümesi, tüccarın satmaya çalıştığı malı beğendiği anlamına gelirmiş. Tüccar da bu durumda daha fazla para istermiş...

Gülümseme...

EVRENSELDİR:

Darwin, gezileri sırasında gülümsemenin dünyanın her yerinde geçerli tek iletişim aracı olduğunu fark etmişti. Bu ifade aynı zamanda, dünyanın her yerinde tanınan tek ifadeydi...

KOLAY GÖRÜLÜR:

Gülümseme, insanın en rahat fark edebildiği ifade. Gülümsemeyi, 45 metre öteden görüyoruz. Bir insanın kızgın, şaşkın veya korkmuş olduğunu anlayabilmek içinse, çok daha yakın olmak gerekiyor.

BASİTTİR:

Gülümsemek için yüzde sadece bir kas kullanıyoruz. Çenekemiğinden dudaklara uzanan tek bir kas yeterli oluyor gülümsememiz için. Üzgün veya kızgın bir ifade için, en az iki adet yüz kası devreye giriyor.

YARARLIDIR:

ABD'deki araştırmalar, gülümsediğimizde kalp ritmimizin yavaşladığını, kan basıncımızın düştüğünü ve vücudun rahatladığını ortaya koydu. Ayrıca bunun için kendimizi mutlu hissetmemiz de gerekmiyor. Üzgün olsanız bile, küçük bir gülümseme, iyileşmeye doğru atılan önemli bir adım olacaktır.

ÇEKİCİDİR:

ABD'li diş hekimleri Melvin ve Elaine Denholtz'a göre, çekici bir gülümsemede, üst dişlerin üçte ikisi ve alt döşlerin üst kısmı görülmeli.

Paran kadar gül

Fransa’da, oriinallik peşindeki (Hani bizde de var ya bunlardan, fenşuyi, ayurveda, ‘hayatta herkese lazım’ kırık şişelerin yahut kor ateşin üzerinde yürüyenler tarikatı filan...) kasabın yağı bol olunca kıçına sürermiş, refahtan nasıl saçmalayacaklarını bilemeyen Fransızlar’ın üste para vererek gittiği seksen altı ‘Gülme kulübü’nden birinin üyeleri bunlar.

Yoook, “sebepsiz yere gülmek” dediysek, bizim tivilerden birindeki o traji-komedi programı gibi değil. Hani bir kadın, yüzünde mezartaşı kadar hoş bir ifade, karşısında sekiz takla atan, içler acısı espriler, taklitler felan yapan zavallı insancıklara gülmemeye çalışıyor...

Bu kadar dandik değil tabii ki Fransız tuzu kuruların parasını dütlemek için taaa Hindistan’dan Paris’e yerleşen ‘Doktor’ Madan Kataria’nın bilimsel “Sebepsiz yere gülme metodu.”

Şöyle: Vücudu gevşetip diyaframı açmak ve hafta içinde yaşanan sıkıntılar yüzünden “sıkışmış” (ne demekse artık, Fransızca’da bu zigo öneki pek hayır işareti değildir, zigouiller öldürmek, ama biraz daha argo manasıyla dıııtlamak, zigoto da abuk sabuk adam demektir) zigomatikleri açmak için kültür fizik yapmak...

Ancak öyle “hareketler” var ki, dışarıdan seyrederken bile gülmemek elde değil. İnsanlar karşılıklı olarak kendilerini uydurukça dillerde tanıtacaklar, kahkahalarını metreyle ölçecekler, hayali bir halteri uflaya puflaya kaldıracaklar... derken, hareketler, önce “hı-hı-hı” sonra “ha-ha-ha” sesleriyle birlikte yapılacak... derken, gülüşmeler, gülmeler, kahkahalar...

Bu arada animatrisin sesi duyuluyor: “Hafifleyin hafifleyin, bakın hayat nasıl hafif gelecek size...”

Peki masrafa değer mi, iki kahkaha bir bonfile eder mi gerçekten?

Beynimizde bir “gülme merkezi” olmadığını biliyor musunuz mesela?

Beynin gülme merkezi yokmuş, ama beyin gülmeyi “hissedecek” sonra “taklit edecek” şekilde programlanmış. Yani bir kere güldük mü, gülmeyi tekrarlayabiliyormuşuz.

Doktorlar “İnsanın evriminin bir garip sonucu” diyorlar gülme için, neye yaradığını bilmiyorlar. Ama mesela, bir tıbbî müdahale sırasında tesadüfen ‘bulunmuş’, sol beyin lobunda bir yere temas edilince, hasta gülmeye benzer titremeler geçirmeye başlamış ve sonradan “rahatladığını ve dünyaya daha pozitif baktığını” söylemiş.

Ama doktorlar, bu tesadüfe rağmen, “gülmek sağlık demektir” tezini abartılı buluyor. Vücudu rahatlatıp, nefesi düzenlediği tamam da, “Gülmek tedavi edicidir, ama tedavi değildir.”(Gülmenin tatsız etkileri de varmış, bunları pas geçiyorum, mesela bir psikiyatr “Bir huzurevindeki yaşlı insanları komiklik yapıp güldürebilirsiniz, gülmek insanı hayata döndürür, insanlar arasında göz temasını sağlar ama... ölüm korkusunu da canlandırır, diyor.)

Bunlar nereden aklamı geldi şimdi?

Öğleden sonra Taksim’den metroya bindim. Levent’e kadar taş çatlasa 10 dakika sürüyor, ihtiyarlara yer vermemek için topluca camdan (karanlık tünellerde bir halt görünmeyen) dışarı bakan ve aralarında artık konuşma safhasını aşmış bir kapalı devre “gülme” döngüsü tutturmuş gençleri seyrederken...

Gülsem, ben tek başımayım, kazık kadar adam, “sebepsiz yere” bir tuhaf olacak. Hani çocuklara bakıp güldüğümü bilirler de deli demezler azından, ama...

Ciddî durup başka taraflara baksam... Ama benim de gülmem geliyor onları duydukça.

Nasıl canım çekti birden aralarına karışmayı!

Çok değil, 40 sene olmuş. Yeşilköy’deki küçük evde, ann’anemi nasıl da kızdırırdık. Koltuğun arkasına saklanır, böyle “sebepsiz yere” güler, artık neye kızmışsa anneannem “Tamam çocuklar, yeter artık!” dedikçe, ağır ağır krizie girerdik.

Sonra okulda... Öğretmen ne kadar kızarsa o kadar kahkaha! (*)

Derken, böyle “sebepsiz yere” gülmeyi unuttuk.

Demek ki, Japonlar’ın iki alışveriş arasında, yahut işten eve dönerken “hava büfelerine” uğrayıp, Yen’i mutabilinde “iki fırt oksijen” çektiği gibi, demek ki bundan sonra gülmek için de para vereceğiz.

(*) 1962’de bugünkü Tanzanya’da (O zaman adı Tanganyika idi) bir garip hadise yaşanmıştı. Bir kız mektebinin öğrencileri resmen gülme krizine tutulmuş, rahibeler bağırıp çağırdıkça kahkahalar sari hastalık gibi yayılmış ve ... inanmayacaksınız ama, okul tatil edilmiş, kızlar evlerine gönderilmiş, kriz çevre köylere de yayılmış da zor engellenmişti.

. Gülmenin faydaları hakkinda aciklamalar Gülmenin faydaları konusunda bilgiler

Hiç yorum yok: