25 Eylül 2009 Cuma

KENT ve SANAT

          

 

Galeano’nun, Kucaklaşmanın Kitabı adlı kitabındaki küçük öykülerinden biri şöyledir: İspanya savaşı biteli birkaç yıl olmuştur. Yenilmişlerden biri, hapisten yeni çıkmış bir işçi, iş arar. Çalmadık kapı bırakmaz, ama kimse bir Kızıl’a iş vermek istemez. Akşamları, Pazar ayinlerini kaçırmayan sofu karısının sitemlerine sessizce katlanırken, küçük yaştaki oğlu da karşısına geçip Kutsal Kitaptan bölümler okur ona.

Çocuk, babasını sonsuza dek lanetlenmekten kurtarmak ister. “Ama babacığım” dermiş ağlayarak, “Tanrı yoksa dünyayı kim yarattı?”

Babası, bir sır verecekmiş gibi başını eğerek, “Dangalak,” dermiş ona, “biz yarattık dünyayı, biz tuğla işçileri.

 

Kent, hem sosyolojinin, hem ekonominin, hem de mimarinin konusudur. Ama önce, içinde yaşayanların konusudur. Birbirinden farklı milyonlarca bireyin bir arada yaşamasıysa demokrasiyle ilgilidir. Demokrasi de, varsa eğer, varlığını uzman kişilere, politikacılara değil, o kentin insanlarına borçludur.

 

İnsanın ikili bir yapısı var; bir yandan doğal öte yandan kültürel... İnsan, hem kendi doğal yanıyla hem de genel doğayla çatışır. Uygarlık dediğimiz şey de, doğrudan uygarlıkla ilişkisi bulunan kent de bu çatışmadan doğmuş. Bu çatışma elbette sürmeli, çünkü insanın kendi doğası ve genel doğayla çatışması biterse insan olmaktan çok bir yığına dönüşecektir. Öte yandan insan artık kendi genetik yapısını bozacak duruma gelmiş, dünyayı böyle kirletmeye de devam ederse dengesini bozduğu bu dünyada yaşama olanağı da kalmayacak. Bu denge özellikle 17. yüzyılda başlayan sanayi devrimiyle bozulmaya başlar. 19. yüzyılda ortaya çıkan, giderek rakipsiz kalan kapitalizm, bu bozulmayı uç noktaya vardırdı. Kapitalizmin, kendini önleme olanağı yok. Çünkü önlem almak, kârdan vazgeçmeyi gerektiriyor.  Bu durumda yeni bir zihinsel devrime ihtiyaç var; sanatçıya, bilimciye, felsefeciye büyük sorumluluk düşüyor.

 

Batıdaki iktidar, şehir konusunda kendini tanımlarken, ne yapacağını söylemiş. Yani eyleminin yanında sözü de var. Bizim taraftaysa, devletin ne söyleyeceği belli değildir. En fazla, kendi aralarında “Onlar ne anlar!” ya da “Onlar bu dilden anlar!” diyorlardır. Politik bilinçten yoksun kitleler, politik gücü elinde bulunduranların güttüğü yığınlar haline geldiler.

 

Devletin ve onun uzantısı haline gelmiş yerel yönetimlerin karşısında suskunuz. İnsanlar kendilerine ait olması kenti, ranta bıraktılar. Bu nedenle artık sokaklarında tarihleri de yok. Evlerden oluşan gerçek mahalleler yok. Yüz yüze bakan evler, insanlar yok. Eski Türkçe’de yoldaş arkadaş anlamına gelen komşu (konşı) anlamını yitirdi. Artık komşularımızı tanımıyoruz. Aynı apartmandaki tanımadığım bir komşum, zilime basıp benden cezve istediği için sevinçten havalar uçtum.

 

Mehmet Ali Kılıçbay, Kentler ve Şehirler adlı kitabında şehirlerin dişi, kentlerin erkek olduğunu söyler. Ona göre uygarlık da dişidir. Fark böylece netleşir: Şehirler uygarlık yanları ağır basan yerleşim yerleri, kentler ise daha çok insan ve bina yığılmaları olarak ortaya çıkmaktadır.  Erkek yaşam tarzının başlangıcı itibariyle uyarlığın zıddında yer aldığını biliyoruz. Sözgelimi avcılık, ne doğayı dönüştürür ne de belli bir mekânda sabitleşmeyi gerektirir. Oysa kadın, hem ekonomik (tarımı, buna bağlı olarak yerleşik düzeni de kadınlar bulmuştur) hem de sanatsal yönden erkeğin doğaya tabii yaşantısının karşısında uygarlığı inşa etmiştir. Sadece uygarlığı değil, sanatı da… Sanat, doğayı kendi programının dışında yapmaksa, sanatın başlangıcında da kadın vardır. Kendini ve evini süsleyerek, yeniden yaratır. Duygusal olması bile doğallıktan bir sapmadır.

Üretim, sanat, kadın ve şehir…

Tüketim, savaş, erkek ve kent…

Kadın, doğallıktan kopmaktan korkmadığı için dişilikten kadınlığa doğru değişmiş, ama erkek erkekliğini hep sürüklemiş, sonunda kadının inceliklerini kabalaştırarak zimmetine geçirmiştir. Hâlâ avcıdır.

 

Bu farkı kentleşmenin serüveni içinde de görmek mümkün: Doğu’da despot ve yığın, Batı’da kabul ettikleri yasaları “efendi” kabul eden yurttaşlar…

 

Kral, kendini tanrı tarafından seçilmiş bir vekil olarak görür, kanal, sarnıç yaptırmayı, tanrıyla arasındaki bir ilişki olarak sunar.

 

Krala ve onun yasalarına karşı gelmek, tanrıya karşı gelmektir.

 

Teknik işler, kralın otoritesini yükseltmek için kullanılır. Yıldızlar gözlenip takvimler hazırlanır, kanallar açılır, yönetimin kayıtlarını tutmak için yazı bulunur. Sonunda tanrıya yakışır tapınaklar, kentler kurulur. Mimarinin iktidarla binyıllar sürecek ilişkisi böylece başlar.

 

İlk sağlam ve görkemli yapılar kent merkezlerinde yönetici azınlığa yapılır. Su ve lağım kanalları, tuvalet, banyo gibi yenilikler yine yönetici azınlık içindir. Bugün bile  hayranlık uyandıran lağım şebekeleri, tarihte en despot iktidar biçimleriyle birlikte görülür.

 

Yönetilenin erdemiyse boyun eğmektir. Yönetenin teröründen bu erdeme sıkıca sarılarak kurtulur insan. Öfkelenmek ve cezalandırmak tanrı-kralın öz niteliğidir çünkü. Derken kralın öfkesi öteki kentlere sıçrar. Kurumsal savaş da bu dönemde, kentle birlikte başlar, dünyaya yayılır. Kentler, genişlemek için öteki kentleri ortadan kaldırır. Savaşlar kentin kaynaklarını tüketmeye başlar. Surlar, hendekler, kaleler yapılmaya başlanır. Kazdıkça bir yenisi çıkan kentlerin çoğu, savaşın marifetiyle ortadan kalkmış kentlerdir.

Kentleşme, erkek egemenliğinin de başlangıcıdır, artık yaratıcılığın kaynağı toprak ve onunla özdeşleşen rahim değil, zihindir. Babillilerin yaratılış efsanesinde, erkek tanrılar Marduk’un önderliğinde, “Büyük Ana” Tiamat’ı yenerler. Eski bir Mısır resminde tanrı Atum, dünyayı mastürbasyon yaparak yaratır. Böylece, mimaride, kadınsı eğri çizgiler yerini erkeksi dik çizgilere, dik açılara, dikili taşlara bırakır. Bu, bugün de mimarinin tartıştığı bir konudur.

 

Bu kentlerin altı da üstü de mamurdu, ancak, diyalog kentin sahibi tanrıyla kral arasındaydı.

 

Doğu’nun altı da üstü de mamur kentlerinin aksine Atina’da lüksten uzak bir hayat vardı. Tuvalet, lağım çukuru yoktu. Sokaklar daracık, tozlu, çamurluydu. Buna karşılık,  sitede yaşama sanatı olmadan siteyi düşünmek mümkün değildi. Aslolan “adalet ve ölçülülük” duygusuydu. Doğu’nun korkuya teslim olmuş yığınlarına karşılık, kararları birlikte alan “özgür” insanlar, “diyalog” üzerine kurulmuş bir hayat… Yasa önünde herkesin eşit olması, eşit konuşma hakkını da yanında getirmişti. Her yurttaş, her şeyin tartışıldığı mecliste söz sahibiydi ve yönetimde önemli bir görevi üstleniyordu.

 

Sanat için, konuşmak için serbest zamanları vardı. Öyle ki  bir yüzyıl içinde,  seçilmiş 2000 piyes sahneye kondu. 6000 müzik eseri yorumlandı. Bu etkinliklere en az 2000 Atinalı katılıyordu. Hem seyrediyor hem oynuyorlardı. Kentin mührü, kurayla her gün bir başkasına geçiyordu. (Bu sistemi, Doğu uygarlıklarının çalıştırma düzeniyle karşılaştırdığımızda fark iyice ortaya çıkar. Örneğin, Herodot’a göre piramitlerin yapımında, on yıl süreyle 100 bin taş işçisi çalıştırılmış.)

 

(“Serbest zaman”ın önemini, kent ve köy arasındaki farkı sezdiğimde ortaokuldaydım. Yazları, benden istenen her şeyi yapan, köylü çocuk ırgattım. Kışları okul için kentteydik gerçi, ama merkeze uzak, daracık, çıkmaz sokaklı evlerde yaşıyorduk. Yine de o yıllardan, hayata (avluya) açılan evler, sofaya açılan odalar, devlet tiyatrosunda izlediğim Nalınlar oyunu, birkaç defalık hamam sefası özellikle de kentin kalesi kalmış aklımda. Bizim evimiz ve sokağımızla, merkezdeki evlerin ve sokakların ve buralarda yaşayan insanların farkını görmem de uzun sürmedi. 

Kenti sevmiştim. Zamanla, bana öğretilen yollardan değil, kendi keşfettiğim yollardan gitmeye başlamıştım okula. Herkesin birbirini tanıdığı köyden sonra, kalabalığa karışıp “yalnız” olabilmek, tattığım ilk özgürlük duygusuydu. Bu, istediğimle arkadaş olurum, istediğime aşık olurum, istediğim işi yaparım’ın tohumuydu aynı zamanda.

Köydeki belirlenmiş yatma kalkma saatlerinin arası, nerdeyse sadece çalışmayla dolduruluyordu. İşini bitirdiğini, boş durduğunu gören büyüklerden biri, hemen o anda senin için yeni bir iş buluyordu. O “serbest zamanı” yaratabilmek için olabildiğince hızlı çalışıyordum, ama ne mümkün! Bir gün babama, yani despota, yani tirana, yani devlete şöyle dedim: “Verdiğiniz her işi yapacağım, ama bir de düşünme saati istiyorum.”  Otuz beş yıl savaşları da böylece başlamış oldu.)

 

Politik erdemin herkeste bulunduğunu savunan, demokrasi taraftarı sofistlerin yerini,  mutlak bilgi ve mutlak iktidarı birbirine bağlayan filozoflar alır. Platon, Sokrates’in ağzından, erdemi, herkesçe kavranamayacak bilgiye bağlar. Bu anlayış kenti de biçimlendirecektir. M.Ö. 5. yüzyıla kadar, doğu uygarlıklarının tersine denize, kıra açılan kent, surların ardına kapanacak; aritmetik eşitliğin yerini geometrik eşitlik alacaktır. Bu düz çizgiler, dik açılar sonraki zamanlarda Roma’ya ve pek çok kente de biçim verecektir.

Platon, Devlet’te ideal siteyi anlatır; kentin ortasında yuvarlak bir meydan ve bu meydanı çevreleyen tapınaklar… Kentin etrafında surlar yok, ama birbirinin aynı evler bir çember üzerinde sıralanarak duvar oluşturacaktır. Thomas More da  Ütopya’sını Platon’dan esinlenir. Bütün kentler birbirinin aynıdır. Birini görmek hepsini görmek demektir. Keşfedecek yeni bir yer yoktur. Gezmeye değil çalışmaya yöneliktir.

Site, yurttaşın olmaktan çıkmış, iktidarın arenası olmuştur. Eski dar, kıvrılan sokaklar, yerini orduyu, bürokrasiyi taşıyacak geniş caddelere bırakır.  Geniş caddeler, bu caddeler boyunca sıralanmış kusursuz biçimde sıralanan yapılar, aslında askeri rejimin, bürokrasinin dış görünümüdür.

Bizim kentlerimizde de istemediğini dışarıda bırakan görünmez surlar var. Ait olmadığı sınıfın mahallelerine, görünmez surları geçip varan insanın eğretiliğini hayatımızın bir yerinde görmüş ya da yaşamışızdır.

Arjantinli çizer Mordillo’nun, tekbiçimciliği ve militarizmi eleştirdiği bir karikatürü şöyledir: Aynı tip evler, geniş caddeler boyunca art arda sıralanmıştır. Hepsi de gridir. Evini farklı boyayan biri, polis tarafından coplanarak polis arabasına doğru götürülür.

Birbirinin aynısı sokaklar, caddeler, evler; birin görünce öbürlerini de görmüş kadar olacağımız kentler bunun sonucudur ve burada insanın yaratıcılığından, sanattan söz etmek pek mümkün değildir. Olsa olsa, devletten ve çoğunlukla onun sürdürücüsü olmaktan kurtulamayan yerel yönetimlerin hesabından söz edilebilir. Geriye bunu, yazmak, söylemek, çizmek kalır; romanla, öyküyle, şiirle, çizgiyle…*

 

*Bu yazı aşağıdaki kitaplardan yararlanılarak yazılmıştır:

 

1-Mehmet Ali Kılıçbay, Şehirler ve Kentler, İmge Kitabevi

2-Kürşat Bumin, Demokrasi Arayışında KENT, Ayrıntı Yay.

3-Sanat Sosyolojisi, Derleyen Ömer Naci Soykan, Dönence Yay.

 

Zeynep Uzunbay

23 Eylül 2009 Çarşamba

Yüzyıllar önce Çin''de geçtiğinden bahsedilen bir hikayedir.

Zamanında Çin''in küçük bir köyünde bir kung-fu okulu varmış.Okulun yaşlı ve bilge olan hocası öğrencilerine sadece bedensel eğitim değil zihinsel eğitiminde önemli olduğunu anlatırmış.Öğrencilerinde biri zeki olmasına rağmen dersleri pek umursamayan vurdumduymaz bir karaktermiş.Onun bu hali hocanın gözünden kaçmaz ve devamlı kendini uyarırmış. Günler böyle geçerken bilge hoca bu öğrencisini başka bir öğrenciyle müsabakaya kaldırmış.Müsabaka başlamış.Haylaz öğrenci yaptığı her hareketin, attığı yumruk ve tekmelerin rakibi tarafından ustalıkla savuşturulduğunu görünce dahada hırslanmış ve kural dışı hareketler yapmaya başlamış.Rakibi onları savuşturmuş.Dahada sinirlenen öğrenci hiçbirşeyin kar etmediğini görünce oturmuş hırsından ağlamaya başlamış.Müsabaka bitmiş.Haylaz öğrenci ağlarken omuzunda bir el hissetmiş.Kafasını kaldırıp baktığında hocasını kendisine gülümsediğini görmüş.
Bilge hoca öğrencisinin yanına oturmuş ve toprağa 15-20 cm uzunluğunda bir çizgi çizmiş.

-Bu düşmanının çizgisi.Bunu nasıl kısaltırsın?demiş
Öğrenci bu soru üzerine çizgiyi ikiye bölerek:
-Böyle kısaltırım demiş
-Hayır, demiş hocası
Öğrenci bu sefer çizgiyi üçe bölmüş
-Böyle kısaltırım.
Hoca gülümsemiş.Ve yere aynı uzunlukta bir çizgi çizmiş.
-Bu düşmanın çizgisi.Sonra yanına onun iki katı uzunlukta bir çizgi çekmiş ve eklemiş:
-Bu da senin çizgin.Sen düşmanının çizgisiniz kısaltmak yerine kendi çizgini uzatırsan düşmanının çizgisi doğal olarak kısalacaktır.Sen kendini geliştir. Uğraştığın insanlar zaten o zaman geride kalacaktır...

19 Eylül 2009 Cumartesi

İyi bayramlar...

 

Faik YILDIZ

Boztepe Hotels

Personel Müdürü

*  Side Mare Aqua Hotel 
       Kumköy Mevkii ,07600 Manavgat
(   Tel : 0 242 756 13 00
(  Fax:0 242 756 13 06
+  E-mail : faik@gavurgeci.com  
        Web   : 
www.gavurgeci.com

      Msn    : faik2001@hotmail.com

 

18 Eylül 2009 Cuma

Sırt ağrıları

Omurga Lumbago olarak da nitelendirilen alt sırt ağrısı her 5 kişiden 1’ini hayatlarının bir döneminde etkiler. Çoğu durumda ağrı birkaç günden birkaç haftaya kadar sürebilir ancak bazı durumlarda daha uzun sürebilir ve nüksedebilir. Sırt ağrısı birden bire ortaya çıkıp şiddetli (akut) olabilir veya zamanla gelişip daha uzun süreli sorunlara (kronik) neden olabilir.

Sırt, kenarları şoku emen diskler (intervertebral diskler) ile çevrili 24 kemik (omurga), omurga ve diskleri bir arada tutan bağlar, kasları omurgaya bağlayan tendonlar, omurilik ve sinirler ile kaslardan meydana gelen karmaşık bir yapıdır.

Sırtın alt tarafı, bel bölgesi L1 den L5’e kadar adlandırılan 5 omurdan oluşur. Bu bölge vücudun üst tarafının (artı taşınan herhangi bir ağırlık) tüm ağırlığını taşır ve ayrıca özellikle eğilme, bükülme ve yükselme anında daimi bir stres altında olur.

Alt sırtın karmaşık yapısı sırtın herhangi bir yapısına gelebilecek oldukça küçük miktarda herhangi bir zararın bile epey ağrı ve rahatsızlığa sebep olabileceği anlamına gelir. Alt sırtta ağrı olması bağ, tendon, disk veya kaslara baskı olduğunun belirtisidir.

Çoğu durumda sırt kendini iyileştirir ancak şiddetli ve sürekli durumlarda doğru teşhis konulabilmesi ve uygun tedavinin sağlanması açısından tıbbi yardım almak gereklidir.

Nedenler

Çoğu alt sırt ağrısı, ciddi yaralanma veya hastalıktan değil de burkulma, kas zorlaması, küçük yaralanmalar, sinir sıkışması veya tahriş olması gibi nedenler sebebiyle oluştuğundan ‘genel’ şeklinde ifade edilir. Hamilelik döneminde veya stres, virüs enfeksiyonu, böbrek enfeksiyonu veya uyku bozukluğu nedeniyle de oluşabilir.

Sırt ağrısına uygunsuz eğilme, eşya kaldırma, bükülme, öksürme, aksırma, kas gerilmesi, aşırı gerilme veya ara vermeden uzun süre araç kullanma gibi gündelik faaliyetler de neden olabilir. Evde, işte veya araç kullanırken yaşanan kazalar da (sarsıntı da dahil) temel nedenlerdir.

Ciddi sırt ağrısının en bilinen şekli, bir veya daha fazla omurga diskinin yırtılması veya şişmesiyle birlikte içteki jölemsi dokunun (nucleus pulposus) diskin yanından geçen sinir köklerine veya omuriliğe baskı yapması sonucu meydana gelir. Bu durum genelde ‘disk kayması’ olarak bilinir ancak ‘ileri kaymış’ (şişmiş) disk veya ‘fıtıklı’ (yırtık) disk denmesi daha doğrudur; çünkü disk göbeği kaymaktan çok sızıntı yapar ve bu da sırt ağrısının yanı sıra siyatik sinirlerin tahrişi nedeniyle kalça, uyluk ve bacakta da ağrılara sebebiyet verir. Diskler genellikle yaşla birlikte veya bir yaralanmanın ardından kurur ve dejenere olur. Bu da disklerin daha az esnek olmasına ve omurgayı eskisi gibi koruyamamasına neden olur; bu nedenle yaşlı insanlarda ve özellikle de sabahları ortaya çıkan ağrı ve sertliğin en bilinen nedenidir (kemik erimesi ile birlikte).

Sürekli alt sırt ağrısı doğuştan gelen belkemiği kusurları, kemik hastalıkları, tümör, pelvik iltihap hastalıkları, doğuştan gelen kusurlar ve prostat gibi diğer birtakım ender rastlanan durumlar nedeniyle de oluşabilir.

Teşhis

Teşhis, semptomlar ve fiziksel muayene ile yapılır. Şüphelenilen disk sorunlarına yönelik olarak daha doğru bilgiler sağlamak amacıyla röntgen ışınları, bilgisayarlı tomografi taraması (CT veya CAT taraması) veya magnetik rezonans görüntüleme taraması (MRI) önerilebilir.

Tedavi

Alt sırta yönelik olarak önerilen tedaviler arasında:

  • reçetesiz satılan ağrı kesicileri kullanmak;
  • iltihap önleyici ilaçları ve güçlü ağrı kesicileri kullanmak (öncelikle doktorunuza veya eczacınıza danışın);
  • her zamanki faaliyetlerinize olabildiğince devam etmek;
  • deneyimli bir osteopat, kiropraktör, fizyoterapist veya akupunktur uzmanı tarafından uygulanan tedavi de işe yarayabilir ancak incelemeler hareketli kalmaya yönelik verilen tavsiyelerin hafif ağrılar için alınan fizyoterapi kursu kadar yararlı olabileceğini ortaya koymuştur;
  • işinize devam etmek veya işinize mümkün olduğunca çabuk geri dönmek;
  • iki günü geçmeyecek yatak istirahatı, fazlası ters tepki yapabilir;
  • kasları güçlendirmek ve vücut duruşunu iyileştirmek amacıyla egzersiz yapmak;
  • ilk iltihabı azaltmak amacıyla soğuk (havluya sarılı bir torba donmuş bezelye) uygulama yapmak;
  • birkaç günden sonra kas ağrısını hafifletmek için sıcak uygulama (ısıtıcı yastık veya sıcak duş);
  • ultrason iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilir. Birkaç ciddi vakada yırtılmış veya dışarı çıkmış diskin onarılmasını kapsayan mikrodisektomi gibi cerrahi müdahaleler önerilebilir.
Hastalığın Önlenmesi

Sırt ağrısından kaçınmak için sırtınızdaki yoğun baskı ve zorlamaları en aza indirmeli ve sırtınızın sağlam ve esnek olmasını temin etmelisiniz. Ayrıca belli dönemlerde sürekli nükseden sırt ağrılı hastalar için aşağıdaki öneriler de geçerlidir:

  • aşırı kilolardan kurtulmak,
  • sırtı ve mide kaslarını geliştirmek amacıyla güçlendirici egzersizler yapmak,
  • iyi bir vücut duruşu benimsemek,
  • uygun bir yatak ve döşek temin etmek,
  • ağır taşırken doğru tutma ve kaldırma,
  • aniden güç harcamadan veya kas zorlamasından kaçınma,
  • stres, anksiyete ve tansiyonu azaltmak veya azaltmaya çalışmak ve
  • düzenli egzersiz yapmak (sırt ağrısı sorunu yaşayan kimseler için yürüyüş, yüzme ve gerilme iyi gelebilir).

 

BAGIRSAK KANSERİ SAVASCISI BULGUR

BAGIRSAK KANSERİ SAVASCISI BULGUR

 

 

Bulgur, Anadolu insanının vazgeçilmez besin maddelerinden biridir. Özellikle kış aylarında bulgur tüketimi daha da artmaktadır. Tıp dünyasında son zamanlarda yapılan araştırmalar da, bu değerli besin maddesinin son derece önemli bir özelliğini daha ortaya çıkardı. Bu önemli özellik ne mi? Hemen söyleyelim: Bulgur, özellikle bağırsaklarda kanser riskini büyük oranda azaltıyor. Bazı kişiler tarafından "köylü yiyeceği" diye nitelendirildiği için sofralardan uzak tutulan bulgur, besin değeri yanında vitaminler açısından da son derece zengin bir gıda maddesi..


Besin değeri
Gaziantep Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Bölümü'nde uzun süredir yürütülen çalışmalarda elde edilen sonuçlara göre; bol miktarda fiber ihtiva eden bulgur, düzenli olarak tüketildiğinde bağırsak kanseri riskini engelliyor. Bulgurun besin değerine gelince; 100 gram bulgur, vücuda yaklaşık 350 kalori verir. Ayrıca 69.8 gram karbonhidrat, 12.5 gram protein, 1.5 gram lipid, 40 miligram kalsiyum, 3.5 miligram demir, 0.40 miligram B1 vitamini, 0.04 miligram B2 vitamini ve 4.3 miligram niacin içermektedir.


Stratejik gıda
4000 yıldan beri besin maddesi olarak kullanılan bulgurun, Dünya Gıda Örgütü'nün açlık sınırındaki ülkelere gönderdiği gıdalar içerisinde yer alması, önemini bir kat daha artırmaktadır. Bizim kıymetini ve önemini pek bilmediğimiz bulgur, dengeli beslenmeden taviz verilmeyen Beyaz Saray mutfağında dahi eksik olmayan emsalsiz bir gıda maddesidir. Bazı ülkelerdeki ordularda radyasyona karşı dayanıklı olduğu için stratejik gıda olarak kabul edilen ve nükleer savaş dönemleri düşünülerek stoklarda tutulan bulgur, kolay hazırlanabilmesi ile de önemli avantaj oluşturuyor.


Anne adayları için faydalı bir yiyecek
Bebeğin anne karnında sağlıklı büyümesine büyük katkı sağladığı belirlenen bulgurun hamileler tarafından bol bol tüketilmesi tavsiye ediliyor. Bulgurun folik asit açısından ne kadar zengin olduğunun toplumda yeterince bilinmediğini belirten Gaziantep Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Bayram, anne adaylarının sağlıklı bebek dünyaya getirmeleri için yeterince almak zorunda olduğu bir vitamin türü olan folik asidin, beyin ve omurilik hastalıklarının oluşumunu önleyen (B) grubundan bir vitamin türü olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Mustafa Bayram bu konuda şunları dile getirdi:
"Anne adayları, bebeklerini, folik asit yetersizliğinin neden olduğu rahatsızlıklardan korumak için bulgura sofralarında daha çok yer vermeli. Folik asit yetersizliği yaşayan kadınların, anemi, anemiden kaynaklanan yorgunluk, nefes darlığı ve ishal ile kilo kaybı, çarpıntı ve huzursuzluk gibi olumsuzlukları daha sık ve daha yoğun yaşadıkları biliniyor. Anne, bulgur yemekleri yiyerek bebeğini de kendini de bu olumsuzluklardan koruyabilir."


Kıymetini bilmiyoruz
Yeşil çay ve ısırgan otu gibi, bizim pek tüketmeye alışkın olmadığımız besinlerin kanser düşmanı olduğu biliniyor. Ama tüketimi ülkemizde çok yaygın olan bulgur var ki o da tam anlamıyla bir kanser düşmanı. Ayrıca bağırsakların düzenli çalışmasını sağlıyor, kabızlığı önlüyor, sinir bozukluklarını gideriyor, zihni dinlendiriyor ve enerji veriyor.

 

 

16 Eylül 2009 Çarşamba

Mutlu Aşk Yoktur

Mutlu Aşk Yoktur

 

 

insan asla bir şeye gerçekten sahip olamaz

ne gücüne, ne güçsüzlüğüne, ne kalbine

kollarını açtığında bir çarpı oluşur gölgesinde

ve ezer onu, kucaklamaya çalıştığında mutluluğu

yaşamı garip ve acı dolu bir ayrılıktır

mutlu aşk yoktur

 

o silahsız askerleri andırır yaşamı

farklı bir kader için hazırlanmış

neden kalkmalıdırlar sabahları

akşam silahsız ve belirsiz bulurken onları

söyle bu sözleri hayatım ve tut gözyaşlarını

mutlu aşk yoktur

 

güzel aşkım, sevgili aşkım, yırtılmış kalbim

seni içimde bir yaralı kuş gibi taşırım

bilmeden bizim geçişimizi izleyenler

ardımdan ördüğüm sözleri yineler ve iç çekerler

ve onlar ki, hepsi iri gözlerinin içinde ölürler

mutlu aşk yoktur

 

yaşamayı öğrendiğimiz zaman

artık çok geç olmuştur bile

kalplerimiz uyumla ağlar gece

pek çok mutsuzluk gerekir en basit şarkı için

pek çok pişmanlık, bir heyecan bedeli ödemeye

pek çok gözyaşı, bir gitarın melodisine

mutlu aşk yoktur

 

acı olmayan aşk yoktur

yaralamayan aşk yoktur

solmayan aşk yoktur

ve hiçbiri ülkene olan aşkından büyük değildir

gözyaşlarından yaşamayan aşk yoktur

mutlu aşk yoktur

ama o bizim aşkımızdır

 

 

 

Louis Aragon - 1946

 

15 Eylül 2009 Salı

POLEN NEDİR


Bitkiler, bilindiği gibi yeterince hareket edip, yer değiştiremeyen canlılardır. Bitkilerin büyük çoğunluğu nesillerini devam ettirebilmek için tohum yaparlar. Tohumlar toprağa düşüp veya dikilip aynı cins bitki olarak yeniden doğarlar. Tohumdan hemen önce açan çiçeklerin ortasındaki erkek üreme organlarının başcık kısmında, çiçeğin genel görünüşünden ayrı ancak bitkinin tüm kalıtsal özelliklerini taşıyan toz şeklinde hücreler kümesi vardır. Bitki cinsine göre, bu erkek üreme hücresi tozcuklar, ya aynı çiçeğin içine veya başka bir yerdeki aynı cins çiçeğin içine rüzgar sinek, böcek, karınca, kelebek, arı veya insan eli gibi vasıtalarla girerek çiçeğin dişi organında döllenmeyi sağlayarak cinslerinin devamını da sağlamış olurlar. Polen işte bu çiçek üreme hücreleridir. Bitkilerin çiçek dönemleri bitince polenler de kaybolurlar. 

POLENİN  FAYDALARI

1- Polen bütün vitaminleri taşımaktadır
2- Yara ve yanıkların iyileşmesinde hızlanma sağlar.
3- Zekayı çalıştırır, kemik ve kas kuvvetsizliklerini giderir
4- Şeker hastalığına faydalıdır.
5- Beyin , prostat, karaciğer, solunum yolu iltihapları ve damar  sertliğini giderir.
6- Bağırsak çalıştırıcıdır.İç zehirlenmeleri önleyicidir
7- Aşırı yorgunluk, zayıflık, kansızlık,yavaş gelişme ve erken ihtiyarlamadan korur.
8- Beyin yorgunluğunu ve düşünsel bunalıma iyi gelir.
9- Sinir dengesini korur.
10-Sakinleştirici ve dinçleştiricidir.
11-Moral ve ruh sağlığına yararlıdır.
12-Beyin ve kas gücünü artırır.
13-Yüksek tansiyona ve kolesterol yüksekliğine kuruyucu ve iyileştirici etki yapar.
14-Kalbin kroner damarlarının tıkanmamasında faydalıdır.
15-Mide yaralarının iyileşmesinde fayda sağlar.
16-Şişmanlık ve zayıflıkta etkilidir.
17-Görme yeteneğini arttırır.
18-Saçın gelişmesinde önemli rol oynar.Saç sayısını arttırır ve saç dökülmesini önler.
19-Güzellik kremi olarak da kullanılır.
20-Üstün kan yapıcı özelliği vardır.Kanı temizler,kanı filtre eder,alyuvar sayısını %30 oranında arttırır.
21-Hücre tazeleyicidir.
22-Balgam söktürücü, mikrop öldürücü, çabuk iyileştirici etkiye sahiptir.
23-Kas gücünü arttırır.Zayıflama esnasında hissedilen halsizliği giderir.
24-Enerji üreten, dinçlik kazandıran polen, bilhassa ileri yaşlarda çok faydalıdır
25-Cinsel gücü artırır.
26-Polenle beslenen annenin, bebeğine verdiği anne sütü daha uzun sürer. Böylece hem bebeğin gelişme bozukluğu önlenir hem de bebeğin kabızlığı önlenir, gazı giderir ve hastalık kapmamasına yardımcı olur.

 

POLEN'DE BULUNAN VİTAMİN VE MİNERALLER NELERDİR   :

Polende tam 22 çeşit aminoasit, 27 çeşit madensel tuz, doğal hormon, enzim, coenzim, pigment, karbonhidrat ve ferment vardır.

Polende bulunan başlıca asitler pantothenic, linoleik, ascorbik ve araohidonik'dir. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise varlığı polende tespit edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bulunan iz elementler alüminyum, nikel, titaniyum ve çinkodur.

Dünyaca tanınmış bir araştırma örgütü CNRS Araştırma Örgütü'nün; Araştırma Uzmanlarından Armond PONS; kitabında polenin bütün vitaminleri taşığıdığını açıklamıştır.

Polende bulunan vitaminler A, B1, B2, B3, B4, B5, B6, B7, B8, B9, B12, C, D, E, H, P, PP'dir.

Polende yüksek oranda rutin vardır (rutin kılcal damarları etkiler, aynı zamanda kalp kasının çalışmasını güçlendirir).

Chauvin ve Lenormand'ın araştırmalarıyla polenin antibiotikler içerdiği kanıtlanmıştır. Grecean ve Enciu'nin bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin Staphylococcus, Salmonella, Ecoli ve Bacillus anthracis'e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerini engellediği tespit edilmiştir.

Polende insan yaşamının ihtiyacı için her şey mevcuttur. Bulundurduğu (oglio-elementler) madenler, aminoasitler ve en son olarak zengin çeşitli vitaminler yanında; protein, yağ, şeker, madeni gıda, hormon, büyütücü faktör, pigment; beyin ve vücutça yorgun insanların tüm ihtiyacını karşılar. Anemi (kansızlık) hastalarında, bir ay süre ile her gün bir kahve kaşığı polen yedirilen bünyelerdeki alyuvarların; milimetre küpte 500.000 arttığını göstermiştir
 

1 Gram Polendeki 8 mg B1 vitaminini şu besinler sağlar

70 gram Bira mayası, 3 kg. Karaciğer, 8 tam kepekli ekmek, 20 kg. elma veya domates

1 Gram Polendeki 5 mg B2 vitaminini şu besinler sağlar

50 gram Bira mayası, 6 kg. portakal, 12 kg. domates, 16 kg. elma 74 adet beyaz ekmek

1 Gram Polendeki 27 mg B5 vitaminini şu besinler sağlar

35 gram Bira mayası, 13 kg. sığır eti, 25 kg. kabuklu buğday, 95 lt süt

 

DÜNYA BİLİMADAMLARINA GÖRE POLEN VE FAYDALARI   :

 
"Geleneksel tıbbi tedaviler gören MİDE ÜLSER'li hastaların %29'u iyileşebilirken, Polen yedirilerek tedavi edilmiş MİDE ÜLSER'lilerin %59.2'sin de Mide yaralarının iyileştiği denenerek kanıtlanmıştır."
Kaynak:Rusya Irkomtsk Tedavi Kliniği

"Günde 2 gram Polen yiyen hastalardaki YARA VE YANIKLAR'ın iyileşmesinde %30 hızlanış ve artış olmuştur."
Kaynak:ABD Wagne Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Prof.Dr.N.S.Gimbal

"Polen, hayatın sırrı olan RNA ve DNA doludur. Uzun zamanlı hafıza, kromozonların yapısına giren RNA' ya bağlıdır. RNA'sız beyin taşıyan insan, kendi adını bile hatırlayamaz. Polen ZEKA'yıda arttırmaktadır.
Vikingler gözlemsel olarak farkettikleri poleni,  "mabud yemeği " olarak savaşlara giderken yerler ve ortalama 100 yıl yaşarlardır.
'Ensafalit' (Beyin iltihabı)'na yakalanan Danimarka'lı Jyte Elmgaad'a doktorları dört ay ömrü kaldığını açıkladılar. Kısa zamanda duyu özelliklerini kaybeden genç kadın, sağır, dilsiz ve kör olur. Bunun üzerine, Polen özü enjeksiyonları yapılır. Sonuç hayret vericidir. Hasta mucize şekilde ölümden kurtulur ve eski sağlığını kazanır.

BEYİN, PROSTAT, KARACİĞER, SOLUNUM YOLU İLTİHAPLARI VE DAMAR SERTLİĞİ'inde sonucu şaşkınlık veren tıbbi kürler devam etmektedir."
Kaynak:ABD / Call Enterprise -Jim Kenner

"Bizler bilim adamları henüz polenin nasıl olup da hastalıkları iyi ettiğini bilmiyoruz. (1969'da polenin bileşimi henüz tam bilinemiyordu). Fakat, çeşitli antibiyotik ilaçlarla tedavi edildiği halde iyi olmayan pek çok hastam, gözlerimin önünde iyi olmuşlardır. Bir çok SOLUNUM HASTALIKLARI'nın da polenle tedavi edildiğini ve hastaların gerçekten hastalığı ve nekahat süresini süratle atlattıklarını müşahade ettik. Söylenecek tek şey yok. İnsanlık demek ki burnunun dibinde bulunan bu "Harika İlacı" şimdiye kadar hiç farketmeden yaşamış"
Kaynak:İsveç Upsala Üniversitesi - Eric Ask Umparc

"Polen, harika besinlerin en üstünüdür. Kimyasal analizler polende tüm vitaminler, proteinler, yağ, şeker, mineral, hormon, büyütücü faktör, pigment vs. bulunduğunu gösteriyor. Bu canlı dengeli besin beyni ve vücudu yorgun ve uyuşuk insanlara bir kaç günde canlılık ve yaşama neşesi veriyor. Büyüme faktörleriyle cılız ve durgun çocukların hızlı gelişmesini sağlıyor. Kansızlarda, bir ay süreyle her gün bir kahve kaşığı polen yedikten sonra yapılan laboratuvar denemeleri, kırmızı küreciklerin, milimetre küpte 500.000 arttığını gösteriyor.
Hafif laktasif, yani BARSAK ÇALIŞTIRICI'dır. İÇ ZEHİRLENMELER'i önleyicidir. Sabah ve öğle, vitamin almak için polen yiyiniz. Ilık süt, bal veya suya karıştırılır. Veya doğrudan yenilir. AŞIRI YORGUNLUK, ZAYIFLIK, HASTALIK, KANSIZLIK, YAVAŞ GELİŞME gibi durumlarda doz arttırılmalıdır. Hiç bir yan etkisi tespit edilmemiştir.
Son araştırmalar ERKEN İHTİYARLAMA'dan koruduğunu gösteriyor. Siz, 60 yaşından sonra 40 yıl daha dinç yaşamak istiyorsanız Poleni hemen her gün yiyiniz."
Kaynak : Pour vivre cink fois vingt ans ( 100 Yıl dinç yaşamak )
Yazar : Fransız Tıp Profesörü Dr.Robert Tocquet (5 ayrı dilde 26 tıbbi kitap ve ansiklopedi yazan Bilimadamı)

"Değişik laboratuvarlarda özellikle Rusya vitaminler Enstitü'sünde birçok kez yapılan analizlere göre Polen, vitamin ve ferment gibi canlı cevherlerden yana çok zengindir. Prof.Joiriche, Dr.Chauvin ve Alain Caillas'ın yaptıkları Polen analizleri gözönüne alınırsa, en başta SİNİR DENGESİ'ni korumaya yaradığı anlaşılır. BEYİN YORGUNLUĞU ve DÜŞÜNSEL BUNALIM sonucu ortaya çıkan, zayıf sinirli, gücü tükenmiş ve uyuşuk insanlar, günde yedikleri iki kaşık polenle gerçek bir sağlık verici, sakinleştirici ve dinçleştirici ilaç bulabiliyorlar.
ŞİŞMANLIK ve ZAYIFLIK, SÜRGÜN ve PEKLİK gibi karşıt durumlarda dengeye getirici, SAĞLIK KAZANDIRICI bir etki yapar. SALGI BEZLERİ'ni, HORMONAL SİSTEMİ uyarır. KOLİT, İNCE BAĞIRSAK İLTİHABI VE BARSAK KOKUŞMASI'nda faydalıdır. Özellikle KOLİBASİLLERE, MİKROPLARA, öldürücü ve üremeyi önleyici etkisi denenmiştir."
Kaynak : Le miel et pollen ( Bal ve Polen )
Yazar : Fransız Dr.Raymond Dextreit (Sağlık ve beslenme konularında 30'dan fazla kitap yazarı)

"Polenin iştahsızlık ve BAĞIRSAK TEMBELLİĞİ'ne faydaları bütün kullananlarla iyi bilinir. Polen ayrıca, MORAL ve RUH SAĞLIĞI'na yararlıdır. Bunları yitirenlere güven verir. Etkisi kısa süren "doping" ilaçlardan değildir. Vücuda tam bir kalıcı sağlık kazandırır. YORGUNLUĞU AZALTIR ve sürekli etkisiyle BEYİN ve KAS GÜCÜ sağlar.

Sayısız ŞEKER HASTASI polen kürü yapıyor. Örneğin, Lyon'dan Bayan B. son devrede ileri bir şeker hastası (diabetik) idi. İdrarının litresinde 48 gram şeker ölçüldü. Çeşitli ilaçlar kullanmasına rağmen iyileşme ümidini yitiriyordu. Günde 3 gram polen yiyerek 15 günlük kür yaptı. İlk kürün sonunda idrardan dışarı atılan şeker %87 düştü. Yenilenen kürler sonunda şeker, litrede 1 grama indi ve kol, bacak ve bel ÖDEM'leri (ŞİŞLİKLER) ile, Anjindö Puatrini (KALP YETMEZLİĞİ) daha iyi olduğu görüldü."
Fransa Tarım Akademisi - Dr. Alain Caillas ( Polen araştırmaları ile ödül kazanmış )

"BEYİN YORGUNLUĞU ve AŞIRI SİNİRLİLİĞİN çok görüldüğü entellektüel hastalarda, miyokard enfaktüsü ve kalbin KRONER DAMARLARININ TIKANMASI'nda polen sayesinde şaşırtıcı iyileşmeler görülüyor."
Dr.Mauntzune

"Polen YÜKSEK TANSİYON'a, DAMAR TIKANIKLIĞI'na, KOLESTEROL YÜKSEKLİĞİ'ne, KRONER TROMBAZ ve FELÇ'lere karşı koruyucu ve iyileştirici etki yapıyor."
Dr. Nemarov - Dr. Egerov - Dr. Mistchenko - Dr. Kodiser
Rus Bilimler Akademisi

"Polenin PROSTAT hastalıklarına da şaşırtıcı etkisi vardır. Prostat büyümesindeyse, ballı polen kürüyle yapılan denemeler, aralıklı gelen ve uzun süren hafif ağrıların yok olduğunu ve idrara çıkma sayısının azaldığını gösterdi. Polen yaşlı hastaları bazı durumlarda ameliyattan kurtarıyor. "
İsveç Upsala Üniversitesi Kliniği - Prof. Eric Ask Upmarc
İsveç Lund Üniversitesi Cerrahi Kliniği Üroloji Bölümü - Dr. Gasto Jonson

"Polen bütün vitaminleri taşımaktadır."
CNRS Araştırma Uzmanı - Armond Pons
"Şişmanlık ve zayıflık gibi iki karşıt durumda; vücuttaki fazla karbonhidrat, glikoz ve yağları yakarak şişman bünyeyi yok eder, metabolizma dengesi sayesinde zayıf düşen hücreyi derhal uyarır, üstün kan yapıcı özelliğiyle kas gücü ve metabolizmayı çalıştırarak cılız ve zayıf bünyeyi, güçlü ve dinç hale getirir."
Kaynak : Le miel et pollen ( Bal ve Polen )
Yazar : Fransız Dr.Raymond Dextreit (Sağlık ve beslenme konularında 30'dan fazla kitap yazarı)

"Arıların binlerce yıl önce bulduğu bu harika besin, onların lavrasını en hızlı büyüten, kendi vücutlarını en sağlıklı kılan, en çok yaşatan, en güzel balı sağlayan bir besin. Poleni deneyerek buldu arılar. Oysa insanlar ancak 20.yüzyıl sonlarına doğru analizlerini yapınca polenin değerini anlayabildiler. En önemli besinlerinden binlerce kat fazla vitaminler taşıdığını görünce 1 gram polenin insana gün boyu yeterli olduğunu hesapladılar.
Bir arının günde 4000 çiçeğe konarak 35 günlük ömründe yapabildiği 10 gramcık balı, insanların kovandan çalarak yediklerini görüyordu arılar. Oysa, günün birinde 2-200 mikronluk biricik besinlerini insanların da "Harika Besin" yapacaklarını, bir santimlik boylarını ve küçücük beyinleriyle düşünemezlerdi arılar. Bitki hayatının sırrını taşıyan çiçek tozlarını "Doğanın En Üstün Besini" seçerek ömür boyu yiyen ve gerçek balı yapan arılar onun "Tam Besin" olduğunu biliyorlardı. Öyle bir besin ki, yapısında 70'e yakın cevher taşımaktadır. Bütün vitaminleri, 22 çeşit aminoasiti, sindirim fermentlerini, hormonları, yağları, doğal şekerleri, mineralleri yapısında bulundurmaktadır. Polen besinler dünyasının son harikasıdır. "
Kaynak : Gayelord Hauser ( Güzel ol, Dinç yaşa )
Türkiye - Dr. Erdal Erkan ( İlk Bilimadamlarımızdan )


TÜBİTAK VE POLEN   :

Kaynak : Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Sayı: 203 Sahife : 34 Yıl : 1984 Ay : Ekim
Başlık : Doğa Harikası POLEN
Yazar :
Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun
ALYUVAR SAYISINI %25-30, HEMOGLOBİNİ %15 ORANINDA YÜKSELTİR.
- Polende bulunan Riboflavine'nin GÖRME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ BÜYÜKTÜR. Birçok olayda şaşırtıcı sonuçların alındığı ve GÖRME YETENEĞİNİN ARTTIĞI saptanmıştır.
- Polende bulunan AMİNOASİTLERDEN CYSTİN (kükürt içeren bir aminoasittir) SAÇIN GELİŞMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNAR. Cystin'nin SAÇ SAYISINI ARTTIRDIĞI ve SAÇIN DÖKÜLMESİ'ni önlediği anlaşılmıştır.

- Polen PROSTAT hastalarında iyileştirici rol oynar.

- Polen GÜZELLİK KREMİ olarak da kullanılır. Bunun için, bir kahve kaşığı polen öğütülür ve taze yumurta sarısıyla karıştırılır. Bu karışım hafif masajla yüze ve boyuna sürülür. Yarım saat beklenir. Zamanı dolunca bol suyla yıkanır. Sonuçta cilt parlaklık ve tazelik kazanır.

Yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, polen çok değerli, doğal ve zengin bir besin kaynağıdır. Ülkemizde bol miktarda bulunan, ancak değeri çok az bilinen bu besin maddesinin değerlendirilmesi gerekir. Gelişmiş ülkelerde (spor mantar vb. bitkilerin dayanıklı şekli) polen ve spor bilimi olarak tanımlanan Palinoloji, Türkiye'de jeoloji, botanik ve tıp ilimlerine hizmet eden bir bilim kolu durumundadır. 1983 yılında Türkiye Kalkınma Vakfı'nda (TKV) Palinoloji'nin ekonomik yönü ele alınmış ve gerekli teçhizat temin edilerek bir Palinoloji Laboratuvarı kurulmuştur. Bu kurumda yapılan çalışmalar sonunda polen tuzakları, polen toplanması, polen kurutulması ve saklanması gibi konularda ilerlemeler kaydedilmiştir. Ayrıca arının hangi bitkileri tercih ettiği, hangi bitkinin en bol polen verdiği hakkında çalışmalar yürütülmektedir. Amaç ülkemizde kullanılması bilinmeyen bu değerli besini ülkemizin hizmetine sunmaktır. "

Kaynak : Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Sayı: 203 Sahife : 34 Yıl : 1984 Ay : Ekim
Başlık : Doğa Harikası POLEN
Yazar :
Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun

POLEN'İN FAYDALARI NELERDİR   :
 
KALP DAMAR HASTALIKLARINDA POLEN
En yaygın kalp hastalığı, damar kireçlenmesi ve tıkanmasıdır. Polenin yapısında bulunan P vitamini ve diğer yararlı elementler damarları yumuşatır, kana geçen civardaki artıkların idrarla dışarı atılmasını sağlar. Ünlü araştırmacı Alain Caillas, kitabında "Miyokard enfaktüsü ve kalbin kroner damarlarının tıkanmasında, polen sayesinde şaşırtıcı iyileşmeler görülüyor. Rus Bilimler Akademisi'nde Prof. Beklerov ve arkadaşlarının önemli araştırmalarına göre Polen, yüksek tansiyona, damar sertliğine, kolesterol yüksekliğine, kroner tromboz ve felçlere karşı koruyucu ve iyileştirici etki yapıyor." diye açıklıyor. Hürriyet gazetesinin "Püf noktası" sütununda "Çiçek tozu gençleştiriyor mu ? İsveçli Dr. Lars Eric Essen ve Dr. Tissinin, poleni yaşlı insanlar üzerinde denemiş ve özellikle damar sertliğinde faydalı olduğunu meydana çıkarmışlardır. " diye yazılmıştır. 

RUH VE SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Bu hastalıkların tedavisinde en başta bol B vitaminleri gerekmektedir. Bilhassa B1 vitaminine gereksinim vardır. Bu vitamine "Sinir dokusu vitamini" denilmesi de bundandır. Polen de yüksek oranda B1 vitamini mevcuttur. Ayrıca Polen bütün B vitaminleri kompleksidir. Dr. Raymond Dextreit, düşünsel yorgunluk ve yaşamın bozuk düzeni nedeniyle sinirleri zayıflamış, güçsüz kalmış kimselerin, günde yedikleri 2 kaşık polen sayesinde sağlık ve sakinlik bulacaklarını yazmıştır. 

SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Gastrit, Ülser, Kolit ve Hemeroid en yaygın sindirim sistemi hastalıklarıdır. Gastrit ve Ülserin ana nedeni ise sinirseldir, genelikle stresten kasılan (spazm yapan) mide kası sinirleri, o bölgeye gelen kılcal damarları da kısarak bir bölgenin kansız kalıp, yaraya dönüşmesine neden olur. Tedavi edilmezse insana yaşamı zehir eden hastalıklardır. Ömür boyu diet uygulamayı veya ameliyatları gerektirir. Bazı zamanlarda mide kanaması ve delinmesi şeklinde ölümlere neden olurlar. Belirtilen gramajlar dahilinde yapılan Polen kürleri, Mide-Barsak sistemine bağlı tüm hastalıklarda: geçici değil, Kesinkez tedavi sağlar. 

KANSIZLIK VE ZAYIFLIKTA POLEN

Polenin en belirgin ve yaygın özelliği, süratle iştah açıcı ve kan yapıcı olmasıdır. Tedavilerde önemli olan, bileşiminde tüm cevherleri taşıyan bir kan sağlamak ve hasta bölgeye ulaştırmaktır. Gerisini vücut halleder...Nasıl bir otomobile, bozuk bir yakıt konduğunda çalışmasında aksaklık meydana gelirse; İnsan vücudunun yakıtı da ona gerekli tüm cevherleri bünyesinde bulunduran sağlıklı bir kandır. Kandaki cevherlerin bir veya birkaçının eksikliğine Kansızlık yani Anemi denir. Kansızlık her tür sağlık sorununa neden olan başlıca etkendir. Ülkemizde yapılan araştırmalar halkımızın %60-70'inin kansızlık sorunu olduğunu ortaya koymuştur. Düzenli kullanılan kürler sonucu; Polen: Kanı temizler, Kanı filtre eder, Kan yapar, Direnci arttırır, Alyuvar sayısını %30 oranında arttırdığı Bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır.  

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN

Solunum sistemi hastalıklarının genel ve çok görülen nedeni üşütmektir. Üşütme ile vücudun direnci kırılır, metabolizma vücut ısısını normale çıkartmak için çaba sarfederken solunum yollarında virüs ve bakteriler kendine yer ve ortam bularak süratle çoğalırlar. Nezle, grip, anjin, faranjit, bronşit, zatürre, zatülcenp, astım, sinüzit ve verem gibi hastalıklar meydana gelebilir. Bu hastalık mikropları burada da kalmayıp, kan yolu mafsallara, kalp kapakçıklarına ve böbreklere vs. geçerek daha hayati hastalıklara da neden olabilirler. Bu nedenle solunum sistemi hastalıklarının süratle tedavisine gidilmektedir. Gelişmiş ülke doktorları, bu hastalıklarda, diğer ilaçlarla birlikte Polen de vererek tedavi yapmaktadırlar. Çünkü Polen vücut direncini, kanın lökosit (alyuvarlar) ve antikor yapımını arttırır. Sovyet Prof. N.Joiriche, burun ve boğaza polen püskürtülerek mukoza direncini arttırmak ve virüsleri etkisiz kılmak yolundaki başarılı çalışmalarını yayınlamıştır. 1957'de ilk kez Pasteur Enstitüsü'nde polenin verem mikrobu olan "Koch" basiline karşı öldürücü etkisi olduğu saptandı. Yapısındaki sakızlı maddesi, terementi esansı, nükleik asitleri ve Bol B vitaminleri ile Polen, Akciğeri dezenfekte ettiği gibi, balgam söktürücü, mikrop öldürücü, çabuk iyileştirici etkiye sahiptir.  

ŞİŞMANLIKLARDA POLEN: 

Şişmanlık ve zayıflık gibi iki karşıt durumda vücuttaki fazla karbonhidrat, glikoz ve yağları yakarak şişman bünyeyi zayıflatır, metabolizma dengesi sayesinde zayıf düşen hücreyi derhal uyarır, üstün kan yapıcı özelliğiyle kas gücü ve metabolizmayı çalıştırarak cılız ve zayıf bünyeyi normal haline getirir. Polen, hücrelerde ki yanma olayını metabolizmayı ve adrenalin salgılanmasını hızlandırır. Böylece biriken yağların erimesini çabuklaştırdığı gibi, kas gücünü de arttırarak zayıflama esnasında hissedilen halsizliği de giderir.
 
PROSTAT HASTALIĞINDA POLEN:
 

Prostat bezesi idrar torbasının hemen çıkışında ve sadece erkeklerde bulunan ceviz büyüklüğünde bir doğal subaptır. Beyinden uyarılan sinir telleri omurilikten takiple prostata ulaşır ve gerektiğinde bu subapı açıp, idrarın boşalmasını sağlar. Aynı beze idrar yolu kapayıp, meni yolunu gerektiğinde açarak meni çıkışını sağlar. Bu esnada özel salgı bırakarak spermlerin ölmesini önler. Bu harika organcık güçlü kaslarla ve sinir sistemiyle istemli çalışır. Zamanında çok alkol kullanan sinirleri yıpranmış kimselerle, başka hastalıklar için değişik ilaçlar kullanmış veya idrarına mikroplar karışmış insanlarda ve yaşlılıktan kasları gevşemiş olanlarda prostat sorunları görülmesi normaldir. Yaygın prostat hastalığı ise prostatitis denilen, prostat iltihaplanmasıdır. Prostatitis'te ve prostat hipertrofisi'nde Polenin antibiyotiklerden daha etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Polen araştırmacısı Alain Caillas (Fransa Tarım Akademisi - Polen araştırmaları ile ödül kazanmış ) kitabında şöyle özetlemiştir.
"Polenin prostat hastalıklarına da şaşırtıcı etkisi vardır. İsveçli iki araştırmacının, Upsala Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniği'nden Prof. Eric-Ask Umparc ile Lund Üniversitesi Cerrahi Kliniği'nden Dr. Gosta Jonson'un çalışmaları polenin prostatitis'e en iyi etkiyi yaptığını ortaya koydu. Prostat büyümesin de ise polen kürü ile yapılan denemeler aralıklı gelen ve uzun süren hafif ağrıların yok olduğunu ve idrara çıkma sayısının azaldığını gösterdi. Bilhassa ağır prostat geçiren yaşlı hastaları ameliyattan kurtarmıştır."  

YAŞLILIK SORUNLARINDA POLEN: 

Enerji üreten, dinçlik kazandıran polen, bilhassa ileri yaşlarda çok faydalıdır. Yaşlı insanların en çok yakındığı ve özlemini duyduğu sorun cinsel yetersizliktir. Kan yapıcı, hücre tazeleyici ve uyarıcı Polen bu soruna da büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Polenin, cinsel istek ve gücü canlandırdığı, kullananlarca doğrulanmıştır. Polen, bir aylık kürle, on yıl gençleştiren kimyasal içerikli  sihirli bir değnek değildir. Ancak devamlı ve düzenli kür kullanımı halinde; vücudu hastalıklardan korur, kurtarır, kanı güçlendirir, kaybolan cinsel yaşamı tekrar geri getirir, ömrü uzatır ve hastalıksız standardı yüksek bir cinsel  yaşam sürdürür.
 
KISIRLARDA POLEN:

Polen kısırlarda da en önde gelen bitkisel gıdalardan biridir. Kısırlık tedavisinin en güç olanı sinirsel kaynaklı hormonal olan şeklidir. Kadın ve erkek beyninin ortasında bulunan nohut büyüklüğünde ki hipofiz bezi, belli zamanlarda kadınlarda yumurtalıklara, erkeklerde ise husyelere, omur ilik sinir telleri kanalı ile emir vererek yumurta ve sperm üretmelerini sağlatır. Korku, şok, stres, beyin özürü veya hastalıkları gibi nedenlerle hipofiz bezi bu görevini yapamaz ise kadında "ovülasyon yokluğu", erkekte "ozosperm" denilen canlı sperm yokluğu ile kısırlıkları ortaya çıkarır. Dozajlı ve kaliteli bir Polenle birlikte alınan Arısütü,  Bal ve Kırmızı Ginseng, vücuda hem olağanüstü doğal protein, aminoasit, vitamin, mineral sağlayarak destek vermekte ve beyinde hipofiz bezindeki "Spazm"ı çözerek yumurta ve canlı sperm üretimini tamamıyle üretmektedir. 

BEBEK ÇOCUK VE GENÇLERDE POLEN: 

Yeni doğan bebek anne sütüyle beslenir. Eğer anne yeterli ve dengeli besleniyor ise; anne sütünün kalitesi, bebeğin beyin ve vücut gelişmesinin tam olabilmesi için yeterli olur. Dolayısıyla annenin süt verme zamanında Polen yemesi, bebeğin beyin ve beden gelişiminde, kemik kas yapısının güçlenmesinde, en önemlisi bebeğin bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasında olağanüstü rol oynamaktadır. Aynı zamanda Polenle beslenen annenin, bebeğine verdiği anne sütü daha uzun sürer. Böylece hem bebeğin gelişme bozukluğu önlenir hem de bebeğin kabızlığı önlenir, gazı giderir ve hastalık kapmamasına yardımcı olur.

Gelişme çağındaki çocuklarda ise çocukların, bol kaloriye, bol protein, vitamin ve madenlere ihtiyaçları vardır. Polen fazlasıyla; Enerjiyi veren vitaminleri, boy uzatan hormonları karşılar, zekayı çalıştırır, kemik ve kas kuvvetsizliklerini giderir.
Bilhassa fast-food alışkanlıklarına başlama çağı olan ve gelişmenin durduğu genç yaşlarda kullanılan Polen kürleri; Gençlerin gelişmesini durdurmaz, sportif faaliyetlerde başarılı olmalarını sağlar, zekalarını çalıştırabilme kapasitelerinin en yüksek olduğu bu dönemde gerekli aminoasit ihtiyacını karşılar ve sonuç olarak hayata başlama adımlarında, beyin-beden gücü standartı yüksek olarak, polen kullanmayan akranlarından, hem fizik hem de başarı olarak daha da önde olurlar. 

SAÇ DÖKÜLMELERİNDE POLEN:

Polen, saçın suyu ve gübresidir. Saça faydası, kök kısmına yaptığı olumlu etkidir. Bileşiminde ki (doğanın sunduğu saf şekilde); B5 Vitamini (pantotenik asit), niacin ve cystin, saç kökünü en iyi şekilde besler, dökülmesini durdurur,  cansız kılların kıl hacmini geliştirir ve saçın gürleşmesini sağlar.
CİLT GÜZELLİĞİ VE POLEN   :

Ciltteki çeşitli lekelerin, sivilcelerin ve bozuk bir cilt oluşmasında en önemli etkenler, sindirim sistemindeki bozukluk, karaciğer, kansızlık veya temiz olmayan kandandır. Bilhassa sorun kanda ise; kan, derimize yönelik dış etkilere karşı koyabilecek cevherleri taşımıyorsa, normal insan tenine olumsuz etki yapamayan güneş ultraviyole ışınları bile, deride ki kalkan görevi yapan kan maddeleri eksik olan kişiye etki yapıp, derisinde lekeler meydana gelmesini sağlar. Bu nedenle, önce kanın atık maddelerden arındırılıp tüm cevherlerle donatılması, kanın temizlenmesi, filtre edilmesi gerekir. Bunu en iyi Polen sağlar. Hiç bir cilt sorunu olmayan, canlı, sağlıklı parlak pembe bir cilt isteyen bayanlar, Polen yiyerek ve maskesini yaparak ten hücrelerini besleyebilirler. "Oriane" gibi bir çok ünlü güzellik kreminin özü Polen'dir. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Ekim-1984 sayısında Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun' un yazısında:
" Polen güzellik kremi olarak da kullanılır. Bunun için, bir kahve kaşığı polen öğütülür ve taze yumurta sarısıyla karıştırılır. Bu karışım hafif masajla yüze ve boyna sürülür. Yarım saat beklenir. Zamanı dolunca bol su ile yıkanır. Sonuçta Cilt, parlaklık ve tazelik kazanır "

POLEN ALLERJİK BÜNYEDE KULLANILIR MI   :


Alerjik bünyesi olan hastaların, akciğer bronşlarındaki sinir uçları oksijen yetersizliğinden ve spazm yaptığından dolayı çok hassaslaşmışlardır. İlkbahar ve sonbaharda gözle görülemeyecek kadar küçük olan ve havada uçuşan AĞAÇ POLENLERİ bronşlara ulaştığı an; bronşlardaki sinir uçları derhal kasılarak tepki gösterip öksürük olarak kendini belli eder. Ancak arının çiçekten kovana gelmesiyle elde edilip, özel naturel kurutma sistemleriyle kurutulan ÇİÇEK POLENLERİ üst solunum yolları enfeksiyonlarında tedavi edici bitkisel destek sağlar. Dolayısıyla AĞAÇ POLENİ ve ÇİÇEK POLENİ karıştırıldığı için ve her ikisine de - Polen - dendiği için isim benzerliğinden dolayı bazı Alerjik bünyeler ÇİÇEK POLENİNİ yemekten çekinirler. Halbuki durum böyle değildir. Üst Solunum Enfeksiyonları için tam fayda veren ÇİÇEK POLENİ için bilimadamlarının oldukça kesin sonuçları olmuştur.
 
POLEN NASIL VE NE KADAR KULLANILIR   :

Günde kullanılması gereken Polen miktarını Tübitak Bilim ve Teknik'de yayınlanan önerisi aynen aşağıdadır.
"Beklenen iyileştirmenin gerçekleşmesi için ne kadar polen gereklidir ? Caillas'ın bildirdiğine göre kesin sonuçlu bir tedavi için günde 32 gram polen yeterlidir. Sağlıklı yaşamın devamı içinde 15 gram polen alınmalıdır. Polen kullananların söylediklerine, kendi deneylerimize ve arıcılar birliği üyelerinin kanısına göre, yukarıda verilen miktarların yarısı kadar bir doz bile yeterlidir. Bir kahve kaşığı polen 4 gram gelir. Genel durumumuzu sağlıklı tutmak için 2 kahve kaşığı polen alınmalıdır.  

YAPILACAK KÜRÜN DOZU:

Birinci hafta 15 gram polen sabahları aç karnına alınmalıdır, iki ve üçüncü hafta günde 30 gram sabah kahvaltısından 15 dakika önce yarısı ve akşam yemeğinden 15 dakika önce diğer yarısı alınmalı, dördüncü haftada ise uygulama birinci haftada olduğu gibi tekrarlanmalıdır. Bu küre ilave olarak her sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğe polenli bal sürülmeli ve bu yolla da 8 gram polen alınmalıdır."
Kaynak : Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Sayı: 203 Sahife : 34 Yıl : 1984 Ay : Ekim
Başlık : Doğa Harikası POLEN
Yazar : Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun 

POLEN NASIL MUHAFAZA EDİLMELİ:

Polen,buzdalabında muhafaza edilmeli.

 

POLENİ  KİMLER  KULLANAMAZ:

Arı ürünlerini,1 yaşından küçük çocukların kullanmaması uzmanlar tarafından tavsiye edilmektedir.