29 Ekim 2008 Çarşamba

ONUNCU YIL MARŞI


 
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı başkomutan
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.
 
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!..
 
Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türküz..bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
 
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!..
 
Çizerek kanımızla öz yurdun hartasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını,
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
 
Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!..
 
Örnektir uluslara açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz,
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
 
Türküz,Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!..
 
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL - Behçet Kemal ÇAĞLAR

 

Bir Avuç Fındık

 

 

 

 Türkiye'de bol miktarda yetişen yetişen kuru yemişlerin, içeriğindeki mineraller, çinko, kalsiyum ve magnezyum ile insan sağlığı için son derece faydalı olduğu belirtildi. Erciyes Üniversitesinde görevli Diyetisyen Dr. Nurten Budak, özellikle fındık, fıstık, ceviz ve badem gibi kuru yemi şlerin vücutta yağ alımını artırdığını, ancak bu yağların diğer yağlardan farklı olarak kolesterol içermediğini bildirdi. Kuru yemişlerde bulunan yağların vücutta kolesterolün düşmesine de katkı sağladığını ifade eden Budak, özellikle fındık yağının bu özelliği nedeniyle kalp-damar sağlığının korunması açısından büyük önem taşıdığına dikkati çekti. Türkiye'nin dünyanın önemli kuru yemiş üreticileri arasında yer aldığını ve Türkiye'nin hemen her bölgesinde farklı kuru yemiş çeşitlerinin yetişebildiğini hatırlatan Budak, şunları söyledi: "Vücudun yağ alımını artıran ve kolesterol oranının düşmesine katkı sağlayan kuru yemişler, mineraller için de iyi bir kaynaktır. Kuru yemişler, büyüme ve gelişmeye katkı veren çinko, kemik sağlığı için önemli olan kalsiyum ve magnezyum bakımından da zengindirler. Yine vücuda bitkisel protein sağlarlar. Öğünler dışında atıştırılan birçok yiyecek ve içecek kuru yemişler kadar değerli değildir. Kuru yemişler, diş çürütmezler ve boş enerji kaynağı değildirler. Bu nedenle bolca tüketilmesini tavsiye ettiğimiz kuru yemişler, insan sağlığı için son derece faydalıdır."

HER GÜN BİR AVUÇ KURU YEMİŞ
Kilo problemi olan ve enerji zenginliği olan kişilerin kuru yemişleri fazla miktarda tüketmemesi gerektiğine dikkati çeken Budak, Türk kültüründe kuru yemişin ayrı bir öneminin bulunduğunu, yöreden yöreye değişmekle birlikte ülkenin hemen her bölgesinde kuru yemiş tüketme alışkanlığının olduğunu söyledi. Kuru yemiş tüketme alışkanlığının bazı insanlar için daha fazla önem taşı dığını ifade eden Budak, şöyle devam etti: "Özellikle çocuklar, gençler, hamile ve emzikli kadınlar her gün bir-iki avuç kadar ceviz, fındık, badem veya fıstık yemelidirler. Bir paket kuru yemiş özellikle öğrencilerin beslenme çantalarından eksik olmamalı ve onların paylaşacakları en zevkli besinler arasında yer almalıdır. Kuru yemişlerin ağır işlerde ve tarımda çalışan bireyler için de iyi bir enerji kaynağı olduğu bilinmelidir. Süt tüketme alışkanlığı olmayanlar, her gün bir-iki avuç kuru yemiş tüketmeli, geleneksel sütlü tatlılarımız fındık, yer fıstığı, Antep fıstığı ve ceviz ile tatlandırılarak sunulmalı; konuklarımıza içerdikleri un ve şekeri ile enerjisi yüksek besinlerin yerine kuru yemişler ikram edilmelidir." Kuru yemişlerin yeterince kurutulmadan ve uygun olmayan koşullarda saklandıkları zaman küflenerek sağlığa zararlı hale geldiklerini vurgulayan Budak, fazla miktarda küflü besinin yenilmesi özellikle karaciğer kanserine neden olduğunu, bu nedenle kuru yemişlerin taze tüketilmesi, tadında farklılaşma olan kuru yemişlerin yenmemesi, kabuklu ve kabukları çıkarılmış olan kuru yemişlerin ayrı ve kuru ortamda saklanması gerektiğini belirtti. Türkiye'de kuru yemişlerin genellikle pahalı olarak algılandığını anımsatan Budak, özellikle fındık, ceviz ve Antep fıstığının son yıllarda ucuzladığını sözlerine ekledi

 

21 Ekim 2008 Salı

Peynir

Peynir, birçok biçimde hayatımızda yer alan çok yönlü yiyeceklerden biridir. Peki, peynir
hakkında başka neler bilmeliyiz?


İştah
açıcılarda, böreklerde, tatlılarda, ana yemeklerde, çorba ve makarnada kahvaltıda
birçok şekilde kullanılır. Peynir, neredeyse her hayvanın inek, koyun, keçi, deve ve
manda sütünden yapılabilen çok eski bir yiyecektir.

Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi olan peynirin bence en iyi arkadaşlarından birisi de
simittir. Yarım simit ile az yağlı peynir iyi bir kahvaltı olabileceği gibi öğleden sonra çay
saatinde de keyifli bir seçim olabilir. Kahvaltı yetişkinler için önemli ama çocuklar için
kesinlikle atlanmaması gereken bir öğündür. Güne sağlıklı başlamak 8 - 12 saatlik açlık
sonrası vücuda ihtiyacı olan enerjiyi vermek kahvaltının en önemli amacıdır ve peynir
kahvaltı için iyi bir protein kaynağıdır.

Faydaları

Protein ve kalsiyum açısından zengindir.
İyi bir B12 vitamini ve fosfor kaynağıdır.

Dikkat edilmesi gerekenler

Çoğu doymuş yağ ve sodyum açısından zengin olabilir.
Bazı peynirler hassasiyeti olan kişilerde migrenleri veya alerjik tepkileri tetikleyebilir.
Peynir yapımında genellikle peynir mayası olarak bilinen bir enzim karışımı süte eklenir
ve sütün kesmesiyle peynir yapılır. Ortalama olarak yarım kilo sert peynir yapmak
için dört litre süt gerekir.
Laktoz intoleransı olan bireyler süt ile yapılmasına rağmen peynir yiyebilirler, çünkü
peynirin yapımında kullanılan enzimler ve bakteriler aynı zamanda sütteki laktozun da
bir kısmını parçalarlar.
Peynir hem kalsiyum, hem protein açısından zengin olduğu için vejetaryenler için bir
kurtarıcıdır.
Çocuklarına yeterli protein yediremediğini düşünen anneler için de iyi bir protein
kaynağıdır.

Peynir faydalıdır ancak yağ, kolesterol ve sodyum açısından da zengin olduğundan
bazı bireylerin dikkatli tüketmesi gerekir.
Kilo veya kolesterol sorunu olanlar peynirin az yağlı olanı tercih etmeliler. Kalp hastalığı,
böbrek hastalığı veya yüksek tansiyonu olan hastaların da tükettikleri peynir miktarına
ve cinsine dikkat etmeleri önemlidir. Çoğu peynir doymuş yağ oranı yüksek olduğundan
damarların tıkanma riskini artırabilir. İçerdiği sodyum da yüksek tansiyonu olan kişilere
zararlı olabilir.

Yağsız beyaz peynir veya lor en az kalori ve yağa sahip olduğundan riskli gruptakiler
için tercih sebebi olabilir, su oranı yüksek yağı az sürme peynirler de tercih edilebilir.
Yağlı krem peynir kalori ve yağ açısından sert peynirlere benzer ancak daha az
kalsiyum içerir.
Olgunlaşmış / yıllanmış peynirler hassas kişilerde migreni tetikleyebilir. Penisiline alerjisi
olan kişiler rokfora ve penisilin kullanarak yapılan diğer yumuşak peynirlere tepki gösterebilir.
Yağ peynire o zengin dokusunu ve harika tadını verir ancak aynı zamanda kalori ve
kolesterolünü artırır. Peynirin kalorisinin yaklaşık yüzde 70-80'i yağdan gelir. Az yağlı
sütten yapılan taze peynirler çok daha az yağ içerir.

Peynirin içeriğindeki vitamin ve minerallerin fonksiyonları

Kalsiyum

Peynir de süt gibi iyi bir kalsiyum kaynağıdır. Süt sevmeyenler için peynir kalsiyuma
iyi bir kaynak olabilir.
Kalsiyum kemik ve diş sağlığı için önemli bir mineraldir.
Tüm hücrelerin çalışmasında görev alır.
Güçlü kemik ve diş oluşumu ve korunması kalsiyumun en önemli görevidir.
Sinir sistemi çalışması, kalp kası dahil kasların kasılmasında ve kanın pıhtılaşmasında
görev alır.

Fosfor

Fosfor vücudumuz için büyük önem taşıyan minerallerden biridir. Vücudumuzdaki
fosforun yaklaşık yüzde 75- 80'i kemik ve dişlerdedir. Süt özellikle fosfordan yana
zengin bir besindir. Bu nedenle peynir de fosfor için iyi bir kaynak oluşturabilir.
Fosfor kemik ve dişlerin oluşumunda kalsiyumla birlikte görev alır.
Doku tamirinde, protein sentezinde fosfor gereklidir.
Enerjinin etkin şekilde kullanılması içinde fosfor önemli bir göreve sahiptir.
Böbreklerin fonksiyonu, kas ve sinir aktivitesi için fosfor mutlaka alınmalıdır.
Kalsiyum ve fosfor beraber çalışarak vücut fonksiyonlarında etkinlik gösterirler.
Bu nedenle bu iki mineralin birlikte olduğu peynir beslenmede iyi bir seçimdir.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Mor menekşe

ÇOK ÖZEL BİR HİKAYE

Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi
kokarlardı..Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..


gölgeyi sever menekşelerderdi..Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi
severken,onlar nedengölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu
Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler

bu yüzden
bu kadar güzeldi.Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer'in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi. Daha sonra bir
tatsızlık çıkmasın

diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı.

Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu :

- Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?

Hande cevap verdi :

- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler


güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler farklı,
belki de


bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi.

Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının
olgunluğuna hayran kalarak

- peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi.


Pazartesi Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande
tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer
kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin'di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar,

Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da
kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin'in. Hande ile konuşmuyordu.Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede
anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen
düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında
oturuyordu, Hande ile konusmuyordu.

Hande canı sıkıldığından
biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin
önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü

ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve
menekşeler soğuğu hiç

sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra
fark etti bu Hacerdi.

Hande'ye gülümsüyordu.

- Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.

Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda
sıcacıktı odun sobası

her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...

- Bu soğukta ?

Hacer gülümsedi ;

- Onlar annem için, annem onları çok sever.

Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.

"Annen hasta mı?" dedi.

"Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, birtek
ineğimiz var onunla

geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek
vaktim olmuyor, dedi Hacer

utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o
yüzden de çok yorgun


okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande'nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı,
ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra
arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak.

"Bir şeyler yapalım anne" dedi.


O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi
evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor
menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına
vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var

adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi
Hande.

LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN.

HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR

SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR

Diş bakımında yapılan 30 hata!


 
1-  SERT DİŞ FIRÇASI DAHA İYİ TEMİZLER: İyi fırçalamak; fırçanın sertliğiyle değil, fırçalama tekniğiyle ilgilidir. Genellikle orta sertlikte diş fırçaları kullanılır. Çok sert fırçalar, dişleri aşındırabilir. Çok yumuşak fırçalar ise dişleri temizlemeyebilir. 
 
2-  
SERT FIRÇALAMAK DİŞLERİ DAHA İYİ TEMİZLER: Dişleri sert fırçalamak; dişleri temizlemek yerine, ‘fırça çürüğü’ dediğimiz aşınmalara neden olur. Dişlerin mine tabakası aşındığı için, alttaki sarı tabaka ortaya çıkar ve dişler daha sarı gözükür. Ayrıca sert fırçalamak, dişlerde hassasiyete ve diş eti çekilmesine neden olur. 
 
3-  
DİŞ MACUNUNU FAZLA KULLANMAK DİŞLERİ ÇİZER: Dişlerin mine tabakasının çizilmesi; macunun fazla kullanılmasıyla ilgili değil, kullanılan macunun granüllerinin büyük olmasıyla ilgilidir. O yüzden granülleri büyük olan macunların uzun süreli kullanımından kaçınılmalı. Fırçanın üzerine konulan macunun miktarı ise ‘mercimek tanesi’ büyüklüğünde olmalı.
 
4-  
KARBONAT VE TUZLA FIRÇALAMAK DİŞLERİ BEYAZLATIR: Bu maddeler iri granüllü olduğu için dişin mine tabakalarını çizer ve aşındırır. Bunun sonucunda; dişin parlaklığı gider ve yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle, dişler daha kısa zamanda renkleşmeye başlar.  
 
5-  
SARI DİŞLER DAHA SAĞLAMDIR: Dişin rengi dişin sağlamlığını belirlemez.  
 
 
DİŞ FIRÇASI VE MACUN ISLATILMAZ! 
 
6-  DİŞLER, MACUN VE FIRÇA ISLATILARAK FIRÇALANMALI: Diş fırçası, fırçalamaya başlamadan önce ıslatılmamalıdır. Çünkü; fırça kılları ıslatılınca, sertliğini kaybeder. Macunun köpürmesi için de yeterli sıvı ağızda mevcuttur.  
 
7-  
MACUN KULLANMAYA BAŞLADIKTAN SONRA DİŞLERİM ÇÜRÜDÜ: Macun; dişleri fırçalarken sabun görevi görür ve içeriğinde dişlerde biriken mikroorganizmaları yok etmek için etken maddeler vardır. Yani çürümeye neden olmaz. 
 
8-  ÇÜRÜKLER GENETİKTİR, NE YAPARSAN YAP DİŞİN ÇÜRÜR: Bireyler arasında çürüğe yatkınlık farklı olabilir. Fakat kötü beslenme alışkanlığının düzeltilmesi, ağız hijyenine önem verilmesi ve düzenli diş hekimi kontrolleri durumunda çürüğe yatkınlığın bir önemi kalmaz. 
 
 
DİŞLER KAHVALTIDAN SONRA FIRÇALANIR 
 
9-  DİŞLER KAHVALTIDAN ÖNCE FIRÇALANIR: Dişler günde en az iki kez, kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce fırçalanmalı. Diş fırçalama işlemi bitince, dilin üst kısmı da yumuşakça fırçalanmalı. 
 
10-  
ESTETİK DİŞ DOĞUŞTAN OLUR, ÇARPIK DİŞTEN KURTULUŞ YOK: Diş düzeltme (ortodonti); dişler ağızda mevcut olduğu sürece her yaşta uygulanabilir. Ortodontik tedavi sayesinde; dişler mevcutsa, her yaşta düzeltme yapılarak, güzel gözüken dişlere sahip olunabilir.
 
11-  
HER BÜNYE İMPLANTI KABUL ETMEZ: İmplant; eksik olan dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökleri olarak tanımlanabilir. Sadece yara iyileşmesini etkileyen bir sistemik hastalık ile kontrol altında olmayan kalp ve şeker hastalığı varsa yapılmaz.
 
12-  
HAREKETLİ PROTEZLER ÇAMAŞIR SUYUNA KONURSA BEYAZLAR: Hareketli protezleri çamaşır suyuna koymak zararlıdır. Protezin kırılganlığını artırır ve protezin ömrünü azaltır. Protezler için özel temizleme tabletleri vardır; onlar kullanılmalı. 
 
13-  
ÇEKTİRDİĞİM 20 YAŞ DİŞİNİN YERİNE DİŞ YAPTIRMALIYIM: Çekilen 20 yaş dişlerinin yerine protez diş yaptırmaya gerek yoktur.  DİŞİNİZ KANAYINCA SEVİNMEYİN BİR DOKTORA GİDİN! 
 
14-  
DİŞ RÖNTGENİ ÇEKTİRİRSEM ÇOK FAZLA IŞIN ALIRIM: Diş röntgenleriyle alınan radyasyon çok azdır. Bu radyasyon doğada alınan radyasyondan daha azdır.
 
15-  
BEYAZLATMA (BLEACHİNG) DİŞLERİ DAHA DA SARARTIR: Beyazlatma; normal diş rengini daha da açmak için yapılır. Beyazlatmanın ilk yapıldığı dönemlerde; kahve, çay ve sigara gibi dişleri renklendirecek etkenlerden uzak durmak gerekir.  Beyazlatmayı yapacak hekimin tavsiyelerine uyulursa, beyazlatmanın hiçbir yan etkisi yoktur.
 
16-  
DİŞ TAŞLARI TEMİZLENDİKTEN SONRA DAHA ÇOK DİŞ TAŞI OLUŞUR: Düzenli ve doğru fırçalama diş taşı oluşumunu engeller. Altı ayda bir diş hekimi kontrolü sayesinde; iyi fırçalayamadığımız alanlarda oluşan diş taşları, hekim tarafından temizlenmiş olur. Bunun da herhangi bir zararı yoktur. 
 
17-  DİŞ TAŞI TEMİZLİĞİ DİŞİN MİNESİNE ZARAR VERİR: Diş taşı temizliği doğru uygulandığı takdirde minenin zedelenmesine neden olmaz. Çünkü diş taşı temizliği işleminde; diş dokusundan değil, diş yüzeyine ait olmayan oluşumlar (plak, diş taşı) uzaklaştırılır. 
 
18-  
DİŞ FIRÇALARKEN DİŞ ETLERİNİN KANAMASI İYİDİR: Diş fırçalarken görülen kanamalar, diş eti iltihabının belirtilerinden biridir. Vakit geçirmeden bir diş hekimine başvurmak gerekir. Diş etlerinin, kanamadan dolayı fırçalanmaması sonucu, mevcut iltihabi durum şiddetlenecektir. Hastalar kanama olan bölgeyi daha iyi fırçalamalı ve diş hekimine tedavi için başvurmalı. 
 
 
DİŞ HEKİMİNİN KAS GÜCÜNE DEĞİL UZMANLIĞINA BAKIN!
 
19-  
SÜT DİŞLERİ NASIL OLSA DÖKÜLECEK DOLGU GEREKSİZDİR: Süt dişinin erken çekimi, alttan gelen daimi dişlerde çapraşıklığa ve çene kemiği gelişiminde bozulmalara neden olur. 
 
20-  
ERKEK DİŞ HEKİMLERİ DAHA İYİ DİŞ ÇEKER: Diş çekimi belli prosedürler doğrultusunda uygulanan bir işlem olup, uygulanan kuvvetle alakalı değildir. 
 
21-  
ÇEKİM İÇİN KULLANILAN LOKAL ANESTEZİKLER MORFİNDİR BAĞIMLILILIK YAPAR: Diş hekimliğinde kullanılan lokal anestezik maddeler morfin içerikli değildir; alışkanlık yapmaz. Morfin, tıp alanında sınırlı vakalarda kullanılan bir ilaçtır.
 
22-  
DİŞ ÇEKİMİ AVRUPA MALI MORFİNLE YAPILIRSA AĞRIMAZ: Günümüzdeki lokal anestezik maddeler belli standartlarda üretilmiştir. Avrupa malı olmasına gerek yoktur. 
 
23-  DİŞ AĞRIYINCA DİŞİN ÜZERİNE ASPİRİN, RAKI, KOLONYA, TÜTÜN VE TUZ KOYMAK AĞRIYI KESER: Alkol ve alkol içerikli maddelerin diş ve diş eti bölgesine uygulanması sonucu diş etlerinde ‘alkol-aspirin yanığı’ denilen komplikasyonlara neden olur. Dişlerin üzerine uygulanan diğer maddelerin (tütün, tuz vb.) de ağrı kesici özellikleri yoktur. Ağrı, ancak mevcut sorun giderildiğinde ortadan kalkar.
 
24-  
ÇÜRÜK DİŞ ÇEKİLDİKTEN SONRA PİS KAN AKITILMALIDIR, ÇEKİLEN DİŞİN YERİNİ KANATMAK İYİDİR: Diş çekiminden sonra, çekim boşluğuna hastanın yaptığı müdahaleler sonucu bölgenin sürekli kanatılması ya da pıhtının uzaklaştırılması, diş çekimi yapılan yerin iltihaplanmasına neden olur. Oluşan pıhtı korunmalıdır.  
 
 
HİÇBİR PROTEZ KENDİ DİŞİNİZİN YERİNİ TUTMAZ! 
 
25-  EN KOLAY ÇÖZÜM ÇÜRÜK DİŞİ ÇEKTİRİP KURTULMAK: Çürük diş için mümkün olan her türlü tedavi uygulanmalı. Çünkü ne fonksiyon ne de estetik yönünden hiçbir protez kendi dişinizden daha iyi olamaz. 
 
26-  AĞIZ KOKUSU HERKESTE OLUR VE GEÇMEZ: Ağız kokusu; diş çürüğü, diş eti hastalığı, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, sinüzit ya da üst solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı olabilir. Bu hastalıkların tedavisi sonucunda ağız kokusu önlenebilir.
 
27-  DİŞ TELİ SADECE ÇOCUKLARDA KULLANILIR: Ortodonti (tel tedavisi) alanındaki son gelişmeler sayesinde; tel tedavisi sadece çocuklara değil, erişkin hastalar için de uygulanabilir. 
 
28-  HER HAMİLELİK BİR DİŞ GÖTÜRÜR: Her hamilelikte diş kaybının gerçekleşmesi söz konusu değildir. Ağız bakımının tam olarak sağlanamaması, tedavi edilemeyen çürüklerin varlığı ve diş eti hastalıklarının ilerlemesi durumunda diş kayıpları görülür.
 
29-  HAMİLELİKTE DİŞ ETLERİ KANAR ÇÜNKÜ DİŞTEN KALSİYUM ÇEKİLİYORDUR: Hamilelikteki diş eti kanaması, dişten kalsiyum çekilmesi nedeniyle olmaz. Kanamanın nedeni; ağız bakımının yeterli sağlanmaması durumunda hamilelikteki hormonal değişiklikler sonucu diş eti iltihabının oluşması ya da mevcut diş eti iltihabının şiddetlenmesidir.
 
30-  HAMİLELİKTE DİŞ TEDAVİSİ BEBEĞE ZARAR VERİR: Acil olan diş tedavileri, hamileliğin her döneminde yapılabilir.  

18 Ekim 2008 Cumartesi

KANTARON OTU

Latince ismi : Hypericum perforatum

KANTARON OTU

Hypericum perforatum L.) Tarla, yol ve orman kıyılarında, tepelerde ve çayırlarda Temmuz'dan Eylül'e kadar çiçeklenen ve ülkemizde, sari kantaron, kan otu, kılıç otu, mayasıl otu ve yara otu gibi yöresel adlara da sahip olan şifalı bir bitkidir. Bitki 25-60 cm boyunda olup, çok dallıdır ve sapları ayrı olduğu halde bir şemsiye biçimindeki çiçekleri 5 parçalı, korolla altın sarisi renkli ve kenarları siyah renkli guddeli tüyler ile çevrilidir . Erkek organları çok adette ve 3 demet halinde bir araya toplanmıştır. Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda, yağ guddeleri, parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür. Bitkiye binbirdelik otu denmesi bu özellikten ileri gelmektedir. Yanılmamak için, tam olarak açmış bir çiçeği parmaklarınızın arasında ezdiğinizde, ondan kırmızı bir su aktığını göreceksiniz. 

Faydaları ve Kullanım Alanları

• Yaraların iyileşme sürecini hızlandırabilir
• Hafif ve orta şiddetteki depresyonlarda rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi vardır.
• Korku, endişe, kaygı, umutsuzluk ve çaresizlik duygularının giderilmesinde yardımcıdır.
• Siyatik, eklem iltihabı (artrit) ve pre-menstural kramplar (Adet öncesi ağrı ve sıkıntılar) giderilmesinde faydalıdır.
• Safra salgısını uygun yönde etkileyerek sindirim sistemini rahatlatabilir.
• Kronik yorgunluk sendromunda, uykusuzluk, menopoz dönemindeki sıkıntı, stres ve gerginliklerin giderilmesinde etkili olabilir.
.Her derde deva olduğundan bahsedilir.özellikle mide ağrılarına birebir geldiğini bizzat gözlemlenmiştir. Ayrıca zeytinyağına ufalanarak merhem haline

getirildikten sonra açık yaralara sürüldüğünde ,yaraların çok çabuk iyileşmesini sağlar.  

Hastalar üzerindeki gözlemlerimize dayanarak ifade ediyoruz ki doğru Kantaron kullanımı ve düzenli içildiği takdirde kanser hücreleri üzerinde temizleyici bir etki görülmektedir.  

Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Oya Kaçar, kantaron otunun Avrupa'da son yıllarda hafif ve orta şiddetli depresyonların, stres, uykusuzluk, anksiyete gibi günlük yaşamı olumsuz etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde basarıyla kullanıldığını, atidepresan olarak kullanılan sentetik ilaçların kullanımında karşılaşılan uykusuzluk, kilo kaybı, seksüel bozukluklar gibi ciddi yan etkilere de rastlanmadığını belirtti. 

Yan Etkiler ve Etkileşimleri:
Hamilelerde kullanılması yeterli klinik çalışma olmadığı için önerilmez.
Bazı hastalarda sindirim bozukluklarına neden olmuştur.
Bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir.Bu gibi hallerde kullanımı kesmek gerekir.
 

Binbirdelik Otu (Hypericum perforatum L.) tarla, yol ve orman kıyılarında, tepelerde ve çayırlarda Temmuz'dan Eylül'e kadar çiçeklenen ve ülkemizde, sarı kantaron, kanotu, kılıçotu,  mayasılotu ve yaraotu  gibi yöresel adlara da sahip olan şifalı bir bitkidir. Bitki 25-60 cm boyunda olup, çok dallıdır ve sapları ayrı olduğu halde bir şemsiye biçimindeki çiçekleri 5 parçalı, korolla altın sarısı renkli ve kenarları siyah renkli guddeli tüyler ile çevrilidir . Erkek organları çok adette ve 3 demet halinde bir araya toplanmıştır. Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda, yağ guddeleri, parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür. Bitkiye binbirdelik otu denmesi bu özellikten ileri gelmektedir.  Yanılmamak için, tam olarak açmış bir çiçeği parmaklarınızın arasında ezdiğinizde, ondan kırmızı bir su aktığını göreceksiniz. Tanen (tannin), uçucu yağlar (carophyllene, pinene, limonene, myrcene), flavon türevleri (flavonoids; quercitrin, quercitin, rutin),  hipericin (hypericin, pseudohypericin), karoten (carotene), Vitamin C ve resin  içermektedir. Binbirdelik otunun Türkiye' de 70 kadar türü olup; bu türlerden büyük çiçekli binbirdelikotunu (koyunkıran, kuzukıran),(Hypericum calycinum L.) yiyen hayvanlar (Koyun, sığır,at) dan yalnız beyaz tüylü olanlarda bazen ölümle sonuçlanan, deri hastalıkları meydana gelir. Siyah tüylü hayvanlarda bu tip bir duyarlılık meydana gelmemektedir. Avrupa ve Anadolu 'da yaygın bir bitki olup; Hristyan inancında kutsal bir yeri vardır. Avusturya'da İsa'nın haç kanı, Tanrı kayrası otu ve peygamber kanı gibi isimlerle anılmaktadır.  

    Binbirdelikotu çayı ; sinir yaralanmalarında ve her türlü sinirsel şikayetlerde, çarpma sonucu yaralanmalarda ve ağır kaldırma sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklarda kullanılabilir. Ayrıca o, ishale karşı da  etkili bir bitkidir. Sinirsel yüz ağrıları , günde 2-3 bardak binbirdelikotu  çayı içip, dıştan da (haricen) ağrılı bölgeler uzunca bir süre binbirdelikotu yağı ile ovalanarak iyileştirilebilir.  Bitkinin ayrıca, sinir iyileştirici olarak adlandırılan ve sinirsel rahatsızlıklarda, nevrozlarda, uykusuzlukta ve sinir yorgunluklarında başarıyla kullanılan bir de tentürü (Binbirdelikotu Tentürü) hazırlanabilir. Bu tentür dıştan (haricen) friksiyon (ovarak sürme) biçiminde, içten (dahilen) ise, günde 10-15 damla, 1 yemek kaşığı suya karıştırılarak kullanılır. Konuşma bozukluklarında, rahatsız uykularda, histeri krizlerinde, uyurgezerlikte olduğu kadar, yatağa işeme ve depresyonlarda da başarıyla kullanılabilir. Tüm bu hastalıklarda içten binbirdelikotu çayını kullanırken, bir yandan da oturma çok olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. Haftanın 6 günü, arka arkaya ayak banyoları alınması da tavsiye edilmektedir. Sinir sistemi ile ilgili tüm rahatsızlıklarda bu kür önemlidir.

    Gelişme çağındaki genç kızların, bir süre (Birkaç ay) günde 2 bardak binbirdelikotu çayı içmeleri tavsiye edilir. Bu çay, cinsel organların gelişmesine yardımcı olacak ve adet görme düzensizliklerine son verecektir. Çok ünlü olan Binbirdelikotu (Kantaron) Yağı'da hiç bir evde eksik olmamalıdır. Gerçekten de binbirdelikotu yağı ; ağrı kesici, iltihap önleyici ve iyileştirici özellikleriyle, en iyi yara yağıdır. Bu yağı herkes kolayca hazırlayabilir. İyileştirme gücünü en az 2 yıl korur ve yalnızca açık yaralarda, yeni yaralanmalarda, hematomlarda (Deride mavi-mor lekeler), beze şişkinliklerinde, güneş yanıklarında ve pürüzlü yüz ciltlerinde bakım toniği olarak kullanılmakla kalmayıp, uçuklar (herpes), varisli damarlar, basurlar (hemorrhoids), sırt ağrıları, lumbago, siyatik, mafsal (eklem) iltihabı, romatizma ve   felçli-inmeli (paralysis) bölgelerde de etkili bir friksiyon (Ovarak sürme) yağı olarak kullanılabilir. Yanıklarda ve haşlanmalarda etkili bir yağa sahip olabilmek için bitkinin çiçekleri keten tohumu yağına yatırılır. Bu yağ, güneş yanıklarında da kullanılabilir. Karınlarına zeytinyağı ile hazırlanmış binbirdelikotu (Kantaron) yağı sürüldüğünde karın ağrısı çeken bebeklerin ağlamaları sona erebilir.    

 Kullanım Biçimleri :

Çay Hazırlamak : 1 tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy 1 su bardağı kaynamış suya eklenir  ve 3-4 dakika demlendikten sonra süzülür. Yukarıda belirtilen durumlarda günde 2-3 bardak içilir. 

RESAN ÖZELLİĞE SAHİP
       Eski çağlardan beri şeker, kronik romatizma, mide-bağırsak, bronşit hastalıkları ve soğuk algınlıklarının tedavisinde kullanılan otun, "parazit düşürücü", antiseptik ve yara iyileştirici etkisinin bulunduğunu anlatan Dr. Kaçar, bu özellikleri nedeniyle yanık tedavisinde de etkili olan otun içeriğindeki "Hypericin" adlı maddenin, antidepresan özelliğinin bulunduğunu anlattı. Dr. Kaçar, şunları kaydetti: "Klinik ve hayvan deneylerinde antidepresan etkinliği kanıtlanan ve (doğal prozac) olarak anılan ot, yan etkisi olmadığı için Avrupa'da son yıllarda hafif ve orta şiddetli depresyonların, stres, uykusuzluk, anksiyete gibi günlük yaşamı olumsuz etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Antidepresan olarak kullanılan sentetik ilaçların kullanımında karşılaşılan uykusuzluk, kilo kaybı, seksüel bozukluklar gibi ciddi yan etkilere de, kantaron otu kullanımında rastlanmamaktadır."
       
BİLİNÇSİZCE TÜKETİLMESİ SAĞLIK AÇISINDAN RİSKLİ
       Dr. Kaçar, bitkinin mutluluk hormonu olarak adlandırılan "seratonin"in yanı sıra vücudun kendini iyi hissetmesi için gerekli olan "dopamin" ve "norepineprin" hormonlarının salgılanmasını da yan etkisiz olarak teşvik ettiğine dikkati çekti. "Hypericin"in uyku esnasında kişide "derin düşünce, meditasyon, memnuniyet verici ve yaratıcı düşüncelerin çoğalmasını sağladığını" ifade eden Dr. Kaçar, bu maddenin bazı bakterilere karşı da antibakteriyel etkiye sahip olduğunun belirlendiğine değindi. Bitkinin, Avrupa ve ABD'de preparat haline getirilerek birçok hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanıldığını dile getiren Dr. Kaçar, Türkiye'de 9 çeşidi bulunan ottan henüz ilaç olarak yararlanılmadığını, halk arasında genelde çay olarak tüketildiğini vurguladı.


       Dr. Kaçar, şöyle konuştu: "Bu bitkinin rastgele toplanması ve bilinçsizce tüketilmesi, sağlık açısından risklidir. Çünkü ağır metaller arasında ilk sıralarda yer alan kadmiyum, yol kenarlarında yetişen kantaronun bünyesinde yoğun olarak bulunmaktadır. Buralardan toplanacak kantaronun, şifadan çok kanserojen etkisi vardır. Bu nedenle kantaron temiz bölgelerden toplanmalıdır. Bu bitki, ülkemizde genel olarak çay olarak tüketiliyor. Bu tüketimde de, belirli bir dozajın aşılmaması gerekiyor. Yani, günde en fazla 1 fincan içilebilir. Aşırı içilmesi, özellikle açık tenli kişilerde ışığa duyarlılık, ciltte kızarıklık, döküntü gibi yan etkilere neden olabilir."

 

15 Ekim 2008 Çarşamba

Artık bu kimlikleri kullanacağız

Ehliyet kadar küçük, çipli kimlik kartları verilmeye başlandı.

13 Ekim 2008 / 12:42

 

Yeni çipli nüfus cüzdanlarının dağıtılmasına pilot bölge Bolu'da başlandı. Kimliklerin üzerindeki çipte kullanıcının adı, doğum tarihi, kan grubu gibi bilgiler yer alıyor..

http://www.ensonhaber.com/images/news/135278.jpg
ULUSLARARASI STANDARTLARA UYGUN
İçişleri Bakanlığı, vatandaşların yaşamını kolaylaştıracak, kurum ve kuruluşlarda daha hızlı hizmet alınmasını sağlayacak, kolay taşınabilir, taklit edilemez, uluslararası standartlara uygun Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı projesini uygulamaya koydu. Çipli (yongalı) nüfus cüzdanı, pilot bölge Bolu'da dağıtılmaya başlandı. Ehliyet büyüklüğündeki yeni kimlikler, eski kimlik belgemizden daha küçük. Uluslararası standartlara uygun Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı'nın üzerinde bulunan çipe kişinin adı, soyadı, doğum yeri, kan grubu ve diğer bilgiler yükleniyor. Nüfus cüzdanlarının ardından, çipli pasaport ve çipli ehliyet uygulamasına geçilecek.

ŞİMDİLİK SADECE BOLU'DA
Yeni kimlik kartları sadece Bolu ilindeki sağlık ve sosyal güvenlik kurumlarında kullanılacak. Pilot uygulamanın üçüncü aşamasında, Bolu il nüfusunun tamamı uygulama kapsamına dahil edilecek. Pilot uygulamanın sonunda, vatandaş memnuniyeti, ölçeklendirme, uygulanabilirlik ve sürdürülebilirlik değerlendirmesi sonuçlarına göre tüm vatandaşları kapsayacak yaygınlaştırma süreci çalışmasına başlanacak. (Sabah)

 

 

14 Ekim 2008 Salı

Elektronik Mesaj (Elmek, İleti, e-Posta, imeyıl) Yollama İlkeleri.

Dr. S. Sadi SEFEROĞLU http://yunus.hacettepe.edu.tr/~sadi/
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü, 06532, Beytepe-ANKARA

Bir elektronik posta mesajı yazarken bir takım kurallara uymak gerekir.  Bu kurallara uyulmaması halinde de mesaj yollanabilir ve hatta yerine de ulaşabilir.  Ancak yüz yüze iletişimde olduğu gibi elektronik ortamda da etkili bir iletişimin sağlanması ancak bir takım kurallara uyulması halinde olanaklıdır.  

Bir Elektronik Posta (e-posta) Adresi Yaratma/Oluşturma:

Bir e-posta mesajı  yollayabilmek için en yaygın kullanılan yol bir e-posta adresi edindikten sonra bu adresi veren kurumun posta servisini kullanmaktır.  Günümüzde birçok kurum bu servisi kendi personeline (çalışanlar, öğrenciler vb.) genellikle ücretsiz olarak sunmaktadır.  Bu tür durumlarda e-posta adresinde kullanılacak olan kullanıcı ismi konusunda bir takım kurallar bulunur ve bu kuralların dışına genellikle çıkılamaz.  Örneğin Hacettepe Üniversitesinde akademik ve idari personel için bir e-posta hesabı yaratıldığında kullanıcı ismi bölümü için uygulanan genel yol sadece isim/soyisim (örneğin: sadi@hacxxxxxx.edu.tr) veya önce isim daha sonra soyismin baş harfinin veya önce soyismin baş harfi daha sonra da ismin kullanılması şeklinde olmaktadır.  Ancak aynı isim veya soyisimlerin olması durumunda başka seçeneklere de başvurulabilmektedir. 

Öğrenciler için izlenen yol ise, kullanıcı kodu olarak önceleri okul numarası kullanılıyorken son zamanlarda isim+okula giriş yılının birleşimi kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin:

  • okul numarası 20300456 olan bir öğrencinin e-posta adresi b0300456@hacettepe.edu.tr şeklinde olmaktaydı (eski uygulama).
  • 2007 yılında üniversiteye kaydolan ve ismi Aliveli YILMAZ olan bir öğrencinin adresi aliveli07@hacettepe.edu.tr şeklinde olabilmektedir (yeni uygulama).

Öte yandan sanal ortamda ücretsiz e-posta hizmeti veren onlarca site bulunmaktadır;  gmail, yahoo, hotmail gibi.  Bu sitelere girilip bir e-posta yaratırken kullanıcılar kullanıcı adı konusunda özgür seçimler yapabilmektedirler.  Örneğin kullanıcı ismi adınızın ilk harfi ve soyadınız olabileceği gibi, adınız, soyadınız ya da her ikisi birden de olabilir. Ancak burada da benzer sorunlar çıkabilmektedir.   Örneğin aynı isim, soyisim veya bunların çeşitli şekillerde birleşimleri birileri tarafından kullanılmış olabilmektedir.  Bu durumda sistem kullanıcıya bir takım önerilerde bulunmaktadır.  Burada dikkat edilmesi gereken nokta, özellikle akademik amaçlı kullanılacak e-posta adreslerinin kullanıcı adlarının anlamlı, akademik ortama uygun ve kişinin kimliğini yansıtacak bir şekilde olmasıdır. 

e-Posta Mesajı (elmek, ileti) Yazma:

  • Bir mesaj yollanırken mesajın ilk satırına bir hitapla başlamak ve  sonra mesajı yollamanın nedenini belirtmek gerekir. Daha sonra soru/dilek/öneri vs.nin belirtilmesi beklenir.  Son kısımda ise bir saygı ifadesi ile ismin yazılması gerekir.  İsmin alt kısmına da e-posta adres(ler)i, web adresi, telefon gibi diğer bilgiler eklenebilir.  Birçok e-posta yazılımında bu bölüme yazılacak bilgiler "imza" yaratılarak otomatik olarak eklenebilmektedir.   Ancak otomatik olarak eklendiğinde bile gerekiyorsa bu bölüm kısmen veya tamamen silinebilir. 
  • Özellikle son zamanlarda çeşitli virüsler, virüs içeren mesajlar (dosyalar) yollamaktadırlar.  Bu mesajlar bazen mesajda gönderici olarak görünen kişiden habersiz yollanıyor olabilmektedir. Kimi virüsler "A" isimli kişinin bilgisayarından "B" isimli kişinin gerçek adresini kullanarak "C" isimli kişiye mesaj yollayabilmektedir.  Bu olaydan "B" isimli kişinin hiç haberi olmayabilmekte ve "C" isimli kişi de bu durumdan habersiz bir şekilde "B" isimli arkadaşından gelen mesajı açmakta ve bilgisayarına virüs bulaştırabilmektedir.  Virüs programları mesajların konu kısımlarında ve mesajın içeriğinde klasik bir takım ifadeler kullanmaktadırlar.  Bu yüzden mesajın "konu" kısmına ve içeriğe anlamlı bir şeyler yazmak günümüzde daha çok önem kazanmıştır.  
  • Bazı e-posta adreslerinde göndericinin kimliği açık olabilir.  Başka bir deyişle kullanıcı kısmında göndericinin tam ismi bulunuyor olabilir.   Ancak buna karşın yine de mesajın sonuna göndericinin isminin mutlaka yazılması gerekir.  Çünkü bazı e-posta okuma programlarında alıcı göndericinin e-posta adresini ilk anda (veya hiçbir zaman) görmüyor olabilir.  
  • Mesajı yazma işi tamamlandıktan sonra mesajı yollamadan önce yazılanları okumak önemlidir.  Yazım ve anlatım hataları ve noktalama işaretleri konusunda yapılan hatalar ancak okunursa görülebilir ve düzeltilebilir. 
  • Eğer mesajınız uzun ise mesaj metnini tek paragraf halinde yazma yerine bölümlere ayırmak gerekir.  Ancak satır sonlarında "Enter" tuşuna basılmaması gerekir.  Ekranda satır sonuna gelindiğinde bir sonraki satıra kendiliğinden geçilmektedir. Ancak paragraf sonu olarak düşünülen noktada "Enter" tuşuna basmak gerekir. Aksi halde değişik çözünürlüklere sahip bilgisayarlarda metin karmakarışık bir görünüm alabilir. 
  • e-Posta mesaj metnini olabildiğince kısa tutmak gerekir.   e-Posta mesajlarının genellikle bilgisayar ekranında okunduğunu ve bu nedenle uzun metinlerin okunma şansının düşük olacağını unutmamak gerekir. 
  • Mesaj yazarken BÜYÜK HARF kullanmamak gerekir.  Büyük harf sanal ortamda "bağırmak" anlamına gelmektedir.  Dahası büyük harfler kullanılarak yazılan metinleri okumak zordur. 
  • Kullandığınız sistemin Türkçe desteği olup olmadığına dikkat ediniz.  Eğer Türkçe destek yoksa mesajınızın okunamaz bir şekilde alıcıya ulaşabileceğini göz önünde bulundurunuz. 

e-Posta Programlarının Arayüzü:

Bir e-posta mesajı yollanırken değişik arayüzlere ve farklı işlevlere sahip programlar kullanılabilir.  Bir e-posta mesajı gönderme işlemi yapabilmek için öncelikle bir e-posta yazılımını (veya web üzerinden aynı işlemleri yapan servisleri) kullanmak gerekir.  Bu sisteme girdikten sonra yapılacak ilk iş yeni bir ileti penceresi açmaktır.  Bu işlem, "Posta oluştur" (Compose message) vb gibi komutlar (menüden veya ekranın herhangi bir yerinden) seçilerek yapılabilir.   Kullanılan e-posta arayüzlerinde (programlarda) ortak bir takım bölümler bulunur. Bu bölümler kısaca:

  • Kimden (From):  Bu bölüm genellikle görünmediğinden bununla ilgili (ilk kullanma işlemindeki ayarlar dışında) bir şey yapmak gerekmiyor.
  • Kime (To):  Bu bölüme alıcının adresini yazmak gerekir (örneğin: sadi@hacxxxxxx.edu.tr).   Eğer kullandığınız program bir adres defteri düzenlemenize olanak tanıyorsa bir adresi "adres defterine" ekledikten sonra mesaj yollandığında adresi tekrar tekrar yazmak yerine adres defterinden ekletebilirsiniz.  Bir mesajı birden fazla kişiye (adrese) yollamak gerektiğinde adresleri birbirinden ayırmak gerekir.   Bu ayırma işlemi genellikle virgül (,) işaretiyle yapılırken bazı programlarda başka işaretler, örneğin noktalı virgül (;) kullanmak gerekebiliyor.  
  • Bilgi (kk-karbon kopya, cc-carbon copy):  Bu bölümü, bir mesajı yollarken (aynı mesajı) bilgi amaçlı olarak başkalarına da yollamamız gerektiğinde kullanmak gerekir.  Bu bölüme de birden fazla alıcı adresi yazılabilir.  Bir alıcının adresinin "Kime (to)" veya "Bilgi (cc)" kısmına yazılmış olması alıcı açısından bir fark yaratmaz. (Bazı e-posta programları, alıcının adresi "Bilgi" kısmına yazıldığında bu durumu bir simgeyi mesajın başlığına ekleyerek belirtiyor olabilir. Bu sayede alıcı mesajın doğrudan kendisine yollanıp yollanmadığı konusunda mesajın içeriğini görmeden bilgi sahibi olabilir.)
  • Gizli (bcc-blind carbon copy):  Bir mesajı birden fazla kişiye yollamak gerektiğinde alıcılar birbirlerinin e-posta adreslerini görebilirler.   Bu durum kimi zaman uygun düşmeyebilir.  Bir alıcının e-posta adresini, O'nun onayını almadan başka kişilerle paylaşmak pek istenen bir durum değildir. Adreslerin bu şekilde toplu olarak görünür bir şekilde yazılmış olması hem görüntü kirliliği yaratmakta hem de bu adresleri toplayıp pazarlayanların işini kolaylaştırmaktadır. Çok sayıda adresi "to" veya "cc" kısmına yazmak bazı e-posta programlarında görüntü açısından da sorun yaratabilir.  "Gizli (bcc)" bölümüne yazılan adresler alıcılara ulaşan mesajda görünmez.  Bu nedenle birçok alıcıya yollanan mesajlarda adresleri buraya eklemek gerekir. Bu gibi durumlarda sadece "to" veya "cc" kısmındaki adresler görünür. 
  • Konu (Subject):  Burada, gönderilecek olan mesajın içeriğiyle ilgili bir ifade yer almalıdır. 
  • Mesaj gönderilmeye hazır olduğunda "Gönder" (Send) düğmesine tıklanır. 

e-Posta Mesajlarına Yanıt Verme:

  • Bir e-posta mesajına kimi zaman bir yanıt vermek gerekebilir. Bu işlemi yapabilmek için öncelikle e-Posta iletilerini okumak için kullanılan arayüzü incelemek gerekir. Arayüzdeki menüler-seçenekler yapılan işlemin türüne göre değişebilir. Kullanıma sunulan menüler-seçenekler yalnızca o anda yapılabilecek türden olabilir. Örneğin "yanıtla" düğmesi yalnızca gelen bir mesajı okurken ekranda görüntülenebiliyor olabilir.
  • Gelen bir mesajı yanıtlamak için öncelikle ekrandaki "Yanıtla" düğmesine-bağlantısına tıklamak gerekir. Bu aşamada "alıcı" kısmında mesajı yollayan kişinin e-posta adresi yansır ve ayrıca (genellikle) gelen mesajın bir kopyası ileti ekranının mesaj yazılan kısmında görüntülenir. Bu mesajın üstü kısmına ve aralarda ilgili yerlere yanıtları yazmak mümkündür. Ancak hangi yazının kime ait olduğunun net olarak anlaşılıyor olması önemlidir. Bu nedenle genelde cevap mesajı mesajın giriş kısmına toplu olarak yazılır. 
  • Bu mesajdaki yazıların bir kısmını silmek mümkündür. Örneğin o mesajı daha önce yollayanların-alanların adreslerinin görünmesinin uygun olmayacağı düşünülerek silinebilir. Mesajın son kısmında bulunan ve mesajla doğrudan ilintili olmayan yazılar-reklamlar vs silinebilir. Bu işlem yapılmadığı taktirde özellikle başkalarına aktarılan iletiler mesajla doğrudan ilintili olmayan yazılar-reklamlar-adreslerle dolup taşar. Aynı zamanda mesaj boyutunu da artıran bu tür bölümleri mesajdan silmek önemlidir.
  • Önemli Not: Bir mesajı yanıtlama işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken bir durum bulunmaktadır. Eğer yanıtlanan mesaj bir gruptan geliyorsa, mesajı yollayan kısmında bir kişinin ismi-adresi bulunuyor olsa da "Mesajı Yanıtla" dendiğinde mesajın "alıcı" kısmında mesajın dağıtıldığı listenin adresi görüntülenir. Yani kişisel olduğu düşünülerek yazılan bir mesaj yüzlerce kişinin üyesi olabileceği bir listeye yollanmış olabilir. Bu durum özel bilgilerin yabancılarla paylaşılması ve/veya mahcup duruma düşülmesi gibi durumlara yol açabilir. Bu gibi durumlarda "Yanıtla" düğmesine tıkladıktan sonra "Alıcı" kısmına yansıyan liste adresinin silinerek mesajın yollanacağı kişinin adresinin yazılması gerekir.

Bir e-Posta Mesajının Alıcısına Ulaşması/Ulaşmaması Durumları:

Bazen yollanan bir mesaj alıcısına ulaşmayabiliyor.   Bu duruma değişik etkenler yol açmış olabilir. Bu durumlar kısaca aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

  • e-Posta sistemleri bazen çok yüklü olabiliyorlar.  Bu durum bazen mesajların yerine ulaşmaması sonucunu doğurabiliyor. 
  • Mesajın alıcıya ulaşmamış olmasının nedenlerinden birisi alıcının adresinin yanlış yazılmış olması  olabilir.  Bu yüzden eğer posta kutusunda alıcıdan gelen bir mesaj varsa, o mesaja yanıt vererek (Yanıtla-Reply düğmelerine tıklayarak) mesaj yazılabilir.  Ayrıca gelen mesajdaki adres bir adres defterine de kaydedilebilir ve böylece bir mesaj yollanmak istendiğinde alıcının adresi adres defterinden eklettirilebilir.  Bir mesaj yanlış bir adrese yollandığında karşı sistem mesajı göndericiye geri yollar. Mesajı yollayan kişiye gelen mesajda yollayan kişinin ismi kısmında "Postmaster" gibi bir isim görünür. Mesajı yollayan kişi bu adresin ne olduğunu bilmeyip mesajı silebilir. Bazen de mesaj yanlış yere yollandığı halde herhangi bir nedenden dolayı göndericiye herhangi bir bilgi ulaşmamış olabilir.
  • Bazen bir mesajı okurken tıklanan "Yanıtla" düğmesi de mesajın hedefine ulaşmasını yüzde yüz sağlayamayabilir. Eğer alıcının sisteminde e-posta adres ayarları yapılırken e-posta adresi yanlış yazılmış ise size ulaşan mesajın göndericisi kısmında bulunan bilgiler de yanlış olabilir. Bu durumda "Yanıtla" düğmesine tıklanarak mesaj yollandığında mesaj hedefine (veya amaçlanan adrese) ulaşmayabilir.
  • Mesajı yollayan, alıcının adresini yazarken bir yanlışlık yapmış olabilir ve böylece mesaj yanlış adrese yollanmış olabilir. Ancak yanlış yazılan adres gerçek yani var olan bir kullanıcıya ait olabilir ve bu nedenle de mesaj bir yere ulaşmış olabilir. Eğer mesajı alan kişi yollayan kişiyi bilgilendirmezse mesajın durumu hakkında bilgi sahibi olunamaz. Başka bir ifadeyle gönderici mesajın yanlış yere yollandığını bilemeyebilir. Ancak bu durumda mesaj ulaşması gereken yere ulaşmamıştır ve gönderici gerçeği bilmemektedir.
  • Bir mesajın alıcıya ulaşmamasının nedenlerinden bir başkası alıcının e-posta kutusunun bulunduğu sistemde yaşanan sorunlarla ilgili olabilir. Sistem (geçici olarak) çökmüş olabilir.  Eğer bir elektrik kesintisi yaşanmışsa (ve bu konuda gerekli bir takım önlemler alınmamışsa) bazı mesajların kaybolması söz konusu olabilir. 
  • Mesajın alıcıya ulaşmamasının bir başka nedeni de alıcının posta kutusunun dolu olması olabilir.  Bu tür bir nedenle alıcıya ulaşmayan mesajlar genellikle mesajı yollayan kişiye geri gelir. 
  • Özellikle büyük boyutlu eklentilerin olduğu mesajların yollanması konusunda özenli olmak gerekir.  Tatillerde veya yaz aylarında (tatilde olunduğunda) e-posta kutularına bakma (mesajları okuma-silme vs işlemi) sık sık yapılamadığından posta kutusunun çabucak dolması söz konusu olabilir.  Bu gibi durumlarda alıcının sistemi mesajı iletmeyebilir ve mesajı (dosyayı) alıcısına ulaştırmadığı gibi göndericiyi de bilgilendirmeyebilir.  Bu durumu unutmamak gerekir.  
  • Bazı sistemlerde belirli uzantıları olan dosyalar eklenti olarak yollandığında alıcının sistemi virüs tehlikesine karşı bir önlem olarak eklenen dosyaları silebilir. Örneğin Hacettepe Üniversitesi Bilgi İşlem Dairesi bu tür durumlarda eklenti dosyayı (.zip vb gibi) silmekte ve mesajı bir açıklamayla birlikte alıcılara iletmektedirler. 
  • Bazı durumlarda göndericiye "Mesajınız alıcıya ulaştırılamadı" şeklinde bir mesaj iletilirken bu durum her zaman gerçekleşmeyebilir. Yani mesaj alıcıya ulaşmayabilir ve göndericinin bu durumdan haberi olmayabilir. Bu konuyla ilgili olarak alınacak önlemlerden birisi kullanılan programda eğer varsa "Okundu Bilgisi İste" seçeneğini seçmektir. 
  • Bazı sistemler, istenmeyen mesajları önlemek amacıyla iletilerdeki belli anahtar sözcükler tararlar ve eğer listelerindeki bir sözcük mesajın içinde geçiyorsa o mesajı sistemin yarattığı bir klasöre yönlendirebilirler. Bu klasörler "Spam", "Junk e-mail" gibi isimler taşıyabilir. Bazen kişiye yollanan özel bir mesaj da (istenmeyen türden bir mesaj olmadığı halde) çeşitli nedenlerle bu klasörlere yönlendirilmiş olabiliyor. 
    • Mesajınızın karşı taraftaki sunucu tarafından "istenmeyen mesajlar" klasörüne yönlendirilmemesi için mesajın "konu" kısmında bazı sözcükleri kullanmaktan kaçınmak gerekebilir. Bu konuda bir yöneticinin bir gruba yolladığı e-posta  mesajında yaptığı öneri şöyle:
      • For future correspondance please use a different subject line. However, please avoid subject headers such as: “a question”, “an enquiry”, “a favour”, “information required”, etc. as the new spam detector on our server just loves these words!
      • Mesajlarınızın konu alanında "bir soru", "bir rica", "bilgi talebi" vb gibi ifadeleri kullanmamaya çalışınız. Çünkü bizim sunucumuzdaki istenmeyen mesaj (spam) algılayıcıları bu sözcükleri çok sevmektedirler :-)))
  • Mesaj henüz okunmadan yanlışlıkla silinmiş olabilir. Eğer sistemde bir yavaşlık söz konusu ise ve kullanıcı bir grup mesajı arka arkaya silmek üzere "delete" (sil) tuşuna (veya bu işi yapan başka bir tuşa) basıyorsa bilgisayarın bu komutları gecikmeli olarak yerine getirmesi söz konusu olabilecektir. Bu durumda kullanıcı farkında olmadan silmek istediği mesajlarla birlikte başka mesajları da silmiş olabilecektir.
  • Bazen yollanan bir mesaj hedefine ulaştığında okunmaz durumda olabilir. Mesajın okunamaması durumuna en çok Türkçe karakterlerin bozulması yol açmaktadır. Eğer alıcı mesajı okuyamıyorsa konusunu ve/veya kimden geldiğini de bilemeyebilir. Bu durumda mesajı silebilir. Türkçe karakterlerin bozuk bir şekilde ulaşmasına genellikle göndericiyle alıcının aynı kodlama sistemini kullanmamış olması yol açmaktadır. Alıcı kodlama sistemini değiştirerek o mesajı okunur hale getirebilir. Ancak her kullanıcı bu işlemin nasıl yapıldığını bilmiyor olabilir. Kaldı ki bazen kodlama sistemini değiştirmek de sorunu çözmüyor olabilir.
  • Kodlama sisteminden kaynaklanan sorunlardan dolayı içinde birçok Türkçe karakter bulunan bazı isimler okunmaz hale gelebiliyorlar. Bu durumda alıcı göndericinin kim olduğunu bilemediğinden mesajı silebilir.
  • Form Kullanarak Bir e-Posta Mesajı Yollama:
    • Bazen bir e-posta arayüzü kullanarak mesaj yollamak yerine bir form kullanılabilir. Bazı web sitelerinde sitenin sahibi e-posta adresinin kötü amaçlı kullanımlar için toplanmasını engellemek için adresini bildirmez. Bunun yerine iletişim için bir form kullanır. Bu form kullanılarak yollanan mesaj formun yönlendirildiği adrese ulaşır. Ancak kimi zaman form kullanılarak yollanan mesaj form sisteminin işleyişinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle alıcıya ulaşmayabilir veya gecikmeli ulaşabilir.
  • Mesajların, Gelen Yüzlerce Mesaj Arasında Gözden Kaybolması:
    • Bazı e-posta kullanıcıları kendilerine gelen mesajların bir kısmını çeşitli nedenlerden dolayı hemen silmezler. Bu mesajlar her gün artan bir şekilde birikir. Mesajların arayüz içinde görüntülenme sırası çeşitli şekillerde yapılıyor olabilir. Örneğin mesajlar "mesajın alınma tarihi" veya "Gönderme Tarihi"ne göre sıralanmış olabilirler. Bu durumda kullanıcı eğer mesajların görüntülenmesini "mesajların yollanma tarihi" sırasına göre yapmışsa yolladığı tarihten bir hafta gibi bir süre sonra ulaşan bir mesaj en son gelen mesajların arasında değil de gözden geçirilmiş olan mesajların arasında kalacak ve kullanıcı tarafından en azından bir süreliğine fark edilmeyebilecektir.
    • Öte yandan bir mesaj herhangi bir nedenle istenmeyen mesaj olarak etiketlenen mesajların yönlendirildiği klasörlerden birisine yönlendirilmiş olabilir. Eğer kullanıcı bu klasörleri zaman zaman kontrol etmiyorsa o mesajın okunma şansı olmayabilecektir. Bazen kontrol işlemi yapılsa bile (kontrol sırasında bütün istenmeyen mesajlar tek tek okunmayacağından) yüzlerce mesaj arasında gözden kaçabilecektir.
    • Bazı sistemlerde kullanıcılar "spam" veya "Junk e-mail" vb şekillerde adlandırılan istenmeyen mesajların yönlendirildiği klasörleri zaman zaman kontrol edip boşaltmamaktadırlar. Bu da gereksiz yere disk alanının dolması demektir. Bu nedenle bazı sistemler bu klasörlerini belli zamanlarda otomatik olarak silinmesi yönünde karar almış olabilirler. Bu durumda kullanıcı kendisine gelen özel bir mesajı, mesaj sistem tarafından silineceği için göremeyecektir.

e-Posta Mesajına Bir Dosya Ekleme (attachment):

Kimi durumlarda alıcıya mesajın içeriğini bir dosya halinde yollamak gerekir.  Bu durumda örneğin bir sözcük işlemci kullanılarak hazırlanan dosya mesaja iliştirilerek yollanır.  Ancak bu tür bir yol izlendiğinde de bir takım kurallara uymak gerekir.  Bu kuralları şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Mesajın içeriğinde alıcıya ne yolladığınızı, yolladığınız dosyanın adını, içeriğini vb. gibi bilgileri kısaca belirtiniz.    Eğer mesajın içeriği boş ise eklentinin bir virüs tarafından yollanmış olabileceği düşünülerek hiç açmadan silinebilir. 
  • Dosyanıza anlamlı bir isim veriniz. Eğer dosya bir duyuruyla ilgili ise dosyaya "duyuru.doc" ismi yerine örneğin "bilişim_toplantısı_duyurusu.doc" gibi bir isim veriniz. 
  • Yolladığınız dosya bir ders ile ilgili bir ödev ise dosyanın ismi kesinlikle "ödev" olmamalıdır.  Böyle bir durumda ders sorumlusuna örneğin 50 adet "ödev" isimli dosya ulaşacak ve karışıklıklar olacaktır.  Bu yüzden Recep Külyutmaz isimli bir öğrenci aldığı bir dersin öğretim elemanına yollayacağı bir proje metnine "Kulyutmaz_Tasarim-Ilkeler_taslak.doc", "Kulyutmaz_Tasarim-Ilkeler.ppt"  gibi kimliğini ve dosyanın konusunu açıkça belirtecek bir isim kullanmalıdır.  Kimi durumlarda kullanılan e-posta sistemi Türkçe karakterleri desteklemeyebilir ve dosyada Türkçe karakter bulunması durumunda alıcıya garip isimli dosyalar ulaşabilir.  Bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. 
  • Bir dosyayı eklenti olarak yolladığınızda, yolladığınız dosyayı virüs kontrolünden mutlaka geçiriniz. 
  • Yollanacak dosyanın dosya boyutu büyük ise bir sıkıştırma programı kullanmak uygun olabilir.  Bir sıkıştırma programı (örneğin "zip", "rar" vb gibi) kullanarak dosyayı sıkıştırdıktan sonra yollamak hem alıcının posta kutusunda çok fazla yer işgal etmemek açısından hem de sorunsuz bir şekilde ulaşması açısından önemlidir.  Öte yandan bazı sistemler dosya büyüklükleri açısından belli kotalar (örneğin. 5 MB gibi) koymaktadır.  Eğer yollanacak dosya konulan kota sınırını aşıyorsa yerine ulaşamayabilir.  
  • Bir dosyayı eklenti olarak yollamak değişik şekillerde yapılabilir.  Örneğin Windows platformunda bir dosyanın üzerine farenin sağ düğmesiyle tıklandığında çıkan menüden "Gönder" daha sonra "Posta Alıcısı" seçeneği seçildiğinde kullanılan bilgisayardaki e-posta okuma programı yeni bir mesaj yollama penceresi (dosya eklenmiş şekilde) açacaktır.  Bu pencerede ilgili boşlukları (alıcının adresi, konu, mesaj gibi) doldurarak mesaj yollanabilir. 
  • e-Posta programını kullanırken yeni bir mesaj penceresi açıldıktan sonra gönderilecek olan dosya "Ekle" komutuyla eklenir.  Bu ekleme işlemi programın yapısına göre farklı şekillerde yapılabilir.  Örneğin Outlook Express programında dosya ekleme işlemi menüden "Ekle" komutu seçilerek veya araç çubuğundan "Ekle" düğmesine tıklanarak yapılabilir. 

 

 

Faik YILDIZ

Boztepe Hotels