26 Eylül 2008 Cuma

Mühendis Fikrasi

Kendi milletini ve köklerini hakir görerek Avrupalı denen kitleye hayranlık
duyup aşağılık kompleksine kapılanlara ithaf edilmiştir.

Yakın zamanların birinde Kayseri`de Amerikalıların yardımı ile karayolu
çalışmaları yapılıyormuş. Bölgeye yakın bir köyde de köylüler bir patika
yolu yapıyorlarmış. Bunun için bir eşeği tepeye doğru kovalayıp onun geçtiği
yeri sertleştirerek yolu tamamlıyorlarmış. Malum, hayvan içgüdüsel olarak
hedefe doğru en az yorucu yolu seçer ya!...
Bu köylüler, O sırada orada vazifeli olan bir Amerikalı mühendisin dikkatini
çekmiş.Mühendis olanları merak ederek tercümanı ile yanlarına gitmiş
-"Kolay gelsin, ne yapıyorsunuz burada böyle?"
İçlerinden en uyanık olanı;
-"Yol yapıyoz" diye cevap vermiş.
-"E, bu eşek ne işe yarıyor?"
Köylü genel işlem sırasını şöyle bir anlatmış. Eşeğin yolun nereden
geçeceğine karar verdiğini söylemiş. Amerikalı mühendis çok ilginç bulduğu
bu fikre yerlere yatmış gülmekten:
-"Eee...Eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?"
Köylü cevap vermiş:
-"O zaman Amerika`dan mühendis getirtiyoruz!!!"

25 Eylül 2008 Perşembe

Nane limon kabuğu deyip geçmeyin

 


Nane limon kabuğu deyip geçmeyin

Hava sıcaklıkları 10 derece birden azalınca yatağa düşenlerin sayısı arttı. Mevsim geçişlerinden hasarsız çıkmak için yapılması gerekenler çok da zor değil.


Yaz bitti, sonbahar geldi. Yapraklar sararmaya başladı. Güneşin kavurduğu günlerden ısının 10 derece düşmesiyle üşüten günler başladı. Sabahları yağmurlu, puslu güne uyanır olduk. Bugünlerde çok insan uyanma güçlüğü çekiyor, kendini yorgun, bitkin hatta mutsuz hissediyor. 

Ani mevsim değişiklerini çabuk atlatıp sonbahara alışabilmek için neler yapmalıyız? Mevsime uygun giyinmenin yanında, sağlıklı beslenmek de çok önemli. Basit önlemlerle sonbaharın sorunsuz geçmesini sağlamak mümkün. Evde yaptığınız bir ıhlamur çayı veya C vitaminli meyveler soğuklara karşı koruyacak ve zinde hissettirecek basit yöntemler. 

ZENCEFİL, İSVEÇ ŞURUBU 

Öncelikle bir aktarın kapısını çalmak gerekiyor. Biz sizin için gittik, sorduk, bugünlerde neler almalı, neler tüketmeliyiz diye... Kadıköy’de yetmiş senedir baharatçılık yapan Enver Kaplan bize zencefil, adaçayı ve ıhlamurun soğuk havalardan korunmak için en iyi çaylardan olduğunu söylüyor. 

Mevsim geçişlerinden hasarsız çıkmak için C vitamini kullanmak, bitki çayı içmek, yatmak yerine yürümek, etten ve şekerden çok sebze ve meyve tüketmek gibi önlemler yeterli.

Ayrıca bunların bazı baharatlarla da karıştırılıp içilebileceğini belirtiyor: “Bisina macunu, keçiboynuzu pekmezi iyi gider bu havalarda. Keçiboynuzunu kaynatıp içerseniz, ısıtır sizi. Bir de zencefil öneriyorum herkese”
Taksim’in meşhur aktar dükkânı, Ambar’ın sahibi Gülten Şen’in önerileri arasındaysa, bağışıklık sistemini koruyan ek gıdalar öncelikli. Şen, önerilerini şöyle sıralıyor: “Bağışıklık sistemini koruyan ek gıdalar var. Polene karşı alerjisi olmayanlar polen kullanabilir. Üzüm çekirdeği, nar çekirdeği çok iyi antioksidanlardır. Ekinezya çayı bu mevsim için çok ideal bir çay. Zencefil, tarçın gibi baharatlarla da çay yapılabilir. Sağlıklı bir vücuda sahip olmak için İsveç iksiri kullanılabilir. Hasta olmayı beklemek gerekmiyor, rahat bir kış geçirmek istiyorsak her gün bir kaşık İsveç iksiri içilebilir.”
Fiyatlarını merak edenler için, İsveç iksiri 32,5 YTL. Üzüm çekirdeği ve nar çekirdeği kapsül olarak 25 YTL. Birde bunların öğütülmüş olanları var,  6,5 YTL. Zencefilin kilosu 25 YTL, ıhlamurun 50 YTL, adaçayı ise 20 YTL. Bunlardan kilo kilo almak gerekmiyor elbette, küçük dozlar yeterli. 

YATMAK YERİNE YÜRÜ 

İlaç kullanmadan evvel, doğal yöntemleri tercih etmek gerektiğini söyleyen Natur-Med’ten Dr. Yaşar Yılmaz, geçiş dönemlerinde “Termoregülasyon” adı verilen bir uyumsuzluğun yaşandığını anlatıyor.Vücudun ısıyı ayarlamakta zorlanmasıyla oluşan durumun, bağışıklık sistemini etkilediğini belirten Yılmaz, grip gibi viral enfeksiyonların böyle dönemlerde görüldüğünü vurguluyor. “Hemen antibiyotiğe saldırmamak gerekir. Antibiyotikle beden direnci daha çok düşer” diyen Yılmaz’a göre,  yatak istirahatı de ilk seçenek değil.
Yılmaz’ın önerileri şöyle: “Önce ritmik, doğal, temiz yaşamayı seçmek gerekiyor. Yatmak yerine yürümek gerek. Soğuk-sıcak su banyosu yapılmalı. Mümkün olduğunca aynı saatlerde yatıp aynı saatlerde kalkmaya çalışmalı. Çok etli, çok yağlı, çok şekerli besinler yerine sebze-meyve beslenmesine ağırlık verilmeli, günde 1 gram C vitamini desteği alınmalı. Bunun yanında Silisyum dioksit içeren mineral hapları kullanılabilir. Bu mineral en çok at kuyruğu çayında bulunur. Bu çay içilebilir. Bunun dışında tahıllarda bulunduğu için tahıl tüketimi de yararlıdır.”
Yılmaz, vücudu hastalanmasını önleyen asit-baz dengesinin sağlanması için alkol, sigara, çay ve kahve tüketiminin bırakılması gerektiğini de söylüyor. 

UZUN UZUN KAYNATMAK ÇAYI BOZUYOR 

Bitki çayı siyah çay gibi haşlanarak demlenmiyor. Çok sıcak suda hazırlanan bitki çaylarının etkisi kayboluyor. Öncelikle kaynamış suyu bir iki dakika dinlendirmek, sonra porselen ya da cam demliğe önce çayını hazırlayacağınız bitkiyi sonra suyu ilave etmek gerekiyor. Bir tatlı kaşığı kuru ya da taze ot için bir litre su yeterli. Çayı demlemek 2-5 dakika sürüyor. Çayları tadlandırmak için, yine doğal yöntemler kullanmak en ideali. Özellikle ıhlamur, rezene, adaçayı çayıyla bal iyi bir ikili. Bunun dışında ıhlamur demlerken, koku ve tat vermek için karanfil, portakal, limon kabuğu kullanılıyor ama ıhlamuru da kaynatmak etkisini yok ediyor. İdeal ıhlamur kıvamı kehribar rengi. 

Taraf / 25.Eylül.2008

 

Kim ne zaman ve nasıl emekli olacak?


YENİ sistem, eski sistem, ondan önceki sistem, daha önceki sistem derken, vatandaşın kafası "emeklilik" konusunda iyice karıştı.

PRİMİ ERKEN ÖDE, YÜZDE 4 İNDİRİM AL

İşçisi, memuru ve Bağ-Kur’lusu, durumunu merak ediyor. Bunların emeklilik durumları, mevcut sisteme ve yeni sisteme göre, aşağıdaki gibi olacak.

MEVCUT SİSTEME GÖRE MEMURLARIN EMEKLİLİĞİ

a) 8 Eylül 1999 Öncesinde İşe Başlayanlar

Kadın 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödeyerek emekli olabiliyor.

Yalnız, 23 Mayıs 2002 itibariyle, emekliliğine 2 yıl ve daha az kalanların ayrıca; erkek ise 44, kadın ise 40 yaşını da doldurması gerekiyor. Bu yaşlar, emekliliğine 3 yıl kalan erkeklerde 45, kadınlarda 41 oluyor. Süre 4 yıl, 5 yıl diye arttıkça yaş da 46-42, 47-43... diye yükseliyor.

b) 8 Eylül 1999 ve Sonrası İşe Başlayanlar

8 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 tarihleri arasında işe başlayan memurlar da emeklilik için; kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaş ve 25 tam yıl prim ödenmesi koşulu aranıyor.
/_np/0453/6510453.jpg

MEVCUT SİSTEME GÖRE SSK’LILAR

a) 8 Eylül 1999 Öncesinde SSK’lı Olanlar

Kademeli emeklilik uygulamasına göre;

Kadınlar; 20 yıllık sigortalı süresini doldurmak koşuluyla, sigorta başlangıç tarihlerine göre, 5 bin ile 5 bin 975 gün arasında prim ödeyerek, 40-56 yaş arasında;

Erkekler; 25 yıllık sigortalı süresini doldurmak koşuluyla, sigorta başlangıç tarihlerine göre, 5 bin ile 5 bin 975 gün arasında prim ödeyerek, 44-58 yaş arasında,
SSK’dan emekli olabilecekler.

b) 8 Eylül 1999 ve Sonrası SSK’lı Olanlar

8 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 tarihleri arasında SSK’lı olan kadınlar 58, erkekler 60 yaşını doldurduklarında, 7 bin gün prim ödemiş olmak koşuluyla emekli olabilecekler.

MEVCUT SİSTEME GÖRE BAĞ-KUR’LULARIN EMEKLİLİĞİ

a) 8 Eylül 1999 Öncesinde Bağ-Kur’lu Olanlar

Kademeli emeklilik hükümlerine göre, kadınlar 20 tam yıl (7 bin 200 gün) prim ödeme koşulunu sağlayacakları tarihe göre 40-55 yaş arasında; erkekler ise 25 tam yıl (9 bin gün) prim ödemiş olma koşulunu sağlayacakları tarihe göre 44-58 yaş arasında, emekli olabilecekler.

b) 8 Eylül 1999 ve Sonrası Bağ-Kur’lu Olanlar

8 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olan kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaş ve 25 tam yıl (9 bin gün) prim ödemiş olmak koşulu aranıyor.

YENİ SİSTEME GÖRE EMEKLİLİK

Yeni sistemde, tek çatı altında toplanan bir sosyal güvenlik uygulaması olacak.

30 Nisan 2008 tarihinden sonra ilk defa sigortalı veya iştirakçi olanlardan, yeni sisteme göre emeklilik için; kadınlarda 58, erkeklerde ise 60 yaşını doldurmaları ve en az 9.000 gün prim ödemiş olma koşulu aranacak. Ancak 4/a (SSK) kapsamında sigortalı sayılanlar için prim gün sayısı şartı 7.200 gün olarak uygulanacak. Emeklilik yaşı, 2036’ya kadar değişmeyecek. 2036’dan itibaren emekli olacaklarda, kademeli olarak her iki yılda bir yaş artırılarak 2048’de kadın ve erkek için 65 yaşta eşitlenecek.

En iyi emeklilik milletin aslına değil vekiline

OKURLARIMIZ soruyor;

"En çok maaş almak ve emeklilikte değişik olanaklardan yararlanabilmek için, en iyi emeklilik hangisi?"

Hemen yanıtlayalım;

Milletvekili emekliliği.

Hem emekli maaşı yüksek hem de değişik olanakları var.

ÇİFTE MAAŞ AVANTAJI

Milletvekilliği görevi devam ederken, ikinci yılı tamamladıklarında, emeklilik koşulları tutuyorsa, aynı anda hem milletvekili maaşı hem de emekli aylığı alabiliyorlar.

Normal emekli olanlar da milletvekili olduklarında, emekliliklerini durdurup iki yılı doldurup, ardından milletvekillerine tanınan ayrıcalıktan yararlanıp, TC Emekli Sandığı’ndan emekli oluyorlar.

Şu anda yüzlerce milletvekili, hem 8.500 YTL civarında milletvekili maaşı hem de yaklaşık 2.600 YTL civarında emekli aylığı alıyor. Emekli aylığı, milletvekilliği görevi bitince, yaklaşık 4.000 YTL oluyor. Bu arada sade vatandaşın, TC Emekli Sandığı’ndan hem emekli aylığı hem de normal maaş alması hukuken mümkün değil.

Milletvekillerinin, maaşla birlikte aldığı emekli aylığı, "özel bir ayrıcalık" nedeniyle kesilemiyor (Bkz. Anayasa Md. 86/2, 5335 Sayılı Kanun Md. 30). Öte yandan aynı Anayasa’nın "Kanun Önünde Eşitlik" başlıklı 10. maddesinde de "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" diyor!..

İşsizlerin ve ev hanımlarının emekli olması kolaylaşıyor

YENİ sistemde işsiz vatandaşlar ve ev hanımları, yine "isteğe bağlı sigortalı" olabiliyorlar. İsteğe bağlı sigortalılık için daha önce sigortalı olma şartı aranmayacak, ancak 18 yaşını doldurmuş olmak gerekecek. İsteğe bağlı sigortalılık süreleri, 4/b (Bağ-Kur) kapsamında geçen sigortalılık süresi olarak değerlendirilecek.

İsteğe bağlı sigortalılar, prime esas kazancın alt ve üst sınırları (günlük asgari ücret ile günlük asgari ücretin 6,5 katı) arasında olmak üzere, prim ödeyecekleri kazançları ile prim ödeme gün sayısını kendileri belirleyecekler. Belirledikleri kazanç üzerinden yüzde 20’si emeklilik, yüzde 12’si genel sağlık sigortası primi olmak üzere toplam yüzde 32 oranında prim ödeyecekler. Ödenecek günlük prim tutarı bugünkü asgari ücrete göre 6,81 YTL ila 44,28 YTL arasında değişecek.

Çalışırken ölenin ailesine nasıl aylık bağlanacak?

ÖLÜM, sevimsiz ancak ne zaman ve nasıl olacağı da belirsiz bir olay. Aile, dost ve yakınlar için ölümün her türlüsü zor ama genç yaşta ölüm çok daha zor.

Ölüm sonrası, geride kalanlara aylık bağlanması, belli koşullara bağlı.

MEVCUT SİSTEM

Ölen Bağ-Kur’lu ise: Ölüm tarihinde en az beş tam yıl (1.800 gün),

SSK’lı ise: En az 5 yıldan beri sigortalı bulunup (900 gün),

Emekli Sandığı İştirakçisi ise: En az 10 yıl (3.600 gün),

prim ödemesi halinde hak sahibi yakınlarına aylık bağlanıyor. Ancak, ölen memurun ailesi malul ve muhtaç durumda ise, 5 yıl prim ödenmesi yeterli bulunuyor.

YENİ SİSTEM

Yeni sistemde; en az 1800 gün (4/a kapsamındaki sigortalılar için her türlü "borçlanma süreleri hariç" en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün) prim ödeyen sigortalının ölümü halinde hak sahibi yakınlarına aylık bağlanabilecek.

Görüldüğü gibi, yeni sistemde özellikle memur aileleri açısından, aylık bağlanma koşullarında, olumlu bir düzenleme yapılıyor. Önceden aranılan 10 yıllık süre, 5 yıla indiriliyor.

İsteğe bağlı sigortanın kapsamı genişliyor

1 Ekim 2008’den itibaren isteğe bağlı sigortalılığın kapsamı genişleyecek. Türkiye’de yasal olarak ikamet eden ve zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmayan veya sigortalı olarak çalışmakla birlikte, ay içerisinde 30 günden az çalışan veya tam gün çalışmayıp günün belli saatlerinde çalışan herkes isteğe bağlı sigortalı olabilecek.


Şükrü KIZILOT

 

Şaplak

21 Eylül 2008 Pazar

SÜTÜN ALTERNATİFİ DEREOTU

 

 

İnek sütünde 117 miligram kalsiyum bulunurken, dereotunda bu oranın 208 olması, dereotunun sütün alternatifi olarak görülmesine neden oluyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Bölümü Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün alternatifinin dereotu olduğunu söyledi.
 
Adana Otizm Derneği`nin düzenlediği `Otizm Hastalığının Tedavisi ve Beslenme` konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün kalsiyum bakımından en zengin besin olmadığını belirterek, `Dereotu sütten daha fazla kalsiyum içeriyor. İnek sutunde 117 miligram kalsiyum bulunurken, dereotunda bu oran 208`dir. Ayrıca dereotu magnezyum ve potasyum bakımından zengin olması bakımından da kemik sağlığına daha faydalıdır` dedi.        

Prof. Dr. Aydın, dünyada en çok süt tüketen ülke olan ABD`de, yine dünyada en çok osteoporoz rahatsızlığının olduğunu bildirdi ve çocukların ve anne-babaların kemiklerinin kuvvetli olması için mutlaka dereotu tüketilmesini önerdi. 

İsveç`te yapılan bir çalısmada 50- 85 yaşlarındaki menopoz sonrası kadınlarda süt tüketimi  fazlalığının kırıkları azaltmadığının saptandığını kaydeden Prof. Dr. Aydın, şöyle konuştu:
`Benzer şekilde ABD`de hemşireler üzerinde yapılan araştırmada gerek süt, gerekse süt dışı  kalsiyum tüketimi fazlalığının kalça kırıklarını azaltmadığı tespit edilmiştir. Çocuklarınızın ve kendinizin kemiklerinin kuvvetli olması için mutlaka dereotu tüketin. Dereotundaki magnezyum ve kalsiyum kemik gelişimi için oldukça önemli bir mineraldir.

Her memelinin sütü kendi yavrusunadır. 5- 6 milyon yıllık insanlık tarihinin sadece son 10 bin yılında insanlar başka memelilerin sütünü içmişlerdir. Kendi annelerinin sütünü ise sadece hayatlarının ilk 2 yılında emerler, daha sonraları hiç süt tüketmezlerdi. Fosil incelemeleri, taş devri insanlarının kalın ve kırığa dirençli sağlam kemiklerinin olduğunu göstermektedir. Bu devre ait kemik örneklerinde osteoporoz yok denecek kadar azdır. Bunun nedeni de o devirde insanların sütten ziyade, daha çok yeşil sebze, ot türü yiyecekler tüketmesindendir.`

 

19 Eylül 2008 Cuma

Emeklilerin maaşı kesilmeyek.

19 Eylül 2008

SOSYAL GÜVENLİK REFORMU -SGK BAŞKAN VEKİLİ ACAR: -''TEDİRGİN OLUNMASINI GEREKTİREN HERHANGİ BİR ŞEY YOK. ŞU ANDA EMEKLİ OLARAK ÇALIŞANLARIN EMEKLİ MAAŞLARINDA HERHANGİ BİR KESİLME SÖZ KONUSU DEĞİL'' -''SGK, ÖNÜMÜZDEKİ 3 YILDA TÜRKİYE'NİN TÜM KURUMLARININ ÖRNEK ALACAĞI BİR KAMU KURUMU OLACAK''


ANKARA (A.A) - Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkan Vekili Fatih Acar, emekli olarak çalışanların emekli maaşlarında herhangi bir kesinti olmayacağını, bu konuda tedirginliği gerektirecek bir durum bulunmadığını belirtti.
     SGK Başkanlığı'nda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası'na ilişkin hizmet içi eğitim toplantısı düzenlendi.
     Acar, toplantıda yaptığı konuşmada, son 30-40 yılın en önemli reformlarından birinin, sosyal güvenlik alanında 1 Ekimde tam anlamıyla yürürlüğe gireceğini söyledi.
     Konuyla ilgili olarak kamuoyunun yeterince bilgilendirilmesinin önemine işaret eden Acar, bu amaçla 15 günlük süreçte ayrıntılı bilgilendirme çalışmaları yapılacağını dile getirdi.
     Acar, önümüzdeki hafta en çok sorulan 100 sorunun yanıtlandığı, ''100 soru-100 cevap'' isimli çalışmayı kurumun internet sitesinde yayımlayacaklarını, yine internet sayfasında bir bilgi işlem hattı aracılığıyla yaşanan sıkıntılara bire bir çözüm bulunacağını kaydetti.
     Etkin ve verimli çalışan, şeffaf bir kurum oluşturmayı ve vatandaş odaklı bir çalışma tarzı izlemeyi amaçladıklarını vurgulayan Acar, ''SGK eski SGK; eski Bağ-Kur, Emekli Sandığı, SSK değil. SGK, önümüzdeki 3 yılda Türkiye'nin tüm kurumlarının örnek alacağı bir kamu kurumu olacak. 3 yılda kısa, orta, uzun vadede yapılacaklar belli. Bunları birer birer hayata geçireceğiz'' dedi.
     Belirlenen hedeflere ulaşmada çalışanlara önemli görevler düştüğünü belirten Acar, kurum çalışanlarından, vatandaşların sorunlarıyla samimi ve yapıcı şekilde ilgilenip yardımcı olmalarını, güleryüz göstermelerini istedi.
     Acar, 1 Ekimin kendileri acısından son derece önemli bir tarih olduğuna işaret ederek, vatandaşlar açısından da bir çok önemli düzenlemenin bu tarihte hayata geçeceğini söyledi.
     Fatih Acar, 2008-2009 yılının kayıt dışıyla mücadele yılı ilan edildiğini anımsatarak, ücretlerin bankalardan yatırılmasıyla ilgili yönetmelik çalışmasının tamamlandığını bildirdi. Yönetmelikte, 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan iş yerlerinde ücretlerin bankalar aracılığıyla ödenmesinin öngörüldüğünü anlatan Acar, uygulamanın kademeli olarak tüm çalışanları kapsayacağını ifade etti. Acar, bu şekilde kayıt dışıyla mücadelede de somut adımlar atılmaya başlanacağını belirtti.
     Sağlık hizmetlerinde 1 Ekimden sonra önemli açılımlar getireceklerine dikkati çeken Acar, suiistimaller konusunda son derece hassas olacaklarını ve böyle bir durumda yaptırım neyse bunu kararlılıkla uygulayacaklarını vurguladı.
     Fiyatlandırma Komisyonu'nun pazartesi günü yapacağı toplantıda da yeni Sağlık Uygulama Tebliği'ne son şeklinin verileceğini bildiren Acar, bazı ameliyatlar, otelcilik ve istisnai hizmetler konusunda sağlık hizmet sunucularını rahatlatacak açılımlara gidebileceklerini kaydetti.
    
     -''FATURALARI KONTROL EDİN''-
    
     Acar, bir basın mensubunun, ''emeklilerin 1 Ekimden sonrasına ilişkin aylıklarının kesileceği tedirginliği yaşadıklarını'' söylemesi üzerine, şunları kaydetti:
     ''Emekliler konusunda gerçekten tedirginlik var. Tedirgin olunmasını gerektiren herhangi bir şey söz konusu değil. Şu anda emekli olarak çalışanların emekli maaşlarında herhangi bir kesilme söz konusu değil.
     Emekli olup SSK kapsamında çalışanlar için yüzde 30'luk kesinti zaten vardı. Şimdi yüzde 31-yüzde 36,5 arasında bir Sosyal Güvenlik Destek Primi kesilecek. Emekli maaşının kesilmesi diye bir şey söz konusu değil. Sosyal Güvenlik Destek Primi, Bağ-Kur kapsamındaki bir vatandaşımız için yüzde 10'du, yüzde 12 kesilecek. Kademeli olarak da yüzde 15'e çıkarılacak. Sadece devlet memuru emekli olup tekrar devlet memuru olarak çalışacaksa bunun maaşı kesiliyor. Devlet memurları açısından böyle bir düzenleme var. Bunun dışındakiler açısından maaşın kesilmesi söz konusu değil.
     Bu yasanın kabulünden sonra sisteme yeni girecekler bakımından, bu da 30 sene sonraki bir iştir, emekli maaşlarının kesilmesi düzenlemesini getirdik. Ama şu an böyle bir şey söz konusu değil. Yani 1 Ekimden sonra yeni sigortalı olan bir kişi emekli olduktan sonra emekli maaşı kesilecek. Bunu insanların sistem içerisinde daha uzun süre kalabilmelerini temin etmek, bir taraftan da gençlerin istihdam imkanı bulması için getirdik.''
     Fatih Acar, bir başka soruyu yanıtlarken, sağlıktaki suiistimallerin engellenmesi konusunda toplumun tüm kesimlerinin duyarlı olmasını ve kendilerine destek vermesini istedi. Tedavi için özel sektöre giden sigortalıları, faturalarını kontrol etmeye, bu konuda talepte bulunmaya çağıran Acar, bunun vatandaş duyarlılığının bir göstergesi olacağını söyledi.

 

Evlenirken Neredeydin?


Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir ses:
- "Binme, bu uçak düşecek!
Dönmüş, bakmış, kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş.
İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:
- Uçak düştü kurtulan olmadı.
Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında:
- "Binme bu trene, raydan çıkacak!
Dönmüş, bakmış yine kimse yok, trene binmemiş, gelmiş eve, sabah
gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş:
- Tren Eskişehir'de raydan çıktı şu kadar ölü, şu kadar yaralı...
Allahına şükretmiş, koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses:
- "Bu otobüse binme, freni patlayacak!
Dönmüş yine kimse yok! Dayanamamış, sormuş:
- "Sen kimsin yahu?"
- "Ben senin iyilik meleğinim!
Adam iyice kızmış:
- Ulan evlenirken neredeydin?!

Bir Fıkra

 

Adam karısıyla arabada giderken polis sirenini duymuş, hemen saga çekmiş ve polis gelmiş:

‘buyrun memur bey?’ ‘beyefendi direksiyon başındayken cep telefonuyla konuşuyordunuz”

yok efendim sadece bip yaptı, ben de sarji mi bitiyor diye baktım’

karısı lafa atlamış: ‘aaa yapma hayatım.. yarım saattir ortagınla iş görüşmesi yapıyordun

telefonda’ Adam karısına tip tip bakarken polis yine sormuş:

‘beyefendi emniyet kemerinizi neden takmıyorsunuz???’

‘memur bey takmıştım ama sizin geldiginizi görünce durduktan sonra çözdüm’

Karısı yine atlamış: ‘aman şekerim sen de o kemeri hayatında bir kere taktın mı acaba….’

Adam kadına bi tane patlatmamak için kendini zor tutarken; polis bu sefer de arabayı incelemeye başlamış vee…

-’beyefendi bakar mısınız sag sinyaliniz de kırık’

‘aaaa.. kırık mı?? sabah yola çıkarken kontrol ettim kırık diildi…yolda oldu galiba, hiç de farketmedik’

karısı çenesini tutamamıs yine:

 ‘amma da attın kocacıım, sana 3 haftadır söylüyorum artık şu kırık sinyalin icabına baktır diye…..’

Adam en sonunda dayanamamış bagırmış: ‘bana bak sen susucak mısın çakıcam şimdi suratının or! tasına!!’

Polis kadına sormuş: ‘hanımefendi eşiniz size hep böyle m i davranır?’

Kadın cevap vermiş: ‘yok canım….

sadece alkollu oldugu zaman....

 

 

 


MSN Spaces ile web günlüğünüze doğrudan e-posta gönderin. Fıkraları, fotoğrafları ve daha fazlasını karşıya yükleyin. Ücretsiz! Ücretsiz!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Manavgat ve çevresi İnsan Kaynakları Yöneticileri Haber Grubu

Bu gruba mail atın : minkay@googlegroups.com
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

18 Eylül 2008 Perşembe

Zamanın birinde bir oduncu

Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana
raslamis. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an
göz göze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılanı vurmaya kıyamamış. Yılan da duygulanmış, dile gelmiş.ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, ben de sana bir iyilik edeceğim demiş.bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş.
Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve oduncuya uzatmış.
"bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim."
oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Hiç kimseye olan biteni anlatmamış, ailesi dahil.herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş.yıllar boyu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile bulusmuş ve altınını almış.
Gel zaman git zaman, oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Bir kaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık başlamış. Oduncu oğlunu yanına çağırmış ve yılanın sırrını anlatmış.
"git kör kuyunun başına ve oğlum olduğunu söyle, yılan sana altın verecek"
demiş. Oğlu inanmamış ama gitmiş, yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış.
Onun oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın
getirmiş. Oğlan önce inanmadığı hikayenin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış, kimbilir daha ne kadar altın var kuyudan içeride demiş....hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş ve öldürmüş.
Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış.
Kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor. Yılan o arada görünmüş ki, kuyruğu yok ve kanlar içinde..
Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılan yaralı...
Hatalı olan oğlum olmalı demiş ve yılandan özür dilemiş. Tekrar dost olalım
demiş...
Yılan ise acı acı gülümsemiş. Çok isterdim ama...sende bu evlat acısı..bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız.

besinlerin insanı mutlu ettiğini biliyor muydunuz?

İçinde Endorphin bulunan besinlerin insanı mutlu ettiğini biliyor muydunuz?

 

Çilek: C vitamini deposu olan çilek, önde gelen afrodizyaklar arasında yer alır. Çilek bütün salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırır. Yüksek tansiyonu düşürür, damarları temizler. Kansere karşı korur, böbrekte kum ve taş oluşmasını önler.

 

Muz: Kokusuyla bile mutluluk taşıyan tam bir Endorphin deposudur. Kendinizi, güçsüz ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Kalsiyum ve magnezyum içeren bu meyve strese karşı bire bir. Sinir hastalığı olanlar için her gün yemek arası saatlerde tüketilmesi gereken bir besindir.

 

Üzüm: Kırmızı ve beyaz üzüm yiyen herkes gülücükler saçar. Üzümde yüzde 20 oranında direkt olarak kana karışan şeker vardır. Bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır. Üzümdeki bol demir kan yapar. Yüz ve boyuna taze üzüm suyu sürülüp 10 dk. sonra yıkanırsa cilde dirilik verir.

 

Portakal: C ve B vitamini açısından zengin olan portakal, insana dinamizm veriyor. Portakal içindeki C vitamini ince ve kalın damarların yumuşak kalmasını sağlar. Vücuttaki direnci artırır. Grip ve nezle olunduğunda portakal suyu, şeker, şarap karıştırılır üzerine sıcak su katılır ve içilir. Kanın durulmasına ve temizlenmesine yardımcı olur. Hazmı kolaylaştırır. Portakal reçeli ise karaciğeri çalıştırır.

 

Çikolata: Stresin bir numaralı düşmanı. Kendinizi kötü hissediyorsanız hemen bir parça çikolata yiyin. Flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli, mutluluk hormonu "seratonin" anında beyinde dolaşıma çıkıyor. Çikolatanın içerdiği "penilatilmanın" insanı bulutlara çıkarıyor. Çikolatada, yeşil çay ve sebze meyvelerde bulunan "flavonoid" adlı madde bol miktarda vardır. Bu madde kanı sulandırıyor, kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Çikolata kötü kolesterolün (LDL) okside olarak damar çeperine yapışmasını engelliyor. Tıpkı aspirin gibi kanda pıhtılaşmanın önüne geçiyor. Düzenli tüketenler arasında ölüm olayı yemeyenlere kıyasla yüzde 30 daha geç gerçekleşiyor.

 

Dondurma: Çok yenirse şişmanlatıyor, az yenirse mutluluğa mutluluk katıyor. Dondurma yaşlanmayı önlüyor. 100 gr dondurma ortalama: 135mg kalsiyum 115mg fosfor* 100mg sodyum *160mg potasyum, 25 gr karbonhidrat bulunuyor. Amerika'da kişi başına 25 kg., Türkiye'de kişi başına 6 külah tüketiliyor. Sütten daha zengin bir besin maddesidir. A,C,D,E vitamini içerir. Çocukların sağlıklı büyümesi ve kemik erimesi sorunu olan kişiler için büyük önem taşıyor. Beslenme uzmanları dört mevsim tüketilmesini önermektedir.

 

Kulak Çınlamasının Sebepleri Nelerdir?

Kulağımız çınladığında herhalde birisi beni anıyor diye düşünürüz. Oysa kulak çınlaması aslında bir hastalık habercisi olabilir.

VKV Amerikan Hastabesi KBB Bölümü'nden Doç. Dr. Babür Akkuzu, kullak çınlamasının sebeplerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.

ÇINLAMA NE DEMEKTİR?
Varolmayan bir sesin algılanmasına çınlama(tinnitus) adı verilir. Bu ses hasta tarafından çok farklı karakterlerde tarif edilebilir ancak sesin karakteri ne olursa olsun çınlama olarak adlandırılmaktadır. Ancak çeşitli psikiyatrik rahatsızlıklarda karşılaşılan insan sesleri ve konuşmalar duyulması gibi problemlerden ayırt edilmelidir.

KULAKTAKİ ÇINLAMA SESİ NEREDEN KAYNAKLANMAKTADIR?
Çınlama genelde bir işitme kaybına eşlik eder. Çınlama sesinin asıl kaynağı olan noktayı tam olarak saptamak zor olmak ile birlikte işitme yollarında yer alan sinir hücrelerinin işitme kaybı sonucu bir elektriksel aktivite ürettikleri ve bunun beyin tarafndan çınlama sesi olarak algılandığı düşünülmektedir.

ÇINLAMANIN SEBEPLERİ NELERDİR?
İşitme azlığına yola açabilecek her problem çınlamaya yol açabilir. Kulak yolunu tıkayan kulak kiri, dış kulak yolu ve orta kulak iltihabı, kulağın yüksek sese maruz kalması, kulağa zararlı bazı antibiyotikler ve uzun süre aspirin alımı, kulak ve kafa travmaları, otoskleroz ve Meniere hastalığı gibi bazı iç kulak hastalıkları, çene eklemi bozuklukları, yüksek tansiyon, damar sertliği, iç kulak ve beyin sapı tümörleri ve pek çok farklı sebep çınlamaya yol açabilir.

ÇINLAMA SIK GÖRÜLEN BİR DURUM MUDUR?
Nüfusun yaklaşık % 20 sinde çınlamaya rastlamak olasıdır. Sessiz ortam ve günlük uğraşıların az olması çınlama algılamasını artırmaktadır. Hiç ses geçirmeyen kabinlerde yapılan çalışmalarda, tamamen sağlıklı genç insnların çok aşırı sessiz bir ortamda % 95 oranında çınlama algıladıkları (sessizliğin sesi) ortaya konmuştur. Bu nedenle çınlama sesinin aslında hepimizin kulağında var olduğu ancak bazı rahatsızlıklar sonucu algılanabilir düzeye çıktığını düşünmek olasıdır.

ÇINLAMA ZARAR VERİR Mİ?
Çınlamanın kendisi bir hastalık değildir, bir belirtidir. Çınlamanın kişiye doğrudan bir zararı olmaz ancak çınlamayı oluşturan sebep zarar verici olabilir. Bu nedenle her çınlama hastası araştırılarak sebep ortaya konmaya çalışılmalıdır. Bazı kişilerde çınlama sebebi ne olrsa olsun çok ciddi psikolojik etkilere yol açar. Bunların arasında depresyon, anksiyete, dikkat bozukluğu, uyku problemleri ve intiharı sayabiliriz. Bu durumda çınlamanın bir zararından söz etmek olasıdır.

ÇINLAMA TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Her çınlama tümüyle ortadan kaldırılamasa da her hastaya yardım etmek mümkündür. Çınlama hastasına yapılabilecek en büyük kötülük, hastaya 'alışman lazım, bu ses seninle mezara kadar devam eder, yapabilecek bir şey yok' gibi ifadeler kullanarak zaten tedirginlik ve korku içinde olan hastayı daha da endişeye sürüklemektir. Her hasta için hastayı daha iyi duruma getirecek, çınlama ile başetmelerini sağlayacak tedavi yöntemleri vardır.

ÇINLAMASI OLAN HASTA NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Çınlaması olan bir hastada ilk yapılması gereken şey ayrıntılı bir tıbbi hikaye alımı, muayene ve tetkikler ile çınlamanın sebebinin ortaya konulmasıdır. Bu şekilde yukarıda sayılan çınlamaya yol açabilecek hastalıkların olup olmadığı araştırılmış olur. Bu inceleme sırasında hekiminiz işitme testi (odyogram)ve kulak basınçlarına yönelik testler (timpanogram) isteyecektir. Bunun yanında bazı başka kulak ile ilgili testler de istenebilir; iç kulak tüylü hücre fonksiyonlarını ölçen otoakustik emisyon, iç kulak basınç artışı varlığını araştıran kohleografi, işitme siniri ve beyin sapındaki işitme ile ilgili elektriksel dalgaları ölçen ERA testi, denge sistemini araştıran nistagmografi gibi.

Bunların yanında kulak yapılarını görüntülemek için bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans görüntüleme MRI istenebilir. Hastanın çınlamasını açıklayacak bir problem saptanabilir ise bu rahatsızlığın tedavisine yönlenilir. Bu şekilde çınlamanın azalması veya kaybolması söz konusu olabilir. Çınlamanın sebebine göre bu tedavi kulak yolundaki kirin veya yabancı cismin çıkarılması, ilaç etkileşiminde zararlı olan ilacın kesilmesi, gürültüden etkilenmede gürültüden kaçınılması gibi basit önlemler yanında, kulak iltihabının veya orta kulak boşluğundaki sıvının tedavisi, kulak zarındaki deliğin cerrahi olarak onarımı, kulak kemiği içinde yer alan iltihabın cerrahi olarak temizlenmesi, otoskleroz hastalığında hastalıklı işitme kemikçiğinin protez ile değiştirilmesi, işitme siniri tümörlerinde cerrahi veya radyoterapi ile tedavi gibi daha kapsamlı tedaviler olabilir.

Bir grup hastada tedavi edilecek bir sebep bulunamasa da işitme kaybı tespit edilebilir. Bu hastalar işitme cihazı ile rehabilite edilirlerse hem işitme kayıpları düzeltilmiş olur hem de çınlamaları fayda görür. Bir diğer grup hasta da ise tedavi edilebilecek bir problem olmadığı gibi düzeltilecek bir işitme kaybı da yoktur. Bu hastalara iç kulak kan dolaşımını artıracak bazı ilaçlar verilebilir. Bunu yanında pek çok farklı etken madde içeren ilaç çınlama hastalarında denenmiştir. Ancak hiç bir ilacın % 50 yi geçen bir etkinliği yoktur.

ÇINLAMANIN BİLİNEN KLASİK TEDAVİLER DIŞINDA TEDAVİSİ VAR MIDIR?
Çınlama insan vücudunda bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bir gerginlik ve stress yaratır. Vücut gerginliğini ve kas stresini azaltmayı hastaya öğreten cihazlar ile çınlama hastalarına yardımcı olunabilir. Tinitus retraining therapy (TRT) isimli bir teknik ile de çınlama hastası çınlamayı bilinç altında sağlığına bir tehlike olarak algılamamayı öğrenebilir ve çınlamaya karşı kendini yeniden şartlandırabilir.

Pek çok çınlama hastası çınlama sesini sağlıklarına karşı bir tehdit olarak algılarlar, ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olarak görürler, bu da zaman içerisinde çınlama sesinin giderek artmış olarak algılanmasına yol açar. TRT bu kısır döngüyü bozarak hastanın çınlama sesi ile başetmesini ve bir süre sonra sesin daha düşük olarak algılanmasını sağlar.

HER HASTANIN ÇINLAMASI TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Çınlama ancak çınlamayı oluşturan sebep tam olarak tespit edilir ve ortadan kaldırılırsa tedavi ile geçebilir. Bunun dışındaki hastalarda çınlamanın sağlığa bir tehdit oluşturmadığı gösterilir ve hastanın endişesi ortadan kaldırılırsa hasta bir süre sonra çınlamayı algılamamaya başlayacaktır. Çınlama tedavi edilmesi gereken bir hastalık değildir. Hastayı rahatsız etmediği sürece de tedavi edilmesi gerekmez.

ÇINLAMA HASTALARINA NE ÖNERİLEBİLİR?
Çınlaması olan hasta uygun bir merkezde gerekli muayene ve tetkiklerini yaptırarak çınlamasının düşük bir olasılıkla da endişe verici bir hastalık kökenli olmadığından emin olmalıdır. Bu hastalar sessiz ortamda kalmaktan kaçınmalıdır. Sessizlikte dış ortamdan gelen sesler azalacağı için beyin iç sesleri dinlemeye başlar.

Gece yatağa yatılınca veya sabah uyanınca etraf daha sessiz iken açılan hafif bir müzik sesi çoğu hastanın çınlamasını baskılayacak ve rahatsızlık verici olmasını engelleyecektir. Bunun dışında genel sağlık kurallarına dikkat edilmesi, yüksek tansiyon, kan yağlarının yüksekliği, şeker hastalığı gibi hastalıklar mevcut ise bu hastalıklarının gerektirdiği tedaviler ve diyet gibi önlemlere uyulması kulak sağlığı açısından da çok önemlidir.

NTVMSNBC

 

Kalp Kırmanın hiç ama hiç Telafisi de yok ...

Doğan CÜCELOĞLU'NUN, Eğitimindeki Katılımcılarla bir konuşmasından alıntıdır.
Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir Katılımcı: Hocam Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap: (neredeyse otomatik olarak çıkar: ÖLÜM
Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir.
Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar: (Burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlarlar)
Cüceloğlu: Öleceğim belli ise , benim ölümcül bir hastalığım olduğuda açıktır...
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır
Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir Katılımcı: Evet var.
Cüceloğlu: Ya Yarın ?
Bir Katılımcı: Evet.
Cüceloğlu: Ya 30 yıl sonra?
Bir Katılımcı: Olabilir.
Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? (Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü; genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.)
Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? , Var mıdır böyle bir garanti?
Bir Katılımcı: Yoktur Hocam.
Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce
öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
(Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz,o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir Katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın,gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,tartışma yada gerginlik yaratırmıydı Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünürmüydünüz Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?  (Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir)
Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz.
Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

*** ÖMER HAYYAM'IN DİZELERİ ***
İNSAN yiyeceksiz, giyeceksiz edemez:
Bunlar için didinmene bir şey denmez.
Ondan ötesi ha olmuş, ha olmamış:
Bu güzelim ömrünü satmaya değmez.
Ailemiz , Yakınlarımız , Sevdiklerimiz , İş arkadaşlarımız , Komşularımız ve Hayatı paylaştıklarımızla
birlikte geçirdiğimiz her anı önemsemek ve asla ama asla kalp kırmamak gerek hiç şüphe yok ,
Zira Kalp Kırmanın hiç ama hiç Telafisi de yok ...

12 Eylül 2008 Cuma

KEY Ödemelerine İlişkin İtiraz Dilekçesi örneği

KONU: KEY Ödemelerine İlişkin İtiraz Dilekçesi                                                                                   

 

 

 

……………………. SOSYAL GÜVENLİK İL MÜDÜRLÜĞÜNE

          …………………….  SOSYAL GÜVENLİK MERKEZ MÜDÜRLÜĞÜNE               

            Mülga 3320 sayılı Kanun uyarınca, hak sahibi olarak konut edindirme yardımı tahakkuk ettirilmiş ve muhteviyatı yardım tutarı ödenmiş olduğu halde, 5664 sayılı Kanun gereğince Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından açıklanan listede,

            hak sahibi olarak ödenecek tutarın bulunmadığını,

 hak sahibi olarak ödenecek tutarın eksik olduğunu,

 hak sahibi olarak nema veya hisse senedi şeklinde ödenecek yardım tutarı bulunduğu halde, T.C. kimlik numarasının bulunmadığını,

öğrenmiş bulunmaktayım.

5664 sayılı Kanunun 5 inci maddesi gereğince, başvurumun değerlendirilerek gerekli işlemlerinin yapılmasını arz ederim.

 

 

Adres:  ………………………………                                                             Adı soyadı 

……………………………………….                                                                    İmza:                                          …..………….           

 

ADINA KONUT EDİNDİRME YARDIMI TAHAKKUK EDEN  HAK SAHİBİNİN

ADI SOYADI

 

T.C. Kimlik Numarası

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sigorta Sicil No

 

Emekli Tahsis No

 

İşyeri Sicil  No

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ek:

 

 

11 Eylül 2008 Perşembe

Fıkra

Oniki yaşındaki oğlan ondört yaşındaki amcaoğluna soruyor: - Abi ablam nişanlanıyor biliyorsun..

- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı

- Ben sana bir şey sormak istiyorum... 

- Söyle... 

- Bu nişan dedikleri ne? Evde sordum, 'Eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim. 

- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım... 

- Dinliyorum. 

- Diyelim ki Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana bir bisiklet alıyorlar ve 'Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. İşte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor. 

- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsu n ta ki sınıfı geçene kadar. Peki dokunmaya izin var mı? 

- Vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun!.. 

8 Eylül 2008 Pazartesi

AĞIZ KOKUSUNA SON

Ağız kokusuna yol açan yiyecekler ve bu dertten kurtulmanın yolları

Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz uzmanı Prof. Dr. Murat Karaşen, ''Her 4 kişiden biri ağız kokusu problemi yaşıyor. Ağız kokusunun yüzde 95'i, yeterli diş bakımı ve dil temizliği yapılmamasından kaynaklanıyor'' dedi.
Prof. Dr. Karaşen,  toplumun yüzde 25'inin çeşitli nedenlere bağlı ağız kokusu problemi yaşadığına dikkati çekti. Ağız kokusunun, bireysel bir sorundan ziyade toplumsal bir problem olduğunu ifade eden Karaşen, ''Kişinin kendi sağlığında sıkıntılara neden olan ağız kokusu aynı zamanda sosyal çevresinde de insanların rahatsız olmasına neden olur'' dedi. Karaşen, ağız kokusu nedeniyle sosyal hayatı etkilenen bireylerde, iletişim bozukluğu ve utangaçlık duygusunun gelişebildiğini, boşanmaların görülebildiğini vurguladı.
Ağız kokusunun, özellikle oksijensiz ortamlarda yaşamayı seven bakterilerin çıkardığı gazlardan kaynaklandığını belirten Karaşen, ağız kuruluğuna, sigara, kötü ağız ve diş hijyeni, burun, sinüs ve boğaz problemleri, alt solunum yolları enfeksiyonları, diyabet, böbrek hastalığı, açlık, aşırı diyet ve çeşitli hastalıkların neden olduğunu söyledi.
Karaşen, sabahları ağız kokusu olmasının normal ancak kokunun gün boyunca devam etmesinin anormal olduğunu ifade ederek, ''Ağzın kokup kokmadığını anlamak için bir spatula yardımıyla hafifçe dil üstündeki katman alınır. 15 dakika kadar kuruduktan sonra koklanır'' dedi.
''DİLİNİZİ HER GÜN TEMİZLEYİN''-
Karaşen, ağız kokusunun yüzde 95'inin yeterli diş bakımı ve dil temizliği yapılmamasından kaynaklandığına dikkati çekerek, ''Toplumda her dört kişiden biri ağız kokusu problemi yaşıyor ve ağız kokusunun yüzde 95'i yeterli diş bakımı ve dil temizliği yapılmamasından kaynaklanıyor'' diye konuştu.

Kokuya, oksijensiz ortamda yaşayabilen mikropların yol açtığını vurgulayan Karaşen, dil üzerinde oluşan tabakanın altında yaşayan mikropların, kokunun en önemli nedeni olduğunu söyledi. Karaşen, diş eti problemlerinin ve diş çürüklerinin de bu mikroplara yaşayacak ortamlar hazırladığını belirtti. Yeterli diş ve dil temizliği yapıldığında bu sıkıntının giderilebildiğini ifade eden Karaşen, sabah ve akşam olmak üzere günde en az iki kere dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması ve yemeklerden sonra ağzın bol su ile gargara yapılarak çalkalanması gerektiğini kaydetti.
Karaşen, ağız kokusuna yüzde 40 oranında dil üzerinde biriken bakterilerin neden olduğuna işaret ederek, halk arasında dil temizliğinin yeterince bilinmediğini söyledi.
Dil temizliğinin yapılabilmesi için gerekli aletlerin satışının yok denecek kadar az olduğuna işaret eden Karaşen, ''Günde en az bir kere, basit bir spatula yardımıyla, dilin üstündeki katman arkadan öne doğru, dile zarar vermeden yumuşakça kazınarak temizlenmeli'' diye konuştu.
''DİYET, ET VE DENİZ ÜRÜNLERİ AĞIZ KOKUSU YAPIYOR''
Karaşen, ağız kokusunun yaşanmaması için ağzın nemli olması gerektiğine de işaret ederek, ''Sıvı azlığı, ağız kokusuna neden olabiliyor. Aşırı diyet yapanlar da yeterli sıvıyı almadıkları için ağız kuruluğu nedeniyle ağız kokusu yaşayabiliyorlar'' dedi.
Ağız kuruluğunun önemli bir sorun olduğunu, tükürüğün ağız hijyeni açısından çok yararlı olduğu belirten Karaşen, tükürüğün birtakım zararlı maddeleri öldürücü özelliği olduğunu ve gıda artıklarını ortamdan yıkayarak uzaklaştırdığını söyledi. Karaşen, ''Ağızda sürekli bir tükürük salınımı olur ve biz bunu yutkunarak sindirim sistemimize gönderiyoruz. Bu esnada da bir temizlik sağlanıyor. Ancak bu salınım yeterli olmadığında, ağız içindeki girinti ve çıkıntılardaki gıda artıkları ağızda kalacaktır, bakteriler çoğalacaktır ve ağız kokusu oluşacaktır'' diye konuştu. Karaşen, ağız kuruluğuna alkol, kahve gibi gıdalarla antidepresan ve benzeri ilaçlarında da neden olabildiğini kaydetti.
Ağız kokusuna bazı gıdaların da neden olduğunu hatırlatan Karaşen, et, yumurta gibi yüksek protein içeren gıdaların, deniz ürünleri, baklagiller ve peynirin ağız kokusu yaptığını; yoğurt, maydanoz, tarçın, yeşil çay gibi gıdaların ise ağız kokusunu giderdiğini belirtti. 

habertürk